Töreye, büyüklerin belirlediği kadere karşı gelen ve kendi yolunu çizen Hasan Çelebizadelerden Ahmet kızı Zühre’den söz etmek istiyorum size.
Hasan Çelebioğluları, Osmanlılar döneminde bölgemizin ilk ve en önemli âyân ailesi. Ailenin lideri Halil Ağa aynı zamanda 1220/1805 yılından itibaren önemli bir süre Kastamonu Mütesellimliği görevinde bulunmuştur. Hasan Çelebizade Halil Ağa’nın torunu olan Zühre 1908 doğumludur ve ailesinin en görkemli dönemine yetişmemiştir. Bölgede 4 konağı olan ailesinin, Maza’daki (Cide Kumluca) konağında büyümüş. 14 yaşına geldiğinde Satı Çavuş’un oğlu Mehmet’le evlendirilmiş.
Cide’deki lakapları Aşarcılar olan Satı Çavuş’un ailesinin nüfusa kayıtlı olduğu yer Meset’tir (Doğanyurt). Aynı ilçenin iç köylerinden Ortaburun köyü, Yanıkdağ Mahallesi’nde ikamet etmektedir. (Bölgenin âyân ailesi ve aşar toplama görevi Hasan Çelebizadelerde iken Satı Çavuş’a neden aşarcı dendiği konusunda ailenin devamı kişilerden öğrendiğim şöyle: Satı Çavuşlar çok kalabalık ve de acımasız bir aile imiş. Hasan Çelebioğluların aşar topladığı dönemde işbirliği yapılmış. Vergi toplamada yardımcı olmuşlar. Lakap oradan kalma imiş.)
Satı Çavuş, Çelebizade ailesinin hem aşarcısı hem de yakın dostudur. Zühre’yi görmekte ve beğenmektedir. Oğlu Mehmet evlilik yaşındadır (o dönem için) ve Zühre’yi babası Ahmet’ten ister. Zühre ve Mehmet görkemli bir düğünle evlenirler. Zühre Meset (Doğanyurt) Ortaburun köyü Yanıkdağ Mahallesi’nde yaşamaya başlar.
Günler hızlı geçer Zühre için. Mutludur, Cide’deki ailesini özlemek dışında sıkıntısı yoktur. Bir yıl sonra ilk çocuğu dünyaya gelir. 17 yaşına geldiğinde artık iki kız annesidir. 18 yaşına geldiğinde Zühre’nin iyi günleri sona ermiştir. Eşi Mehmet hastalanır, durumu da hiç iyi görünmemektedir. Bu arada üçüncü çocuğuna da hamiledir. Mehmet kısa sürede ölür. Ne olduğu bilinmez (veya bana anlatanlar bilmiyor). Zühre, Mehmet’i çok sevmektedir. Kalabalık aile içinde yapayalnız hisseder kendini. Artık koca evinde kalması için bir sebebi yoktur. Baba evine dönmek istemekte, çocuklar da olduğu için bunu dillendirememektedir.
Ailenin yas günleri geçtikten sonra bazı planları hisseder. Satı Çavuşlar, gelin olarak Zühre’yi ve de torunları çok sevmekte ve aile içinde kalmasını istemektedirler. Zühre’nin babası Hasan Çelebioğlu Ahmet’in de razı olacağı bir çözüm aramaktadırlar. Kendilerine göre bir çözümleri vardır. Mehmet’in kardeşi ile evlendirmek. Zühre’ye söylenmez, ama konuşma aralarında geçer. Zühre, büyütüp emek verdiği ve kardeşi olarak çok sevdiği kaynı ile evlenmeyi asla kabul etmeyecektir. Ne var ki, ailenin rızasını alarak baba evine dönemeyeceği kesindir artık Zühre’nin.
Aile büyükleri kendi aralarında plan yapadursunlar Zühre’nin de bir planı vardır ve uygulamaya koymuştur bile. Cenaze için gelenlerin dönüşünde büyük kızını annesinin yanına katmıştır.
Yanıkdağ’dan Meset 30 kilometredir ve o günlerde atla gidip gelinmekte, sahil yerleşimleri arasında da kayıklar çalışmaktadır. Güzel havalarda yolu daha kısa ve zahmetsiz kıldığı için mutlaka kayık kullanılmaktadır.
Zühre için sorun, Meset’ten kayığa binebilmektedir. Meset’te herkes kendilerini tanıdığı için ailenin haberdar olması veya kayık beklerken yakalanması kaçınılmazdır. Zühre ilk aranacağı yerin sahil olacağını çok iyi bilmektedir.
İnanılmaz ve asla göze alınamayacak bir plan yapar Zühre. Sahile hiç inmeyecektir. Yürüyeceği yolun mesafesi neredeyse üç katına çıksa da dağ yollarından köyden köye Cide’ye ulaşmanın yollarını arar ve bulur… Hatta yardımcısını da bulmuştur. Komşu Istı köyünden edindiği bir kadın arkadaşının eşi, katırcılık (katırla çerçilik) yapmaktadır. O dönemde İnebolu – Cide arasında katırcılar köyden köye geçerek belirli aralıklar gidip gelmektedir. Zühre bunu Cide’den de bilmektedir. Arkadaşına durumu anlatır ve bir top Cide bezi karşılığında anlaşırlar. Bezi Cide’ye ulaştığında verecektir. Kaçışın gizli kalacağından da emindir. Zaten kaçışına yardım ettikleri ortaya çıkarsa yaşama şansları yoktur.
Hamileliği üç ayı bulan Zühre 1926 yılı ağustos ayında güzel bir gün hava ışımadan yol arkadaşı ile evinden uzak bir yerde buluşur. Yanına çocuğundan başka hiçbir şey almaz. Çerçide kuru incir gibi bazı yiyeceklerin var olduğunu iyi bilmektedir.
Gün ışıyıp Zühre’nin gittiği anlaşılana kadar epeyce yol almışlardır. Zühre’nin gittiğinden emin olan aile fertleri hemen sahile yönelirler. Sahilde epey bir araştırmadan sonra akşamın da olmasıyla geri dönerler.
Zühre’nin planı tutmuş, kendisini arayanlar eve döndüklerinde onlar yolun büyük bir bölümünü geride bırakmışlardır. Yol üzerindeki kaynaklardan su içmekte, çerçideki yiyeceklerden atıştırmaktadırlar. Özellikle çerçi hızlı yürümeleri gerektiğini sürekli tekrar etmektedir. Bu korkuyla da oldukça hızlı yol almışlardır. En rahat olan henüz bir yaşındaki kızıdır. Ona katırın üzerinde bir yer yapıp oturmasını ve uykusu gelince yatmasını sağlamışlardır. Ufaklık önceleri çok şikayetçi olsa da sonra pek sesi çıkmamıştır.
Akşama kadar birkaç kısa dinlenme ile aldıkları mesafeye göre cesaretleri artmış, aynı şekilde devam etmeye karar vermişlerdir. Çerçi için yürümek sorun değildir. Her çıktığı turda İnebolu’dan mal alıp, Cide köylerini de dolaşıp geri döndüğünden onun için zaten olağan bir yolculuktur. Her zamankinden tek fark hızlı yol aldığı için satış yapamamakta onu da dönüşe bırakmaktadır. Bir top bez fazladan kâr olacaktır.
Tahminen 80 kilometreden fazla yürüyen Zühre, akşam çok da geceye kalmadan konağa ulaşır. Tüm aile önce ne olduğunu anlamaz. Zühre kısa bir açıklama yapar ve bir top bez ister. Çerçiye verir. Çerçinin neyi göze aldığını iyi bilen aile biraz da alışveriş yapar. Adı orada unutulur ve hiç konu olmaz.
Evine ulaşan Zühre’den Satı Çavuş’un haberi olur, ama artık yapacağı bir şey yoktur. Ailelerin geçmiş hukuku çoktur. Sorun olsun istemez. Aileler arasında dostluk, çocuklarla akrabalık devam eder.
Zühre baba evine gelir, ama bir süre sonra kız kardeşi ile arasında sorunlar ortaya çıkar. Kız kardeş de evlidir ve baba evindedir. Onun da çocuğu vardır. Zühre’nin kalıcı olma fikrini kabul edemez. Zühre yapı olarak taviz verecek, yılacak biri değildir, ama durum da ortadadır. Hamileliği de ilerlediği için mücadele ederek daha çok sıkıntı yaşamak istememektedir. Sessiz kalmayı yeğlemektedir.
Durumu fark edip uzaktan takip eden komşu İsmail bekardır ve uzun, ince, görkemli bir kadın olan Zühre ilgisini çekmektedir. Zühre’ye bir teklifte bulunur. “Senin çocukların var, baba evine sığmıyorsun. Benim evim var içinde çoluk çocuk yok. Kabul edersen evlenelim” der. Zühre’nin hayatına yön verecek bir karar daha vermesi gerekmektedir. Bir süre düşündükten sonra çocukların da rahatı için kabul eder. Babası da İsmail’i çok iyi tanımaktadır, rıza gösterir.
Düşündüğünden daha da iyi olur. Varlıklı biri olan İsmail çocuklarla çok yakından ilgilenir. Evinde bir erkek çocuk dünyaya gelir. Ona, biyolojik babasının adı olan Mehmet ismini verecek kadar da olgundur. Kızlar büyür ve onları evlendirir. Mehmet’i 13 yaşındayken kendi nüfusuna yazdırır. Mehmet’i de evlendirir. Torunları olur, hayatta olduğu sürece torunlarıyla yakından ilgilenir.
Zühre verdiği kararlar ve aldığı riskler sayesinde hayatının sonuna kadar mutlu yaşar.
- ••
Bugünler hamsi günleri. Hamsiyi yapmayı Anadolu özellikle de Karadeniz insanlarına anlatmak gibi bir hadsizlik yapacak değilim. Çocukluğumdan beri bildiğim ve yıllardır kendim de uyguladığım bir tarifi vermek istiyorum. Özellikle çocukların kolay yemelerini sağlayacaksınız.
HAMSİ BUĞULAMA
Malzemeler:
- 2 adet iri kuru soğan
- 3-4 adet yeşil soğan
- 3 adet orta boy patates
- 1 tutam maydanoz
- 4 diş sarımsak
- 1 adet kapya biber
- 1 adet limon
- 7-8 yaprak taze nane
- 3 yemek kaşığı zeytinyağı
- Tuz
Hazırlanışı:
Hamsiler kılçıkları da çıkarılarak ayıklanır, temizlenir ve tuzlanır. Soğanlar küçültülmeden doğranır. Kapaklı bir tavanın kullanıldığı bu pişirme şeklinde içine konacaklar bitmeden tava ateşe konulmaz. Üç yemek kaşığı zeytinyağı konan tavanın tabanına doğranan soğanlardan ince bir sıra konulur. Soğanların üzerine ayıklanan hamsilerden dizilir. Hamsilerin üzerine kalan soğanlar, maydanozların ve doğranan kapya biberin bir dölümü konulur. İkinci sıra balık dizilmesine geçilerek geriye kalan balıkların tamamı kullanılır. Bu balıkların üzerine de kalan maydanoz, 1 cm kadar kalınlıkta kesilmiş patates, yuvarlak kesilmiş limon, iri doğranmış sarımsak ve naneler eklenir. (İsteğe göre bir defne yaprağı veya karabiberin koku ve aromaya katkısı oluyor.) Yarım bardak su da ilave edildikten sonra kapak kapatılır.
Orta ateşte pişmeye bırakılır. 10 dakikadan sonra kısık ateşte devam edilir. Pişme sırasında tavanın kapağı açılmaz. 20, 25 dakikada pişecektir.Afiyet olsun.
RECAİ YILMAZ