Bugün okullar açılıyor. Ziller çalacak; okul bahçeleri, sınıflar eskisi gibi dolup coşacak. On sekiz milyondan fazla öğrenci okullarına, öğretmenlerine, arkadaşlarına kavuşacak. Bir ay sonra üniversiteler de açılacak, sekiz milyon öğrenci bu sayıya eklenecek. Ülke çapında ekonomik, sosyal ve kültürel büyük bir hareket başlayacak. Gözümüz, kulağımız sağırlıktan, donukluktan kurtulacak. Ülkemize hareket, bereket gelecek. Sevincimiz sonsuz; üç dönemlik hasret bitecek, inşallah kesintiye uğramaz.
Bir buçuk yıldır okullar resmen olmasa da fiilen kapalı. Eğitim tarihimizin en karanlık dönemini yaşadık. Milletçe bunun zararını gelecek yıllarda mutlaka göreceğiz. Öğrenciler bilgi bakımından yarım kaldıkları gibi, sosyalleşme açısından da telâfisi mümkün olmayan kayba uğradılar. Hele üniversitelerdeki laboratuvar bağlantılı dersler, tam bir facia.
Eğitimciler olarak yüreğimiz yandı. Bir ülke için bundan daha ağırkayıp olamaz. Geçmişteki bir yazımda, atom bombası atsanız bu kadar zarar vermez diye yazmıştım. Bugün de aynı düşüncedeyim. Bunu kim anlayacak? Başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere tüm ilgililer, her gün uzaktan eğitimin güzelliğinden söz ettiler; öve öve bitiremediler. Öğrencilerin hiçbir kayba uğramayacağı masalını dinlettiler topluma.Ne var ki, uzaktan eğitimin de alt yapısının olmadığı kısa sürede görüldü. Bazı yerlerde internet yetersiz kaldı; dağlara, tepelere çıktı çocuklar. Binlerce öğrencinin bilgisayarı, tableti de yokmuş. Buna rağmen vatandaşlara tablonun pembe tarafı gösterildi.
Okulları açık tutma konusunda hassasiyet göstermedik ne yazık ki. Geçen yıl Mart ayında başlayan dönem için mazeret kabul edilebilir amason bir yıl için bu düşünülemez. Ne pahasına olursa olsun okullarda eğitim öğretim yapılmalıydı. Turizm tesislerini açık tutma konusunda ısrar edenler, okullar için aynı duyarlılığı göstermediler. Çünkü bizim toplum, eğitimin önemini henüz kavrayabilmiş değil. Eğitim konusunda duyarlı olsaydık bugün bu seviyede olmazdık.
Türkiye, uzun zamandan beri eğitimdebaşarısız bir dönem geçiriyor. Bunun nedenleri üzerinde kafa yormuyoruz.Sizler, eğitim konularınıntelevizyonlarda tartışıldığına hiç tanık oldunuz mu? Rakamlar üzerinde oynama yaparak günü kurtarıyoruz. Bu durum nereye kadar sürecek? Daha fazla öğrencinin üniversiteye girişini sağlamak için YÖK taban puanı düşürdü. Başarısız öğrencilerin ödüllendirildiği bir üniversiteden ne bekliyorsunuz? Öyle bir ülke olduk ki, kalitesizlik her tarafa hâkim olmaya başladı.
Bugünkü ortamda, sağlıklı bir öğretim yapmak için salgın belasından kurtulmalıyız. Bunun içinaşı olmak şart. Geçen sene elimizde aşı yoktu. Şimdi aşı var, ilgi yok; hatta karşı çıkanlar da çok. Neden, niçin karşı çıkıyorlar, bunu anlamak mümkün değil. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, bütün dünya aynı sıkıntıları yaşıyor. Böyle büyük salgın zamanlarında devlet gerekli önlemi almak zorundadır. Aşı karşıtlığının insan haklarıyla ne ilgisi var? Toplumun sağlığı her şeyden üstündür. Başkalarının hata veya sorumsuzluğunun bedelini ödemek zorunda değiliz. Özellikle kamu kurumlarına girişlerde ve toplu taşıma araçlarının kullanımında aşısı olmayanlar mutlaka engellenmeli. Hatta başka önlemler de düşünülmeli.
Öğretmenlerin içinde aşı karşıtlarının bulunduğunu görüyoruz. Öğrenciye, topluma örnek olmaları gerekmiyor mu bu insanların? Ancak sağlık açısından özel bir durumları varsa, doktor raporuyla istisna tutulabilirler. Bunun ötesi sorumsuzluktur.
Bugün ziller çalacak diyoruz ama ortada zil de kalmadı. Şimdi derse giriş çıkışlarda elektroniksaatlere bağlı müzik çalıyor. Bizim ziller farklıydı. Tunçtan yapılmış küçük bir çan ve içinde sallanan ufak bir tokmak olurdu. Okulun müstahdemi zili sallayınca tiz ve güçlü bir ses çıkardı. Zil sesiyle kendimizi dışarı atar, oyuna başlardık. Toplanma zamanı gelince yine zil sesiyle sınıfa koşardık.Hatta ikinci kez zil çalardı, biz, buna öğretmen zili derdik.
Bugün Zeki Ömer Defne’nin, Ziller Çalacak adlı şiirinden söz etmek istiyorum.Hoca, tanıdık bir isim, 1903’de Çankırı’da doğdu; önce öğretmen okulunu, sonra Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Bizim lisede, 1925-1934 yılları arasında Türkçe öğretmenliği ve müdür yardımcılığı yaptı. Türk Çocukları, Mesleğimin Mersiyesi, Öz Destan, Uçan Devir, Gönlüm, Onuncu Cumhuriyet Bayramına Eren Türklerin Türküsü, Ant, Mektep,Sepetçioğlu, Derunî Haberler, Göz Yaşı adlı şiirlerini burada yazdı.
Zeki Ömer Defne, 1985 yılında, lisenin 100. kuruluş yıl dönümü törenlerine geldi. Ilgazlardan geçerken duygulanmış; hemen kâğıda, kaleme sarılmış, Kastamonu’ya Sesleniş adlı şiiri yazmış. Rahmetli Avni Özbenli ile birlikte Eğitim Yüksekokulu misafirhanesinde ağırladık, uzun süre sohbet ettik. Ayrılırken, bahçemizden topladığım bir paket ıhlamuru takdim ettim. İstanbul’a varınca, Dost Bahçenin Ihlamuru adlı şiiri yazıp gönderdi.Bu şiir,bizim gazetedebirkaç kez yayımlandı.Ayrıca 2003 yılında, Çankırı’da yapılan bir sempozyumda söz ettim.
Hayatta birçok zil sesi duyduk. Ancak bir zil var ki, diğerlerinden çok farklı; son kez çalar ve bizi başka bir dünyaya götürür. Arkanızda ne sınıf, ne istasyon, ne de iskele kalır. Çoğu kimse gidişinizi bile duymaz. Zeki Ömer Defne, şiirin son bölümünde bu duyguyu hissettiriyor. Rahmetle, saygıyla anıyorum; yıllar sonra, zil sesini hatırlattı bize.
Yeni eğitim- öğretim yılının öğrencilere, öğretmenlere, velilere ve ülkemize hayırlı olmasını; sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini dilerim.
Zil çalacak… siz derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak…ziller çalacak benim için,
Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden,
Tâ içimden birisi gidecek uça, ese..
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.
Zil çalacak…siz geminize, treninize gireceksiniz
Zil çalacak, ziller çalacak benim için, bir bir
Duyacağım iskelelerden, istasyonlardan bütün,
Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.
Sonra bir gün bir zil çalacak yine,
Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak:
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz…
Tâ içimden birisi, birisi kalacak oralarda.
Ben gideceğim.
——–
NOT: Rahatsız olan eşimin Ankara’daki tedavisi süresince Haziran başından itibaren Pazartesi yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Telefon ve sosyal medya aracılığıyla veya bizzat hastaneye gelerek güzel dileklerini ileten değerli dostlarıma ve öğrencilerime çok teşekkür ederim. Allah herkese sağlıklı ömürler nasip etsin.
MUSTAFA ESKİ