MURAT KARASALİHOĞLU
Ülkenin en romantik, en güzel sonbaharı günlerine girdik. Başta Küre Dağları ve Ilgaz Ormanları insanları masal dünyalara götürmeye başlayacak… Çocukluklarına, özlemlerine, kaçmak istediklerine götürecek bu romantik sonbahar… İnsanların kaçmak için nedenlerinin ne olduğunu kanıtlayacak, ait oldukları biyosferi, doğayı sunacak bu son bahar… O yüzden sonbahar Kastamonu’nun ayrı bir velinimeti. Sanki ismini daha çok duyurmalı. “Türkiye’nin en romantik sonbaharı…” diye.
Bu bahar, bitki örtüsünü yeniden boyayacak, sarıdan kırmızıya kadar ancak sadece ormanları, bitkileri değil, suları da boyayacak. Misal, yeşil akacak birçok dere, camgöbeği rengini sunacak yaklaşık bir ay, zümrüt biriktirecekler kuytu göletlerinde. Bu zümridi renklerin en çarpıcıları da Zarı Çayı’nın boyunda neredeyse her noktada görülenler.
Hızlı ısı değişimlerinden, yağmur geçişlerinden dolayı sisli ve dumanlı havaların sardığı Küre Dağlarında, Zar Çayı’nın zümrüt renklerini görmek için ilk durak elbette Horma Kanyonu. Her ne kadar kanyona son birkaç yıldır yürüyüş parkuru yapılsa da sizi “kanyona girmek yasak ve tehlikelidir” tabelası karşılayacaktır ama siz ona pek takmayın. Yürüyüş yolu demişken, üçüncü etaba da geçilmiş bu arada. İlk yol olan safi metal parçalar sökülmüş hemen kanyonun başında dinlendirilmeye alınmış! Ama üçüncü kez yenilenen parkurun bu son hali ise gayet uygun duruyor. Kanyonda ilerledikçe gerçekten su birikintilerinin zümrüt yeşili olduğunu apaçık görüyorsunuz. Ama aynı zamanda kanyon içindeki yürüyüş yolunun hem kanyon hem de orman kısmındaki bol bol çöpleri de… Bazen diyorum ki, doğamızı olduğu gibi mi bıraksak, ellemesek; bu doğayı yaşayacak insanlar varsa onlarda işin profesyonelleri olsun. Ne zaman, nereye yol açsak o yolun ulaştığı güzergâha çöpten başka bir şey taşımıyoruz çünkü…
Öte yandan kanyonun içi kayalara, sprey boyalarla yazılmış yazılamalarla dolu. Hatta biri çok iddialı: “ Ömrümsün Sema” Sema kesinlikle çok şanslı. Eskiden dağa taşa yazılırdı ama şimdi seviye atlanmış kanyon duvarlarına yazılıyor… Bakarsınız ileride Horma Kanyonu olur “Yazılı Kanyon” Hatta bir de şehir efsanesi çıkar, “çok eskiden Sema diye bir prenses yaşarmış buralarda…” filan diye anlatırız.
***
Sonbaharın derelerindeki renklerin en yoğun olduğu yer ise bu Horma Kanyonu’nun bitimindeki Ilıca Şelalesi… Kısa süreliğine suların aldığı bu rengin en ihtişamlı olduğu yer. Doğadaki ağaçların arasına birkaç sarı kaçmaya başlamışsa da bitki de yeşil, sular da yeşil… Doyulmaz bir renk terapisinden başka bir şey değil…
Keza şelaleye ulaşan yolda çöpleriyle size eşlik ediyor. Ya da şelale göletinin bitimindeki kayaların arasına bakarsanız sanayiye geldiğinizi de düşünebilirsiniz. Çünkü tamamen araba lastikleri ile dolu. Sellerle gelmiş belli ama ilkbahar da gittiğimde de oradaydılar. Anlaşılan kimseyi rahatsız etmeyip o habitatın bir parçası olmaya karar vermişler! Keşke Milli Parklar Müdürlüğü’nün daha çok çalışanı olabilse. Keşke dünyanın başka yerlerinde görülen Mili Parklar Muhafızları görev yapsa… Hep çöp, hem kirlilik hem de özellikle ziyaretçilerin bilinçsizliğine anında müdahalede bulunulabilse.
***
Kastamonu’nun elindeki en güzel değerlerin başında geliyor Küre Dağları, hem de başlı başına bir marka olacak kadar. Bu değeri, insanların bilinçsizliğine ve hoyratlığına kurban etmemek gerek. Çünkü yaz boyu haberler çıktı, turizmin göz bebeği Küre Dağları çöp alanı diye. Eğer işi sıkı tutmazsak, ne romantik baharlar, ne doğal güzellikle ne bakirlik elimizde kalacak. “Sen de herkes gibisin” şarkısından başka bir önemi kalmayacak bu yeryüzündeki cennet yörenin
***
Bilinçsizlik ve tahribat demişken, şehir merkezinde bir olay da olağanca can sıkıcı…
Kaya mezarlarından bahsediyorum. İçki şişeleri, çöpler ve tuvalet olmaktan girilemiyor zaten içeri. Ayrıca bir de kırmalar dökmeler. İçerideki mezar odalarında vurup kırmaların muazzam bir tahribat var. Mezarların önünde ise taşa oyulmuş bir seccade vardı. Artık sadece yarısı var. Bu yekpare(!)kayanın içinde altın olabileceği sanan obsesif yaratıklar kırmışlar bu tarihi eseri de. Şöyle söyleyeyim, o parçalanan kaya mezarının bir eşi ne Türkiye’de ne de dünyada var. Ünik yani. Hem de bir şehir merkezinde bulunması tarihinin 2400 yıl geriye gitmesiyle Kastamonu’ya inanılmaz bir ayrıcalık kazandırıyor. Ama biz bu ünik değerimizi yok etmenin caniliğini yaşıyoruz.
Her tarihi eserin ya da doğanın her yerine bir kolluk kuvveti konulamayacağını bende biliyorum ama en azından değerlere sahip çıkmanın erdem olduğu öğretilsin insanlara ve bu dünyanın geleceğimizden emanet alındığı yerleştirilsin belleklere.