Evvel zamanın “eğitim, kültür, üretim” merkezi olan Kastamonu, dönemin “yumurta ihracatçısı” illerinden biriydi, yumurtalar standarda göre boylara ayrılırdı, İnebolu Limanı’ndan ver elini Avrupa ve Afrika memleketleri…
Ambalajlaması bile orijinaldi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yumurta ihracatına ilişkin 1 Ekim 1934 tarihinde “Yumurta Nizamnamesi” yayımladı, “Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal” imzasının bulunduğu kararname ile…
“Başbakan İsmet” ve kabinenin diğer üyelerinin de imzaladıkları kararname ile “Cumhuriyetimizin yüksek iktisadi eserlerinden” olan “yumurta” ihracat yolunda standart altına alınmış oldu.
Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odası’nın 19934-1935 Yıllığı’nda da yayımlanan nizamnameden “yumurta sandığı” kısmını paylaşıyorum…
“Yumurta sandıkları büyük ve küçük olarak ikiye ayrılır… Büyük sandıklar biri orta diğeri küçük yumurtalara mahsus olmak üzere ikiye ayrılır… Orta yumurtalara mahsus büyük sandıkların ebadı 180x112x52x23 santimetredir. Küçük yumurtalara mahsus büyük sandıkların ebadı 170-175×50 x 21-22 santimetredir… Küçük sandıklar 180-185×52-53×12.5-13 santimetre ebadında sandıklardır. Küçük sandıklar ikiye bölünecek şekilde de olabilir… Büyük sandıklarda 1440, küçük sandıklarda 720 ve ikiye bölünen sandıkların her birinde 360 yumurta bulunur… Yumurta sandığı imalatında kullanılacak kerestenin kuru ve kokusuz olması şarttır… Bu yumurtalar sandıklarda kuru ve kokusuz talaş yatakları veya mukavva hücreler dahilinde yerleştirilirler ve sandıkların üzerine ihraç eden firmanın ismi ve mevcutsa markası veyahut mensup olduğu ticaret odasınca kaydı, sandığın ihtiva ettiği yumurta adedi, sınıfı ve nevi 2 santimetre büyüklüğünde Türk harfleri ile ve silinmez mürekkep veya ateş damgası ile sandık başlarına işaret edilir.”
Metin Boyacıoğlu arşivinden, “Foto Zihni” tarafından çekilen fotoğrafta kim bilir hangi ülkenin yolcusu olmak için hazırlanan yumurta sandıklarını görüyoruz…
“İhracatçı Kastamonu”.
Nereden nereye hey gidi Kastamonu?…
70 yıl geriye gidebilsek, 170 yıl ileri gideceğiz.
Not: Şehrimizin genç tüccarlarından 28 yaşındaki “Osman Efendi”, 1 Ocak 1929-28 Şubat 1929 tarihlerinde devam ettiği Millet Mektebi’ni yapılan imtihan akabinde başarı ile bitirdi, “Türkçe” okuyup yazmayı öğrendi…
“İmtihan vesikası” 10 Mart 1929 tarihinde verildi.
Soyadı Kanunu ile birlikte “Kesercioğlu” soyadını alacak olan “Osman Efendi”, Arap alfabesi ile devam ettirdiği “eğitim, kültür ve üretim” hayatını Latin alfabesi ile sürdürmeye başladı…
Oğlu Ali Keserci’den torunu Ömer Keserci’ye ulaşan aile albümünde arkasına Arap alfabesi ile not düşülmüş fotoğraflar fazlasıyla mevcut.
Kastamonu’da ürettiği “nal ve mık” misali nalbur malzemesini at arabası ile Çankırı tren garına nakleden “Osman Efendi”, ardından tren ile dört bir tarafa gönderiyordu, sattıkları karşılığında dört bir taraftan aldığı ürünleri Kastamonu’ya aynı yolla getiriyordu…
“Keserci” ailesinin “girişimci” ruhu ezelden.
3 Mart 1924 tarihinde “Tevhidi Tedrisat Yasası” ilan edildi, eğitimin her haneye ulaşması için seferberlik başlatıldı, Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati 1928’de Meclis’te yaptığı konuşmada hedefi tüm yalınlığıyla ortaya koydu…
“Bir gün, Büyük Millet Meclisi karşısında, herhangi bir eğitim bakanı zorunlu eğitim çağındaki çocuklarımızın hepsinin okumakta olduğunu ve her köyde bir okul ve öğretmen bulunduğunu söylemek mutluluğuna kavuşursa, o zaman cumhuriyet ilköğretimde çizmiş olduğu hedefe varmış olacaktır.”
1 Kasım 1928’de “Harf Devrimi” ile Latin alfabesine geçildi, 1 Ocak 1929’da “Millet Mektepleri” açıldı, 16-45 yaş aralığındaki herkes için “zorunlu”, 45 yaş üstündekiler “gönüllü”, 4 ay eğitim, sınav sonucu diploma…
“Osman Eefendi” ilk mezunlardan.
Millet Mekteplerinin mimarı Mustafa Necati Bey, açılış günü rahatsızlanarak hayatını kaybetti…
Mekanı cennet.
MUSTAFA AFACAN