Kastamonu her anlamda bakir, yenilikler üretebilecek kapalı bir kutudur. Bu bakirlik ilin birçok değerinin yeterince bilimsel olarak çalışılmamış olmaması, birçok konuda envanter çalışmalarının tamamlanmamış olmasına bağlıdır. Bilimin ve düzenli çalışmanın değil ilgisizliğin odağında kalınca da Kastamonu üzerine konuşmak, nasıl bir medeniyet yarattığını, hangi kültürlerle alışveriş yaptığı ve ne gibi gelişmelere gebe olduğu gibi konularda kelam etmek zorlaşıyor.
Ama Allah’tan TV dizileri, bu dizilere senaryo yazan ve bu dizileri oluşturan popüler trendler var ki biz de bilim olmasada senaryolardan toplum ve tarihsel kimlik oluşturmak için yola çıkabiliyoruz! Son dönemde Anadolu’nun erken Türk Tarihine ilişkin diziler çıkmaya başladı, dolayısıyla bizler de Hüsameddin Çoban, MuzafereddinYavlak Arslan gibi kurucu babalarımızın varlığını öğrenmeye başladık (Konu uzmanı ve ilgili olanları tenzih ediyorum).
Kastamonu’nun Beylikler Dönemleri çok ama çok önemlidir. Çünkü kentin bir çeşit yeniden varoluş ve yeniden kurulum aşaması olmakla birlikte, yeni bir kültür katmanın oluşmaya başladığı dönemdir. Kastamonu kent merkezi başta olmak üzere, Taşköprü, Küre, Devrekâni, Hanönü ve hatta bu dönemin ayrılmaz parçası Sinop’ta bu dönemlerin izleri oldukça sağlamdır. Bu özellik Anadolu geneline bakıldığında bölgeye özel bir önemin atfedilmesini yanında taşır. Her ne kadar başka yerleşimlerde Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Beyliklere ilişkin tarihsel kalıntılar olsa da sanırım bu kadar yoğun değildir. Bu noktada da Kastamonu, Anadolu Beylikler Dönemi ve Kültürlerinin “bayrak taşıyıcısı”dır demek yanlış olmaz.
***
Kastamonu Beylikler Dönemi görece iyi çalışılmıştır. Hem Kastamonu Üniversitesi’nden bilim insanları hem de başka yerlerden araştırmacılarla “kısmen” derli toplu bildiğimiz bir dönem. Bu bilinirlikte tabi ki dönem yapılarının ayakta kalmış olması büyük etken. Keza benzer bir şekilde günümüze ulaşmayan yapıların da kitabelerinin yaklaşık 100 önce okunmuş ve kayda alınmış olması da bu durumu güçlendirir.
Kastamonu, Çobanoğulları Beyliği Döneminde, Anadolu Selçuklu Devleti’nin çok önemli bir parçasıdır. Dönem Anadolu’sunun şekillendirilmesinde, Türkleşmesinde, yeni bir kültür kurulmasında Selçuklunun en pratik eli konumundadır. Kastamonu’nun stratejik ve kültürel önemi yanında ticari önemi de çok büyüktür. Çünkü Selçuklunun Anadolu’da kurduğu dört kollu ticari yolunun, kuzey ayağının en önemli parçalarından biridir Kastamonu. Selçuklu Devleti, doğu-batı ticari yolu olarak Antalya-Alanya-Konya-Aksaray-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum üzerinden Türkistan’a ulaşırken; güney-kuzey rotasında ise Antalya-Alanya-Kayseri-Sivas-Tokat-Sinop ve Samsun yolu ve Antalya-Alanya-Sedişehir-Beyşehir-Konya-Ankara-Çankırı-(Tosya)-Kastamonu-Sinop yoluyla da Kuzey Karadeniz’de Suğdak, Kefe ve Kerç Bölgesine açılıyordu.
Kuzey Karadeniz toprakları, başta hububat olmakla birlikte, köle ve çeşitli baharatların sağlanması için önemli idi. Öte yandan Sinop gibi büyük ama diğer tali limanlarla da deniz hinterlandına sahip olunabiliyordu. Kastamonu’da bu ticari hayat içinde sahtiyan (tabaklanmış, boyanıp cilalanarak kullanıma hazır hale getirilmiş keçi derisi başta olmak üzere deri çeşitleri), nohut, safran, iğdiş at, şahin ve togan gibi alıcı kuşlar önemli ihraç malzemeleriydi.
Genelde yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere bakarak bu canlı ticari hayatın göstergesi yapılar maalesef kent merkezinden günümüze ulaşmamıştır (Çobanoğulları Dönemi için). Buna karşın ise anılan ticari güzergâhın önemli durakları olan hanların ise bir kısmı ayaktadır. Her ne kadar tarihlenmeleri konusunda fikir birliği olmasada Tosya yolu üzerindeki Atabey Hanı ile Sarı’nın Hanı ile Hanönün’dekiGökçeağaç Hanı korunabildikleri kadarıyla bu dönemin yaşamını bize gösterir.
***
Atabey Hanı, Tosya yolunun 23. km’sinde, Elmayakası Köyü’ne 300 m uzaklıkta yer alır. Oldukça eğimli bir arazide yer alan yapı 23×16 m boyutları ile oldukça ihtişamlı bir şekilde varlığını korumaktadır. Üç sahanlı, tonozlu üst yapı üçayaklı kemerlerle taşınır. Girişinde iki adet ocak bulunan yapıda pencere olmamasına karşın halen de görülebilen kubbe üstü açıklıklardan aydınlatılma sağlanmakta. Bu önemli ticari yapı için A. Gökoğlu Yavlak Arslan Dönemi (1270-1290) yapısı olduğunu söylemesine karşın son dönemde yapılan çalışmalar ise bu dönemden biraz daha geç olarak 14. yüzyıl sonu 15. yüzyıl başına tarihler.
Benzer tarihlere ve plana sahip bir başka han da Sarının Hanı olarak bilinir. Bürnük Köyü sınırlarına KaradereSuyu’nun hemen kenarındandır. Bu hanın ölçüleri de 23×13 m’dir.
Bu iki han ve elbette başka yapılar Çobanoğulları Dönemiyle birlikte yeniden yapılandırılan ticari rotaların en önemli tanıklarıdır. Ancak bugün yanlarına gidildiğinde harabeden başka bir şey göremiyoruz. Her ne kadar Atabey Hanının Vakıflar Genel Müdürlüğünce röleve planı alınmışsa da bir şekilde yok olmaya bırakılmış gibi.
Kent genelinde ve ilçelerde çok önemli restorasyon projeleri içinde Beylikler Dönemi yapılarda yeniden hayat buldu. Eş samanlı olarak TV dizileriyle son 1 yıldır Anadolu Selçuklu Devleti ve dönemin vassalları da ilgi uyandırdı. Hatta Yavlak Arslan gibi önemli bir şahsiyetin dizilerde sunuluş tarzı Kastamonu’da bir çeşit infial yarattı ve kendini yeniden hatırlamamızı sağladı. Sağladı ama benim anladığım kadarıyla sadece “demeç” bazında…
Görünen Kastamonu’nun temelleri Çobanoğulları ve Candaroğulları Beylikleri Döneminde atılmıştır. Mevcut kentin omurgası bu dönemde oluşmuştur. Kent kimliğinin büyük bir bölümü bu döneme aittir. Bu özellikler göz önüne alındığında ve Anadolu’nun diğer merkezlerinde böyle bir durum yokken Kastamonu’nun kesinlikle “Beylikler Kültürü” konusunda önemli bir adım atması gerekir diye düşünüyorum.
Bu adım sadece Beylikler Kültürü üzerine, müze, araştırma merkezi/enstitüsü, dönem rotaları, seçili bir yerleşkenin yeniden düzenlemesi ile olabilir. Misal bu yazının konusu olan Beylikler Dönemine atfedilen hanlar, Antalya-Sinop eksenli bir kültür rotasına restorasyonları ile işlevlendirilerek eklemlenebilir. Keza bu hattın oluşturulmasında başka dönemlere ait hanlarla da (Ör. İstiklal Yolu Güzergâhında olanlar) bağlantı kurularak çok katmanlı bir kültür rotası oluşturulabilir.
Aynı zamanda bir çeşit kurucu babalarımızı diziler sayesinde yeniden keşfetmişken, kent merkezinde anıt yapılar, heykeller (ama mümkünse heykeltıraşlara ve hatta yarışma ile) ve kent mobilyaları ile önce kendimize, sonra ülkemize ve sonra da dünyaya tanıtabilir, Kastamonu ve Anadolu kültürüne bıraktıkları izleri ölümsüz kılabiliriz.
MURAT KARASALİHOĞLU