İnsanoğlu yaşadığı kimi anlarda “kişisellik”ten kurtulup kendini toplumun emrine/çıkarlarına adadığında duyduğu iç rahatlığı/huzuru ancak yaşayan bilir.
Yaşamın bir anlamı da, bu noktada başlar böyle düşünenler için…
İçinde yaşadığı topluma; havasından, suyundan, meyvasından, vb. nimetlerinden yararlandığı doğaya/çevreye yararı/hizmeti olmayan bir insanın kendisi için yapacağı “yaşam değerlendirmesi”mi doğrusu merak ederim hep.
Kimileri, yaşamı sadece üstlendikleri görevi yapmak anlamında algılar nedense…
Ne diyebiliriz ki? Doğruluk payı var elbet… Böyle düşünenler için de akşamdan yastığa başını koyup görevini yapmanın huzuru içinde uyumak hak kuşkusuz.
Üstlenilen görevi istenilen şekilde yapmak…
Çocuklarını topluma yararlı birer kişi olarak yetiştirmek…
Toplumsal ve kişisel sorunlara pozitif yaklaşımlarla çözüm aramak…
Ulus ve ülke için yararlı şeyler düşünmek…
Bu ve buna benzer durumların üzerine çıkmak, ötesini düşünmek de var böyle düşünce dünyası olanlar için.
Örneğin, devlet ya da özel sektörde şirket katında üstlendiğiniz görevi yapıyorsunuz da, bu görevi daha anlamlı, daha verimli noktalara taşımak konusunda artı düşünceler peşindeyseniz ne mutlu size…
Kutlanacak, alkışlanacak, taltif edilecek kişisiniz.
Örnek kişiliksiniz, idol kişisiniz toplum içinde…
xxx
Sosyal/kültürel tarihe bakarsanız böyle düşünen/davranan çok kişilere/insanlara rastlarsınız. Ama şunu hemen belirtmek gerekir ki; böyle idol/örnek kişiler hiç bir zaman bu tür bir amaç ya da sonuca ulaşmak için yaşam kavgası vermezler.
Onlarınkisi; hizmetin boyutunu insandan ülke düzeyine, oradan insanlığa taşıyıp yararlı olup huzur duymaktır öncelikle…
Böyleleri için yaşamın anlamı; kendisi ile bütünleşen ve hatta onu aşan kendi dışındaki bir mutluğa katkı vermiş olmak ve bu manzarayı görme/yaşama önceliğini yakalamaktır kuşkusuz.
Xxx
Yaşamını böyle idealler üzerine kurgulayanlara ne mutlu… Kuşkusuz her birimizin böylesi mutluluk kaynakları vardır yaşamımızda.
Yaşama çok genç yaşımda gazeteci olarak atıldım. Ama vatani görevim sonrası İstanbul değil de; Trabzon’da yaşamam zorunlu olunca bir süre profesyonel anlamda gazetecilik mesleğinden uzak kaldım. Bu dönemde, gazeteci/bankacı birlikteliğini yaşamak kaderimmiş.
İyi ki de olmuş… Gazeteci/bankacı kimliğimle Avrupa’daki işçilerimizle kurduğum iletişim hattı nedeniyle, editörlüğünü Sayın Engin Çağlak’ın yaptığı, “Bu Toprakların İLETİŞİ TARİHİ” adlı kitapta haklı olarak yer aldım.
Tribal Ajans Başkanı, Doğrudan Pazarlama İletişimcileri IV. Dönem Başkanı Sayın Emine Pura; söz konusu kitaptaki “Türkiye’de Doğrudan Pazarlamanın Tarihi” başlıklı yazısında çabalarımdan övgü ile söz ettiler.
Aldığınız/omuzladığınız hizmeti; “dört başı mamur” deyimiyle örtüşen şekilde yapınız. Övgü beklemeyiniz. Zaman sizin övgünüzü gün gelir, tarih olarak alkışlayacak/övecektir elbet.
1970’li yıllardan bu güne yarım yüzyıla yakın bir zaman/süreç geçti.
Bana böyle bir mutluluğu yaşatan Sayın Emine Pura’ya ve Sayın Engin Çağlar’a kadirbilirlikleri için candan teşekkürlerimi sunuyorum.