Ne söylese… Ne anlatsa…
Söz dönüp dolaşıp film setlerinde biriktirdiği anılarına geliyor…
Kolay değil, set teknisyenliğine otuz yılını vermiş.
Ondan öncesi de epey renkli…
“Serde Arnavutluk var” diyor…
“Gençliğimde bostancılık da yaptım… At arabacılığı da… Motor-şase ustalığı da yaptım… Demircilik de…”
“Ama ne zaman ki otuzumda Yeşilçam’a adım attım… Ayrılabilene aşk olsun… Sonrasında kendimi hep öyle hissettim… ‘Yeşilçam emekçisisin sen Fedai’ dedim, kendi kendime”…
Kıstığı gözleriyle sık sık dalıp gidiyor…
“Kimler geçiyor acaba?” dememe kalmadan, Osman F. Sedenler, Türkan Şoraylar, Müjdat Gezenler, Savaş Aylar, Bulut Araslar, Gülben Ergenler, Aydan Şenerler kare kare dökülüyor sözcüklerinden…
“İş var, dediler mi deliler gibi çalışırdık… Yarını düşünen kim? Yarım tonluk dolly’yi(*) kondurup kaldırmak vız gelirdi o zamanlar… Arşivlerde meraklısını bekleyen nice aşkı da çektik, nice yatırı da… Hatta gün geldi, ‘şu rolde de sen oyna’ dediler, oynadık… Renkli, güzel günlerdi yani…”
“Gel zaman git zaman seneler aktı geçti su gibi… Atmışbeşindeyim şimdi.”
Balat’ta evinin önündeki dut ağacının altında otururken bir yandan “parkinson”dan titreyen elini-kolunu kontrol etmeye çalışıyor bir yandan da anlatıyor, anlatıyor…
Hüzün demleniyor…
Sohbet “düğümleniyor” boğazlarımızda…
Boynunu bükerek ekliyor:
“Neyse ki çoluk çocuk hayırlı çıktı…”
Gözlerinde bir nem mi belirdi, bana mı öyle geldi yoksa…
Ah be Fedai Abi…
Bir de emekliliğin olaydı!..
(*)Kamerayı raylar üzerinde kaydırarak titretmeden çekim yapılmasını sağlayan düzenek.