Eskiden bu mevsimde, -sanıyorum- Aralık ayının ilk haftasında “Yerli Mallar ve Tutum Haftası”nı yaşardık. Çocukluk bu ya -doğrusu da o zaten- bir mutlu olurduk, bir mutlu olurduk ki… En önce yerli malı kullanmakla ve de yabancı malı kullanmamakla… Bir de okulda “yerli mallar günü” düzenler, öğrenciler bağlarında/bahçelerinde yetiştirdikleri ürünleri okula getirir, her sınıf kendi aralarında şölen düzenlerdi. Sınıflar arası meyve değiş tokuşu yapılır, öğrenciler öğretmenlerinin denetiminde verilmek istenen “Yerli malı Türk’ün malı, her Türk bunu kullanmalı” öğretisini küçücük beyinlere yerleştirilirdi.
Benim kuşak bu öğretilerle yarınlara hazırlandı.
Şimdi nerede o günler… Derler ya, “mazi oldu” diye… Tıpkı o durum. Çocukluğumuzun o anlamlı öğretisinin yerini şimdi ” marka alma/marka kullanma” hevesi aldı. Gösteriş merakı… Övünme, caka yapma, hava basma dürtüsü… Alış veriş merkezleri yabancı firmaların tabelalarıyla dolu… Tabii ki içeride de binbir çeşit marka ürünler.
Bizler “yerli malı” kullanıp bunu gururlu/mutlulukla söylerken, şimdilerde “marka giyinmek/kullanmak”, onun özelliğini belirtecek markasının da teşhiri gençlere güven duygusu kazandırıyor sanki… Bakıyorsun en çiğ renklerden bir mont giyinen gencin sırtında İngilizce yazılar… Acayip resimler ve marka işaretleri…
Olsa ne oluur, olmasa e oluuur mu dememiz gerekir böylesi manzaraya?
Anlatmak istediğim meramım şu: giderek artan bir yabancı hayranlığı yaşanırken kendi öz benliğimizden uzaklaşmıyor muyuz?
Bir yerde harakiri yapmıyor muyuz?
Hadi oto üretimini eloğlunun ağzına bakıp bugüne değin ihmal ettik ya da ettirildik. Peki, ya öteki alanlar?
Sanayide “-Yapamayız, altyapı sorunu…” dedik, geçtik.
Peki, insan unsuru egemen olan konularda?.. Ilk aklıma gelen sporda… Yatırımı hep yabancı sporcuyu yapmadık mı? Bir dönem ithal haltercilerle şeref kürsülerine çıkarken, kendi öz değerlerimizi unutmadık mı? Bunun acı örneğini şimdilerde atletizmde ve futbolda sergiliyoruz.
Atletizmde kendi ülkesinde az-çok başarılı olan yabancı atletleri TC yurttaşı yapıp pistlere salıyor, onlar da ufak-tefek başarılara ulaşınca aklımızca seviniyor, mutlu oluyoruz. Yani, kendimizi kandırıyoruz.
Futbol Dünyamızda içler acısı manzara… Futbol takımları yabancılarla dolu… Golleri onlar atıyor, puanları onlar kazandırıyor ekiplerine… Savunmada da onlar..
O zaman ne olacak bu ülkene hali?
Siyasetçiler kendi görüş açılarından ülke sorunları için elbette kafa yoruyorlar. Ama şu spor dünyasındaki “Yabancı hayranlığı”nın ülkenin “yerel sporcusu” için, Türk sporu için ne denli aleyhte bir uygulama olduğunu bir araştırsalar derim…
Kuralı olmayan, ülke sporcularını aşağılayan/küçümseyen bir uygulama…