Anadolu diyarında İtalyan çeltiklerinden melezlenmiş “hibrit”çeltik tohumu ekiyoruz, tarımsal çeşitliliği piyasa aşkıyla yok ediyoruz, yerel tohumunu kaybettirdiğimiz çitçiye her yıl yeniden tohum satın alım maliyeti çıkarıyoruz…
Sarıkılçık pirincini ne diye “coğrafi işaret tescili” yaptırdık ki o halde?
(İtalya olmasa…
Türk pirinci yok.
İnanılır gibi değil, değil mi?..
Gerçek ama.)
Yabancı tohumlardan laboratuvar ortamında melezlenerek elde edilen ve sertifikalandırılarak özel şirketler tarafından satılan hibrit tohumları baş tacı ediyoruz…
Ne diye “milli” kalkınmadan bahsediyoruz o vakit?
Melezlediğimiz “yabancı” menşeli tohumlara “Türkçe” isimler vererek kendimizi niçin kandırıyoruz?..
“Alafranga” isimlerinden rahatsızlık mı duyuyoruz?
“Hangi tür pirinç tercih edersiniz pilavınızda?” sorusu sorulduğunda misal…
“İtalyan Rocca ve Europa çeltik tohumlarından melezlenerek elde edilen sertifikalı pirinci kullanıyorum” demek çok daha doğru değil mi?
Belki de sizin damak tercihiniz farklıdır?..
Fransız “Delta” ile Bulgar “Zoria” melezi, Bulgar “Rodina” ile Fransız “Delta”, İtalyan “Baldo” ile Rus “Komsomolsky”, İtalyan “Rocca” ile Rus “Krasnodarsky”, İtalyan “Gritna” ile İtalyan “Balilla”, Bulgar “Plovdiv” ile İtalyan “Lido”, İtalyan “Violenano” ile İspanyol “Seguial” sevebilirsiniz misal.
Trakya’dan Karadeniz’e kadar yekûn Türkiye…
El pirincinden melezlenmiş pirince talim ediyor.
(Şekerpancarı tohumunu dahi “millileştiremedik”, yurtdışından ithal ettiğimiz şekerpancarı tohumu “yerli” şeker fabrikalarımızda çuvallanıp çiftçiye satılıyor…
Eloğlu tohumu kesse, şekere muhtacız.
Temel besin kalemlerinde “elin” tarımsal girdileri ile ne kadar “bağımsız” olabiliriz?..
Tarım, devletlerin elindeki en güçlü “silah” değil mi?)
Kime dert yanmalı?..
Medet nerde?
(Hibrit (sertfikalı) tohum özendirenlerin elindeki yegane enstrüman “verim artışı”…
Velev ki verim artsın, “fiyat” düşüyor ne var ki.
Hibrit tohumdan elde edilen ürünün pazar fiyatı ile “yerel” tohumdan elden edilen ürünün pazar fiyatı arasında “dağlar” var…
Üstelik, küçük ölçekli tarım yapan çiftçi ile “endüstriyel” işletmeler arasındaki “rekabet” de caba.
Sertifikalı tohum, lezzeti “standart” hale getirir…
“Mutfak” demek “farklılık” demek oysa.)
Not: “Bir dünya” tarımsal tohumun gen kaynağı olan, dünya yüzünde tarımsal üretime ilk geçilen coğrafya olan, taş eksen ürün biten Anadolu’ya haksızlık ediyoruz…
Anadolu’yu “yakışmıyor” ne halimiz ne vaktimiz.
Anadolu’da İtalyan, Bulgar, Fransız, cümle “yabancı” tohumların ne işi var?…
Hani nerde kaldı “biz bize yeteriz” kelamımız?
Emperyalizmin topla tüfekle işi yok…
“Tohum” yetiyor.
MUSTAFA AFACAN