Gazetemizde 2016 yılı Mayıs ayında yaya kaldırımları ile ilgili olarak “Yaya kandırımları” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
O günden bu güne kadar neler değişmedi tekrar bir hafızamızı yoklayalım istedim.
Yazı şöyleydi:
“Yaya kandırımları!
Modern bir şehirleşmenin yanında insana verilen değer önemlidir, yaşanılabilir, engelsiz ve erişilebilir modern kentleşmelerde insanların yaşam alanlarına müdahale edilmeyen, engel konulmayan her yerde yaşam kalitesi artar.
Araç trafiğinin çok yoğun olduğu bir şehirde yayalara, engellilere verilen değer sosyo-ekonomik olarak da gelişmişliğin bir kanıtıdır.
Şehirleşme sadece nüfus artışı değildir. İnsan için insanla kalkınma mümkündür, o halde insana verilen değer bir yerleşim yerindeki yapılaşma ile de ilgilidir.
Şehir nüfusu ve araç trafiğinin artması araçlar ile yayalar arasında adeta bir köşe kapmaca oyununa sahne olmaktadır.
Trafik ışıklarının olmadığı yerlerde geçiş üstünlüğünün yayalara ait olduğunu nedense bir türlü benimseyemiyoruz.
Yaya haklarına göre, yaya kaldırımları nasıl olmalıdır;
Yayanın emniyetle yürümesine mani olacak çiçeklik, taş veya demir gibi her türlü engellerle, elektrik direği, trafik işaret direği, ilanlevhaları, ağaç ve benzeri elemanlar bulunmamalıdır.
Yaya kaldırımının genişliği, kullanma yoğunluğu ile yol sınıfına ve grubuna göre boyutlandırılır.
Engelli vatandaşlarımız dahil tüm yayaların rahatça hareket edebilmeleri için yaya kaldırımı genişliği net olarak en az 150 cm olmalıdır.
Herhangi bir fiziki engel ile karşılaşmadan, yaya olarak bir yerden bir yere ulaşmak gezmek, dolaşmak tüm yerleşim yerlerinde yaya haklarının temelini oluşturur.
Sadece bunlarla sınırlı da değil, şehir içinde pazarların kurulması ile sokaklar ve mahalle aralarında tam bir trafik keşmekeşi oluşuyor, halbuki konut bölgesi olan mahallelerin sokaklarında motorlu taşıt trafiği kısıtlandırılır bizde ise her sokak arası otopark.
Kısa mesafelere bile araçlarımız ile gitmekten vazgeçebilsek ve yürümeyi alışkanlık haline getirebilsek hem bedenimize hem caddelere iyilik yapmış oluruz.
Şehrin en kalabalık ve yaya trafiğinin en yoğun olan bölgesinde yaya kaldırımının üzerine yaya kaldırımı genişliğinde çiçeklik yapmak da yürürken bizleri sıkıntıya düşürüyor.”
- ••
Son zamanlarda ise yaya kaldırımlarının bir kısmı dükkanların sergi alanlarına dönüştü.
Bazı yerlerde restoranlar ve çay bahçeleri masa ve sandalye sayılarını artırarak halkın yürüyüş ve gezinti yerlerini daha çok işgal eder hale gelmeye başladılar.
Ana cadde üzerinde belirli bölgelere yoğun olan trafiğin rahatlaması adına park yasağı getirildi. Cadde kenarlarına konulan park yasağı levhaları park eden arabaların yerini aldığından değişen bir şey olmadı!
Üstüne üstlük bu levhaların yanına park edilmesinden dolayı trafik sıkışıklığı bu bölgelerde daha da arttı.
Park yasağı uygulanan yerlerde dörtlüleri yaktığınızda herhalde akünüz bitenekadar park edebiliyorsunuz, çünkü yarım saatten fazla duran araba gördüm.
Hele ara sokakların otopark haline getirilmesi ayrı bir yazı dizisi olur.
Adem ile Havva’dan başlayan yasaklara karşı gelmek içselleştirdiğimiz bir duygu sorunu. Yasakları delmekten ayrı bir zevk alıyoruz herhalde.
Yasaklar toplumun genel yaşama biçimini daraltan ve kısıtlayan kuralsızlıklara karşı getirilir, yasaklar delindiği zamanda bunun bir bedeli vardır ki onun adı da cezadır yani işlenen bir suç varsa karşılığı cezadır ve bu cezaların da caydırıcı olması gerekir.
Kuralsızlık nedeniyle kesilen cezanın hısım akraba eş dost ilişkisi ile iptal edilmemesi gerekir ki getirilen kurallara uyulsun.
Şehir içi trafik sorununun, Emniyet Müdürlüğümüzün tam anlamıyla, hakkıyla ve hakkaniyetle olaya el koymadan çözüleceğine inanmıyorum.
Bülend Çadırcıoğlu