Yeni yılın eşiğinde bir yitik dünyamız var usumuzda/aklımızda… Bir umut dolu dünyamız var avuçlarımızda…
Biri yitik, diğeri yeni bulduğumuz bir dünya…
Biri salise-salise, dakika-dakika, gün-gün, ay-ay yaşayıp tükettiğimiz, yitik…
Diğeri, yeni bulduğumu bir dünya.
Yeni yılı karşılarken böyle düşünmeyip de ne yapabiliriz ki? Daha başka yaşama nasıl bağlarız kendimizi?
•••
Umutlarımızdan yana karlı çıktığımız yıl hangisi? Hangi yıl vefalı bize?
Doğrusu, kişioğlunun yaşamı gün, hafta, ay yıl gibi bölümlerle sınırlanmasa; her ay, her yılbaşı umutlara kapılıp yeni-yeni yıllardan vefa beklemese karamsarlık bizleri daha kısa süreçte tüketecek…
•••
Peki, umutlarımızdan yana karlı çıktığımız yıllar hangileri?
Şu bir gerçek: her yıl, bizlerin yaşamını “zaman saati”ne bağlayıp bir güve gibi
an-an, salise-salise kemirip/törpüleyip ölüm denen yolculuğa götürüşü gerçeği… Hep bu bilinmeyen yolculuğa çıkılacağı gerçeğine kapılıp yılları kendi açımızdan “vefalı-vefasız” şeklinde algılamak da hakkımız değil.
Bilmeliyiz ki, yaşamın yol arkadaşı akıl denen hazineyi iyi kullananlar yılları iyi ya da kötü yapıyorlar.
•••
Her yılbaşı yeni bir başlangıç… Yeni bir umut yumağı… Hadi hiç durmayıp usumuzun/aklımızın rehberliğinde şu kış gününde üşümemek için güzel bir kazak örelim kendimize… Kendimiz kadar artan yumakla içinde yaşadığımız topluluğa… Yaşama tat katalım böylece… Şu karlı günde pencereyi açıp üşüyen serçelere yem atalım. Bak sokağın köşesinde soğukta üşümüş kediciği de görmezden gelmeyelim.
Xxx
Kişioğlu yardımlaşınca güzelleşiyor, bilelim.