Yeni yıl ülkemize ve bütün insanlığa sağlık, huzur ve barış getirsin. Uzun zamanların en kötü yılını geride bıraktık. İnsanlık bugüne değin yaşamadığı bir salgınla perişan oldu. İşin sonu nereye varacak henüz belli değil. Bir virüs bütün dünyaya diz çöktürdü. Dert var, derman henüz ortada yok. Bekliyoruz ve umuyoruz ki, derdi veren Allah dermanını da versin.
İnsanlar her yeni yıla iyi dilek ve umutla başlamak ister. Çözümsüz dertlere derman, gerçekleşmeyen arzulara bir umuttur yeni yıl. İsteklerin sonu gelmez, bazıları da her şeye rağmen mümkün olmaz. Arzular bir serap gibidir, devamlı geriye doğru çekilir. Hayat biter, sıkıntılar devam eder.
İnsan oğlu dünyaya adım atalıdan beri savaş yapıyor. Gerçi savaş sadece insanlar arasındaolmuyor, öteki canlılar damücadele içinde. Biraz belgesel izleyince, aralarındakiçekişmeyi görüyoruz.Bu niçin, neden böyle, dünyanın nimetleri yetmiyor mu? Bizden öncede bu sorular sorulmuş. Savaşlar neden, niçin yapılır? Bugün denebilir ki nüfus çoğaldı, ekmek aslanın ağzında. Geçmişte nüfus az iken de yapılmış bu kavgalar, buna ne demeli?
Bugün bir gerçek var ki, dünya nüfusu sekiz milyara doğru gidiyor. Nüfus arttıkça nimetler insanlara yetmiyor. Barış diyorlar, ancak nimetlerden en fazla payı alanlar, sıkıntıyı başkalarına yüklemeye çalışıyor. Savaşa benzeyen bu mücadeleyi kaybetmemek için biz de çok çalışmalıyız. Gelişmiş ülkeler, geçmiş asırlarda yaptıkları sömürüyü bugün değişik şekillerde sürdürüyor. Biraz yöntem değişmiş, o kadar.
Refah toplumu olmak için yüksek teknolojiye ulaşmak şart. Bunun için nitelikli insan gücüne ihtiyacımız var. Her düzeydeki eğitim kurumlarınıbilgili, yetkin insan yetiştirecek şekilde donatmalıyız. Bunun mazereti olamaz. Her birey, kendi alanının en iyisi olacak şekilde eğitim almalı. Aksi takdirde çağdaş ülkelerle yarışamayız ve millî varlığımız tehlikeye girer.
Dünya nüfusu artarken enerji, gıda ve su kaynakları hızla azalıyor. Küresel ısınma gıda ve su konusunu doğrudan etkiliyor. Hava ve çevre kirliliği de artıyor. İnsanlık açlığa ve çölleşen bir dünyaya doğru gidiyor. Her gün havaya salınan gazlar, tüm dünya için büyük tehlike ama dinleyen yok.
Evrensel ölçüde çözülmesi gereken sorunlar var. Gelişmiş ülkeler, parayı ve ileri teknolojiyi insanlığın refahına değil silahlanma için kullanıyor. Bugün dünyaya baktığımızda ezenler ve ezilenler olarak iki grup var. Aradaki gelir dağılımındakiuçurum hızla artıyor. Dünya yeni göç dalgalarına hazır olmalı. Bunu önlemenin çaresidünya nimetlerini hakça paylaşmaktır.Ancak egemen güçler şimdi bu düşüncenin çok uzağında duruyor.
Düşünmemiz gereken önemli konulardan biri insan sağlığıdır. Nüfusla birlikte sağlık sorunları artıyor. Yoksul ülkelerdeki insanların tedavi ihtiyaçları bugün dayanılmaz seviyede. İleri ülkeler kendilerini sorgulamalı; parası olanlar tedavi olurken, yoksullar adeta ölüme mahkûm bırakılıyor. Amerika’nınbugünkü durumu en iyi örnek.Bundan böyle yeni hastalıklarla karşılaşacağız. İnsanlık sosyal devlet kavramını yeniden düşünmek ve şekillendirmek zorunda. Yoksulluk arttıkça sosyal devlete olan ihtiyaç daha fazla kendini hissettiriyor.Tedavi olamayan insanların sadece fakir ülkelerde olmadığını korona salgını bize açıkça gösterdi.
Bir diğer önemli konu özgürlükler meselesi. Hemen hemen her ülkede, toplumların zihin yapısında bir daralma görülüyor. Tahammülsüzlük, ötekileştirme duygusu hızla gelişiyor. Irk, etnik köken, din ve mezhep ayrışmaları tehlikeli bir hal aldı. Bu durum, ülkelerin iç huzurunu bozduğu kadar, dünya barışını da önemli ölçüde tehlikeye atıyor.İster içerde, ister dışarıda olsun, sorumluluk sahibi yöneticiler söylemlerine özen göstermeli. Tarih;ihtirasın, kavga ve savaşın insanlara huzur getirmediğini gösteren pek çok örneklerle doludur.
Türkiye hassas bir coğrafyada konuşlanmış. Çevremizde önemli olaylar yaşanıyor. Emperyalist güçler Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Kafkas coğrafyasında nüfuz alanlarını genişletmek çabasında. Bu çekişmeler savaşın fitilini her an ateşleyebilir. Güçlü olmak zorundayız, bunun da şartları bellidir; sağlam ekonomi, güçlü ordu ve etkin diplomasi. Siyasî tarihebaktığımızda,büyük devletlerin oyun kurduğu, buna imkân bulamadıkları takdirde oyun bozdukları görülür. Türkiye, konumundan dolayı, gerektiğinde bu iki rolü de oynamak zorundadır. Ancak bu işler, çok yönlü diplomasiyle olur.
İç ve dış tehditlere karşı uyanık olmalıyız. Unutmayalım ki en güçlü silah birlik ve beraberliktir. Ancak toplum bu konuda yeteri kadar duyarlı davranmıyor.Ne yazık ki sosyal doku parçalanmış bir manzara gösteriyor. Toplumu oluşturan katmanlar arsındaki fay kırıkları derinleşiyor. Bunun mutlaka önlenmesi gerekir. Kullandığımız dil ve üslûba dikkat etmeli;incitici, ötekileştirici bir dildenher zaman sakınmalıyız. Unutmayalım ki, bu topraklarda Mevlâna, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli gibi büyük şahsiyetler, sevgi diliyle insanların gönlünde taht kurdu. Mevlâna bir sözünde diyor ki, “küsmek, darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çâreler arayın.” Her sözünde Allah ve insan sevgisini dile getiren Yunus Emre, “zehirle pişen aşa kim gelir?” diyor. Hacı Bektaş Veli, “Kendine ağır geleni başkasına yapma.” diyor. Ayrıca “kibrin aslı şeytan, tevazuun aslı Rahman’dır”diyerek insanlara yaklaşım tarzınıgösteriyor. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Gönüller arasındaki köprüyü sağlam kuralım; sevmek varken kin, nefret niye?
Duyarlı davranılması gereken en önemli konular adalet ve liyakattir. İyi gitmeyen bir şeyler var ki, bugün en çok bunları tartışıyoruz. Çağdaş devlet anlayışının gereği bir yana, dinimizbu iki konuda çok hassastır. Emaneti ehline vermek, insanlara adaletle ve iyilikle hükmetmek Nisâ ve Nahl surelerindeki âyetlerde açıkça emredilmiştir. Acaba dinimizin bu emirlerine nekadar riayet ediyoruz?
Yeni yılda daha güzel bir dünya ve ülkemiz için duâ edelim; adalet, liyakat, barış ve sevgi egemen olsun.
MUSTAFA ESKİ