“Ömrümüzün son demi,
Son baharıdır artık.
Mâziye bir bakıver,
Neler neler bıraktık.”
Bir yılı daha geride bıraktık. Zaman su gibi akıp gidiyor. Bizim gazetede ilk yazım
3 Ocak 1981 günü “Kastamonu’da Yurt Sorunu” başlığı ile yayınlanmıştı. Aradan 41 yıl geçti; bildiğim kadarıylayurt sorunu henüz çözülmedi.
Son yıllar ülkemiz için sıkıntılı geçti; salgın,geçim sıkıntısı, terör ve şiddettoplumu her yönden etkiledi. Bir yanda can derdi, diğer yanda geçim derdi, arada sıkışıp kaldık. İnsanlarcanını, işini, aşını kaybetti, ocaklar söndü. Halkın diliyle yazarsak, güneş çarığı, çarık da ayağı sıktı.
Yeni yıla umutla başlamak herkesin en doğal hakkı.Önce sağlık diyelim; her türlü hastalık ve salgın bizden uzak dursun. Arzu ettiğimiz gibi gezemiyoruz, sosyal ilişkilerimiz tümden bozuldu. Geliş gidişler, sohbetler, misafirlikler bitti, herkes birbirinden çekiniyor, korkuyor. Kendimizi dar bir çerçeveye hapsettik. Aşıların çare olmasını bekliyoruz ama hâlâ aşı yaptırmayan veya karşı olanlar var.
İklim değişiyor, gıda ve suya olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Dışardaki gelişmeler doğal olarak bizi de etkiliyor. Bu konuda ülkeler arasında birlik sağlanmış değil. İlkçağlarda filozoflar, hayatın temeli olarak hava, su ve toprağı görmüşler.
Ekilebilir topraklar her gün azalıyor, tüm dünyada gıda sıkıntısı yaşanıyor. Bizde de buğday ve benzeri hububat ürünleri dışarıdan gelmeye başladı. Türkiye yakın zamana kadar kendi kendine yeten on ülke arasındaydı, bu özelliğimiz yok artık. Topraklarımızı değerlendirmek imkânı varken, dışarıdan tarım ürünü satın almak bize yakışmıyor. Hayvancılık dâhil, tarımda çok geniş kapsamlı bir plan yaparak yerliüretimi artırmalıyız.
Toprağın kirlenmesi dünya için büyük tehlike. Böyle devam edilirse ekecek toprak bulamaz insanlar. Burada kendimizi de eleştirelim. Ovalarımız; Sakarya, Düzce, Bursa, Trakya, Ege ve Çukurova’daki topraklar betona teslim edilmiş. Sanayileşme adı altında milyonlarca yılda oluşan topraklarıkaybediyoruz.Toprak kutsaldır, sadece üzerinde yaşayanların değil dünya durdukça bütün insanlığınortak malıdır.
Su insanlık için en büyük nimet. Dünyada olduğu gibi sularımız hem azalıyor, hem de kirleniyor. Bütün sanayi atıkları çaylara, nehirlere bırakılıyor. Televizyonlarda görüyoruz, dereler simsiyah akıyor. Ayrıca şehirlerin, kasabaların arıtma tesisleri yok, kanalizasyonlar çaylara, oradan nehirlere gidiyor.Bu durum yeraltı sularımızı da önemli ölçüde etkiliyor. Toprağı, suyu ve havayı koruyan geniş bir çevre bilincinin oluşması şart.
Unutmayalım ki her işin başı eğitim. Cumhuriyet tarihi boyunca çözemediğimiz en önemli konu. Yüz binlerce gencimize çağa uygun eğitim veremiyoruz. Gençleri, yetenekleri doğrultusunda eğitemiyoruz. Liseden başlayarak okul tercihleri düzgün yapılmıyor. Bu durum onları karamsarlığa götürüyor; istemedikleri okullarda okumak zorunda kalıyorlar.
İnsanımızı nitelikli bir şekilde yetiştirmeliyiz, zira bunun dönüşü yok. Her ilde bir üniversite açarak en büyük hatayı yaptık. Yörük göçü gibi gittikçe düzülür anlayışı eğitimde uygulanamaz.Gelişmiş üniversiteler, kendilerine yakın illerde, üniversitenin alt yapısını hazırlamalıydı. Öncelikle öğretim üyesi sorunu gereği gibi çözülemedi. Yapılan bir araştırmada,özellikle2006 sonrası kurulan üniversitelerin hiç de iyi durumda olmadıkları anlaşılıyor.(*)
Aynı şekilde akademisyenlerin yaptığı araştırmalarda da ilginç bir durum var. En fazla araştırmayı doktor ve yardımcı doçent grubundakilerin yaptığı, doçentlikte bunun biraz yavaşladığı, profesörlerde gerilediği saptanmış. Buna benzer bir değerlendirmeyi, 20 yıl öncekibir senato toplantısında rektörümüzden dinlemiştim. Demek oluyor ki, araştırma konusunda üniversitelerde ciddi bir sorun var.
Kadınların eğitim ve iş hayatına katılımları da üzerinde durulması gereken önemli konulardan. Gelişmiş ülkelerde kadınların iş hayatına katılımı %80’ler düzeyinde iken, bu rakam bizde %30’larda kalıyor. Hele yönetim makamında kadınların sayısı çok az. Türkiye’de nüfusun yarısı görmezden geliniyor. Kadınların ikinci planda kaldığı, erkek egemen bir toplumda sağlıklı bir kalkınmadan söz edilemez.
Adalet ve liyakat en fazla üzerinde durulması gereken bir konu. Dinimiz de bu hususta çok hassastır. Ne var ki bu konudaki şikâyetlerin önü alınamıyor. Liyakat adaletle bağlantılıdır. Devlete eleman alımında kayırmacılık her devirde olmuştur. Son koalisyon hükümeti zamanında DMS(Devlet Memuru Sınavı) sistemi getirilmiş, daha sonra KPSS’ye dönüşmüştü. Son derece de güzel işledi. Ancak FETÖ endişesiyle 2016 yılından beri memur ve öğretmen alımında mülakat yapılıyor. KPSS’de yüksek puan alanların mülakatta elendiklerine dair şikâyetler çok fazla. Endişeler haklı olabilir ama bu durum mülakatın doğru bir yöntem olduğunu göstermez. Fizikî gücün daha çok egemen olduğu alanlar hariç, mülakat kaldırılmalıdır.
Ekonomimiz çok sıkıntılı. Katma değeri yüksek, ihracata yönelik malları az üretiyoruz. Kaynakları verimli kullanmadık, paralar betona gömüldü. Dış borç 445 milyar Dolar olmuş. Her yıl faizlere yüksek miktarda para ödeniyor. Türkiye bu faiz ateşine dayanamaz.
Bizim iktisat kültürümüzün temelinde “ayağını yorganına göre uzat” anlayışı hâkimdir. Yaşlılarımız tasarrufa önem verir, kırk parayı(1 kuruş) kırk yerinden düğümlemekten söz ederdi. Yamalı pantolonlar, belleme yapılmış ayakkabılar bugün yok. Hem devlet, hem de şahıs noktasında israf devam ediyor. Kıt kaynaklarımızı akılcı, verimli ve düzgün kullanmamız gerekiyordu, yapamadık.
Son günlerde altın cinsinden yastık altı servetlerin ekonomiye katılımı tartışılıyor. Yastık altı bizim insanımızın mahremidir ve özellikle kadınlar için bir güvencedir. Anadolu’da, hesabını bilmeyenler için güzel bir söz kullanılır. “Çarığı, dolağı kuruttu, sırıma hırlıyor”. Sözü biraz açalım. Çarığı biliyorsunuz; deriden yapılır, çevresine sırım çekilir. Bir çeşit galoş ve kenarındaki lastik gibi düşünebilirsiniz. Dolak da çorabın üzerine dizlere kadar dolanır, yünden dokunur, sıcak tutar.“Çarığı, dolağı kuruttu” derken, her şeyi yedi, bitirdi, şimdi sırıma göz dikti anlamını ifade eder bu söz. Biz çok savurgan davrandık, sınırlı olan kaynaklarımızı verimli alanlarda kullanmadık. Borç çok, yabancı sermaye de gelmiyor. Temenni edelim ki, yastık altı birikimler ekonomiye katılır. Miktar konusunda herkes tahmin yapıyor ama para ile imanın kimde olduğu bilinmez.
Görüyorsunuz yeni yılda önemli sorunların çözümü bizi bekliyor. Adalet, liyakat ve bilim esas alınırsa; buna bir de yumuşak üslûpkatılırsa ülkemizin çözemeyeceği hiçbir sorun kalmaz. Aslında reçete çok basit ama uygulama yok.
Yeni yıl dünyaya ve ülkemize sağlık, huzur, mutluluk ve barış getirsin.
————————————————————————-
(*) Chicago Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in, 29 Aralık 2021 akşamı Haber Türk TV’de Afşin Yurdakul’un sunduğu HT 360 programındaki sunumunu izlemenizi isterim.
MUSTAFA ESKİ