Bugün okullar açıldı, öğrenciler öğretmenlerine ve arkadaşlarına kavuştu. Okullarla birlikte günlük hayatımızda hareketli bir dönem başladı. Öğretmen, öğrenci ve velilerimize başarılı, sağlıklı bir öğretim yılı dilerim.
Türkiye gibi bir ülkede eğitim öğretim faaliyetlerini yürütmek sanıldığı kadar kolay değil. Anaokulundan başlayarak ilk, orta, lise ve üniversite düzeyinde milyonlarca öğrenci öğrenim görüyor. Ders veren öğretmen ve öğretim üyesi sayısı bir milyonu geçiyor. Sayısal yönden bu büyük bir rakam. Nüfusumuzun genç olması ülkemiz açısından sevinilecek bir durum. Ancak bu genç nüfusu geleceğe hazırlamak çok önemli.
Her kademede başarılı bir öğrenim yapmak için üç temel unsuru gözden uzak tutmamak gerekir. Öncelikle ders verecek nitelikli öğretmen veya öğretim üyesini hazırlamak. İkincisi, fizikî mekânlar, modern okul binaları. Üçüncüsü, okulların özelliğine göre tam donanım, yani kütüphane, laboratuvar, atölye vs. Bunlar olmadığı sürece başarılı bir öğretimden söz edilemez.
Okul binaları konusunda oldukça iyi mesafeler alındığını görüyoruz. Bazıları yıkılıp yeniden yapıldı. Buna rağmen ihtiyacı tam karşılamıyor. Nüfusun yoğun olduğu yerlerde daha çok okul, daha çok derslik yapmak zorundayız.
Okulların donanımları eskiden beri maalesef zayıf. Yıllardır çoğu okulda kütüphane yok. Olanların da nitelikleri tartışılır. Kütüphane kurmak sadece parayla olmaz, yılların emeği ve birikimi ile kurulur ve gelişir. Teknik eğitim veren kurumlarda donanım ve yenileme çalışmaları daha pahalı. Sonuçta her şey paraya dayanıyor. Bugün sadece okulları değil en uzak köydeki evleri bile internet ve bilgisayarla donatmalıyız. Pandemiyle birlikte uzaktan eğitimin ne kadar önemli olduğunu gördük.
Okulların açılmasıyla birlikte ailelerin ekonomik durumları zorlanmaya başladı. Okul masrafları çok fazla; giyim, kitap, defter ve kırtasiye malzemeleri pahalı. Bazı yerlerde servis ücretleri bütçeyi zorluyor. Eskiden öğrenciler kendilerine en yakın okullarda okurdu. Şimdi okullar gruplara ayrıldı, bir faydasının olduğuna da inanmıyorum.
Okullarda yemek konusu ayrı bir dert. Beslenme çantasına ne koyacaksınız? Gelir durumu iyi olan aile çocuklarıyla yoksul çocukların çantası aynı değil ki. Yerken birbirlerini görmeyecekler mi? Çantaya düzgün bir şeyler koysanız, bütçenizi zorluyor. Diğer türlü de öğrencinin beslenmesi zora giriyor. Yemek konusu pratik bir çözüme kavuşturulsa ne iyi olur.
Geleceğimiz açısından gençlerin iyi yetiştirilmesi önemli. Önce bunu herkesin kavraması lazım. Öğretmenlerle ilgili hamasî sözler yıllardır söyleniyor ama çağa uygun yetişmeleri için aynı hassasiyet gösterilmiyor. Hatırlayacaksınız; birkaç sene önce bazı fakültelere girişte taban puan belirlenmişti, eğitim fakülteleri dışta bırakıldı. Tabandan gelen tepkiler üzerine ertesi yıl listeye dahil edildi. Şimdi de hukuk dahil bazı fakültelerin beş hatta altı yıla çıkarılması konuşuluyor. Akademik eğitim dendiğinde üniversite idarecileriyle hocaların aklına tıp, hukuk, mühendislikten başka bir şey gelmiyor. Sözü uzatmayalım; bizim toplum, eğitimin önemini tam olarak henüz kavrayabilmiş değil.
Meslek hayatıma 1964 yılında Bozkurt Şen Mahalle İlkokulu’nda başladım, 2020 yılında Eğitim Fakültesi’nden emekli oldum. İlkokul birinci sınıftan üniversiteye kadar bütün kademelerde ders verdim. Ömrüm öğretmen yetiştiren kurumlarda geçti, ayrıca idarecilik de yaptım. 1982 yılından beri de üniversite hayatı içindeyim. Önce Eğitim Yüksekokulları, sonra Eğitim Fakülteleri üniversite sisteminin içinde hep arka planda tutuldu.
Öğretmen yetiştirme konusunda eski hassasiyetimiz de maalesef kayboldu. İşin ilginci, değer yargıları çok değişti, veliler öğretmene kıymet vermiyor. Cumhuriyet hükümetlerinde kaç tane Millî Eğitim Bakanı öğretmen kökenli acaba? Türkiye’nin en kalabalık meslek grubu ama kendilerinden bakan seçilmiyor.
Öğretmen yetiştirmeye özen gösterilmediği sürece eğitimde ilerleyemeyiz. Önce mesleği cazip hale getirip yüksek puanlı öğrencileri çekeceksiniz. İyi yetiştirilmiş öğretmen yoksa, okulları en modern şekilde donatsak bile sonuç alamayız. Sınav sonuçları her şeyi açık seçik göstermiyor mu? Ekonomik durumu iyi olan aileler, çocuklarını özel okullara gönderiyor, yabancı dil başta olmak üzere iyi eğitim aldırıyorlar. Ya devlet okulları?
Okullar son yıllarda huzursuz. Öğretmen ve idareci atamalarında memnuniyetsizlik var. Meslekte sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik gibi uygulama olmaz. Neticede hepsi aynı dersleri okutuyor. Bu farklılıklar en kısa sürede giderilmeli. Zira öğretmenler arasında ikilik yaratıyor.
İkilik başka konularda da var. Şimdi de uzman öğretmen, başöğretmen uygulaması başlatılıyor. Neye göre uzman? Sınavdan söz ediliyor. Sınava nasıl hazırlanılacak? Özellikle kadın öğretmenler için büyük zorluk yok mu? Hem öğretmenlik, hem ev hanımlığı yapacak, üstelik çocuk büyütecek. Kâğıt üstünde her şey kolay. Sınavlarla, mülakatlarla öğretmenleri yormaya gerek yok, bunların faydalı olduğuna da inanmıyorum.
Bugün bütün illerde üniversite var. Öğretmenler Yüksek Lisans ve Doktora yapmaya özendirilmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK bir protokol hazırlamalı. Akademik çalışma yapan öğretmenlere en azından ders aşamasında, il merkezine atanma gibi bazı kolaylıklar sağlanmalı. Yüksek Lisans yapanlar yasa gereği zaten “uzman” unvanı alıyor. Birkaç sene sonra okullardaki uzman sayısı artacaktır. Bu da yetmez, bundan böyle okul yöneticileri de Yüksek Lisans ve Doktora yapmış öğretmenler arasından seçilmeli. Böylece bilimsel özellik taşımayan uzmanlıklar ortadan kalkar. Okullarda Yüksek Lisans ve Doktora yapmış öğretmenlerin sayısını hızla artırmalıyız. Hiç düşündünüz mü, okullarda, Yüksek Lisans ve Doktora yapmış kaç öğretmen var? Kaç okul müdürü akademik unvan sahibi? Bakanlık bunları açıklayabilir mi? Mesleğin iç dinamiği akademik çalışmalarla sağlanmalı.
1960’lara kadar ilkokullarda müdür yerine “başöğretmen” ifadesi kullanılırdı, üstelik güzel de bir sözdü. Bunu bıraktık, “müdür” kelimesini tercih ettik. Yöneticiler için başöğretmen sıfatı kullanılabilir. Bunun dışında kıdemlerine veya sınavlara göre öğretmenleri uzman veya başöğretmen gibi statülere ayırmak yanlıştır.
Yazıyı bir anımla bağlayayım. Otuz yıl kadar önce, eğitim câmiasının çok iyi tanıdığı Prof. Dr. Saim Kaptan hocayla sohbet ediyorduk. Hiç unutmam, Amerika’da, okullarda Yüksek Lisans ve Doktora yapmamış öğretmen bulamazsın, demişti.
Sorunları, mevzuatı evirip çevirmekle değil bilimle çözelim.
MUSTAFA ESKİ