Başımıza musallat “yeni” iklim düzen(sizliğ)i ile ilişkili olarak Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin dile getirdiği “yeni normal” kavramını fikrimizden hiç çıkarmamamız lazım…
“Yeni” anayasamız “yeni normal”.
Şehir ve kırsaldaki yekun yerleşimlerimizi ele alırken “resmen” ve “fiilen” kalemimiz “yeni normal” anayasasının “a” harfiyle başlayacak ve “z” harfiyle bitecek…
“Eski” bakış açımızı ve alışkanlıklarımızı topyekün müfredattan çıkaracağız.
“Yeni” yürürlük “yeni normal”…
Eskisi “sel ve heyelan” altında kaldı.
Kastamonu’nun bitip tükenmeyecek “Covid” salgını “iklim”…
Aşısı “farkındalık, irade, bilim”.
“Yeni normal” tespitini ilk kez Bozkut’ta dile getirerek “iklim ve şehircilik” literatürüne “yeni” bir kavram ekleyen Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli aynı minvaldeki tespitlerini Küre ziyaretinde de sürdürdü…
“Bundan sonra böyle büyük felaketlerin bundan sonra da gerçekleşebileceğini düşünerek her şeyi gözden geçirmemiz lazım. Şehirleşmenin, belediye hizmetlerini nasıl tanzim edeceğimizi, dere yataklarının nasıl tanzim edileceğini, bütün bunların hepsini gözden geçirmemiz lazım.”
Bakan Pakdemirli geleceğe ilişkin yol haritasını çizdiği konuşmasını “yeni normal” kavramı üzerinden noktaladı…
“Bunu da yeni normale göre yapıyor olacağız.”
Bakan Pakdemirli”nin “yeni normal” kavramını “edebi” bir gerekçe ile söylemediği aşikar, eldeki iklim verilerinin projeksiyonu eşliğinde bilim dünyasınca ortaya konan “öngörü” söyletiyor…
“Geliyor gelmekte olan”.
Önümüz “kasırga, tayfun, felaket”…
Bundan sonra yola “yeni normal” ile devam edeceğiz.
Devlet elbet çizeceği güzergaha çıkaracağı mevzuat ile devam edecektir, buna şüphe yok, kurumlarda “mihrap yerinde”…
“Yeni normal” şehirleşme tarzının sahaya yansımasında asıl görev vatandaşa, meslek odalarına ve sivil toplum örgütlerine düşüyor.
“Yerleşen” kesim mevzuatı eğip bükmekten elini eteğini çekmeli…
Keder faturasını ödeyen bu kesim çünkü.
Bugüne kadarki “eski normal” yüzyılların felaketini getirdi…
Tahtamızdan hiç silinmesin “yeni normal”.
Not: Yaşadığımız “yüzyılların felaketi” ilimizin yekun yerleşimlerinin “mercek” altına alınmasını ödev olarak önümüze koydu…
“Ders aldık”.
Felaketten Bozkurt ölçeğinde etkilenmese bile güvenliğe “pamuk ipliği ile bağlı” yerleşimlerimiz var belki…
İklimin bundanbsonraki ilk saldırısında “yüzyılların felaketi” ile savrulacak şehirlerimiz, köylerimiz olamaz mı?
(Yerden gelenden (deprem) korkuyoruz da…
Gökten geleceği (yağmur) tınmıyoruz nedense.
Zihnimizde canlandıramadığımızdandı belki eskiden…
Bozkurt’ta gördük.)
İlimizin 20 şehrinin iklim risk tespitini yapmalıyız…
Zincirimizin zayıf halkalarını bulmalıyız.
“Seferberlik” misali…
Kamu ve sivil “imece” ile.
“Bilim ve teknik”…
Kar kürüme aracımız olmalı.
Gökyüzünden gelecek tehlike yanısıra…
Şehirlerimizin “zemin etüdü” misal, yere sağlam basmakta fayda var.
(Merkez İlçe’nin de “yeni normal” şartlara ne oranda uyum göstereceğini gözden kaçırmamamız elzem…
Çepeçevre etrafımız orman, ağırlıklı yerleşimimiz “dere içi”, “Çayboyu” hattımız “yatay” köprülerle dolu, binalarımız “omuzbaşı” sıralı.)
“Olmaz” demeyelim…
Üzerimize düşeni yapalım.)
MUSTAFA AFACAN