Osmanlı tarihi üzerine geniş araştırmalar yapan Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, 1889 yılında İstanbul’da doğdu. Bütün öğrenim hayatı İstanbul’da geçti. 1912 yılında Darülfunun Tarih Şubesi’nden mezun oldu; Kütahya, Kastamonu ve Balıkesir liselerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. 1928 yılında Balıkesir Milletvekili seçildi ve 1950’ye kadar bu görevi devam etti.
İ. H. Uzunçarşılı; Kütahya Lisesi’nde görevliyken, Batı Anadolu’nun işgal edilmesi üzerine buradan ayrılmak zorunda kaldı. Önce Ankara’ya, 29 Temmuz 1921 günü öğlen saatlerinde Kastamonu’ya geldi.
Ertesi gün şehri gezdi; anılarında ilk izlenimlerini şöyle anlatıyor: “Şehir ilk anda insanda iyi bir intiba bırakmıyor. Vâdide sıkışmış bir kasaba görülüyor. Hakikaten vaziyet böyle. Fakat zaman geçtikçe insan bu zâhirî vaziyeti unutuyor. Memleketin ruhuna vukuf, samimiyetine itimat ilk te’siri muhabbete inkılâp ettiriyor. O kadar ki, mütehassirâne yâdı gözleri yaşartıyor. Kastamonu’yu bilmeyenler, onun ruhundaki inceliği, asaleti bilmedikleri zâhire itibar ettikleri için hataya düşmüşlerdir.”
Uzunçarşılı, okulların tatil olmasını fırsat bilerek Devrekâni’ye gidiyor ve bazı köylerde inceleme yapıyor. Eğitimden yoksun kalan bir köylünün söyledikleri onu çok etkilemiş: “Efendi, bize mektep yapmadığınız için dilimiz lakırdı söylemeye dönmüyor. Hakkımızı kurtaramıyoruz, ispat edemiyoruz”.
Uzunçarşılı; Açıksöz gazetesi yazı kuruluna katılıyor ve yaptığı araştırmaları burada yayımlıyor. Onun Açıksöz gazetesinde 55 makalesi, 9 mektubu, 48 şiiri bulunuyor. Bunlardan 22 makale Kastamonulu meşhur adamlarla ilgilidir. Diğerleri genel tarih konuları hakkındadır.
Uzunçarşılı, 1922 yılı Haziran ayı başlarında Taşköprü, Boyabat ve Sinop’a gitmiş, 15 gün kadar inceleme yapmış. Çevredeki incelemeleri dokuz mektup halinde Açıksöz’de yayımlanmış. Yüz yıl öncesine ait bilgiler bugün çok değerlidir.
Uzunçarşılı; dava vekili Abdulahad Nuri ile birlikte 1922 yılı Ocak ayından itibaren sekiz sayı devam eden Doğu dergisini çıkarmış; yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenmiş. Dergide altı makalesi bulunuyor: Baharzade Ferde Hanım, Baharzade Raşit Efendi, Taşköprülüzade İsamüddin Ahmet Efendi, Pervanezadeler, Frenkşah, Devletşahoğulları.
Uzunçarşılı araştırmaya meraklı bir tarihçi. Şehirdeki camilerin kitabelerini, bazı vakıf senetlerini incelemiş. Bizim Yakup Ağa diye bildiğimiz camiyi asıl yaptıran kişinin Halimi Çelebi olduğunu, Yakup Ağa’nın ise camiyi tamir ettirdiğini onun makalesinden öğreniyoruz.
1922 yılı Mayıs başlarında, İlin tarih, coğrafya, sosyoloji ve ekonomisini incelemek üzere vali Refet Bey’in önderliğinde Kastamonu İlim Derneği kurulmuştur. Uzunçarşılı ile İstiklal Mahkemesi Başkanı Mustafa Necati derneğin tüzüğünü hazırlamakla görevlendiriliyor. Valinin ve Uzunçarşılı’nın ayrılmasından sonra dernek ciddi bir çalışma göstermemiştir. Ancak derneğin tüzüğünde yazılı amaçlar çok önemlidir. Aradan yüz yıl geçtiği halde, böyle bir derneğin bugüne kadar kurulmadığını üzülerek ifade edelim. Şehrimizin bu tür bir derneğe veya enstitüye o günden daha çok ihtiyacı var.
Uzunçarşılı, çoğu mizahî nitelikte şiirler yazmıştır. Şiirlerinde daha çok gazel nazım şeklini ve aruz veznini tercih etmiş, sâde bir dil kullanmıştır. Şiirlerini “Hezârdinâr” mahlasıyla yazmıştır.
Uzunçarşılı, 1922yılı Haziran ayı içinde bir fırsatı değerlendirmiş; Taşköprü, Boyabat ve Sinop’a giderek incelemeler yapmış. 6 Haziran günü üç atlı yola çıkmış. Önce Uzunkavak köyüne uğramış. Burada ihtiyar bir köylüyle sohbet ederken savaş durumunu sormuş. Köylü diyor ki; ”Beyefendi biz birçok muharebe gördük ve işittik, kazandık ve çoğu zaman kaybettik. Tabii bundan acı duymakla beraber bu iş asla onlara benzemez. Bu harp namus meselesidir.” Köylünün bu sözlerinden çok etkilendiğini söylüyor.
Aynı gün akşamı Taşköprü’ye ulaşmış ve hiç beğenmediği bir handa konaklamış. Ertesi gün Zımbıllı tepesinde inceleme yapıyor. 8 Haziran günü Maarif Müdürü Sadık Bey ile Alisaray ve Abdalhasan köylerine gidiyor. Gece orada konaklıyor. Abdalhasan köyünün asıl adının Dudaş olduğunu yazmış.
9 Haziran günü Süleymanoğlu köyündeki kaya mezarını inceliyor. Aynı akşam Yeke köyünde yatıyor ve ertesi gün Taşköprü’ye dönüp okullardaki sınavlara katılıyor.
Taşköprü’nün bin hane olduğunu, hükûmet konağını beğendiğini yazmış. Müftü Hilmi Efendi’yi çalışkan ve ilçede sözü dinlenir örnek bir kişi olarak tanımlamış. İlginç bir sosyolojik tespit yapmış. Taşköprü’de halk belediye hizmetlerine destek olurken, Kastamonu’da tam aksine halk belediyeden hizmet bekliyor. Bu durumun bugün de devam ettiğini söyleyebiliriz.
11 Haziran 1922 günü Taşköprü’den ayrılmış, ertesi gün Boyabat’a giderken geceyi Yenice köyünde geçirmiş. Boyabat’ta üç gün kalmış, 16 Haziran günü Sinop’a gitmek üzere yola çıkmış. Tangal ormanları arasında bir yerde konaklamış. Sıcaktan şikâyet ediyor. Sinop’tan ne zaman döndüğüne dair henüz bilgimiz yok.
Aynı yıl içinde, bugün Yazma Eser Kütüphanesi olarak kullanılan Memleket Kütüphanesi’nin yapımı başlamış. Bir yandan da kitap almaya çalışılıyor. Uzunçarşılı Sinop dönüşünde İstanbul’a görevli gidiyor, iki ay kalıyor. Geç dönmesine biraz üzülmüş ancak Büyük Taarruz sonrası günlerde İstanbul’da yaşananlara tanıklık etmesinden dolayı çok memnun.
Seyahat sırasında yazdıklarına bakılırsa Uzunçarşılı iyi bir nargile tiryakisi. Bazı yerlerde nargile olmadığından şikâyet ediyor. Sinop’ta nargile aramış, tanıdık bir kişide bulunca çok sevinmiş. Aynı durum Boyabat’ta da söz konusu olmuş.
Uzunçarşılı İstanbul’dan döndükten sonra burada fazla kalmamış. Balıkesir Lisesi’ne atandığı için muhtemelen 5 Ekim 1922 günü Kastamonu’dan ayrılmış. Giderken yazdığı veda mesajında ve Balıkesir’den gönderdiği şiirde Kastamonu’ya ve dostlarına olan sevgisini ve bağlılığını göstermiştir.
Bir tarihçi olarak Kastamonu’nun Millî Mücâdele yıllarındaki durumunu şu şekilde anlatıyor: “Kastamonu istiklâl mücadelesini benimsemiştir. O, Türk’ün zaferi için evinin kapılarını misafirlerine; kesesinin ağzını, ambarının kapağını hükûmetin emrine âmâde bulunduruyordu. İnebolu’dan Küre’ye, Koçhisar(Ilgaz)’a kadar kağnı arabasından başka, sırtında cephane sandıklarını taşıyan bu öz Türk elinin kadınlarıydı. Türk, felâketzede kardeşlerini sinesine basmasını bildiği gibi, harimine kadar sokulanların beynini patlatmasını da biliyordu. İşte kuvvetiyle, parasıyla, inkılâba sadâkatı ile ve nihayet canıyla zaferin temininde mühim âmil olan halk, bu yurdun asil ve necip Türk’üdür. Ben, onların sine-i hamiyetinde yaşadığım günlerimi düşünürken takdir ve takdirden âciz olduğum şükran borcunu göz yaşlarımla ödemek istiyorum”.
Bizim lisenin tarihinde İsmail Hakkı Uzunçarşılı gibi bir kişinin öğretmenlik yapması onurumuzdur. Haziran gibi sıcak bir ayda, at sırtında Sinop’a kadar gidip gelmesi, tarihi eserlerin bulunduğu köylere uğraması onun araştırmaya meraklı bir kişi olduğunu gösteriyor. Ondan sonra gelenler içinde değerli tarih öğretmenleri mutlaka vardır; ancak araştırma ve yayınlarına rastlayamadık.
MUSTAFA ESKİ