İnsanlık tarihinin en önemli buluşu veya icâdı nedir diye sorulsa, hiç tereddütsüz yazı derim. Mezopotamya bölgesinde yaşayan Sümerler, Milattan üç bin yıl önce çivi yazısını bulmuşlar. Kâğıt bilinmediği için yazılar kil tabletler üzerine yazılmış. Bunun dayanıklı olmadığı görülünce tabletleri yüksek ateşte kurutmuşlar. Bu sayede kalıcı hale gelen tabletler günümüze kadar ulaşmış. Orta Doğu medeniyetinin ilk dönemlerini bu tabletlerden öğreniyoruz.
Bilgilerin kalıcı olması, sonraki kuşaklara aktarılması ancak yazıyla mümkün. Yazı yazmak ekmek, su, hava kadar önemli. Kâğıdın bulunmasıyla yazının değeri daha çok artmış. Düşünen, yazan toplumlardan daha çok fikir ve sanat adamı çıkmış. Dijital çağ başlamış olsa da günlük yaşamda kâğıdın değeri her zaman önemini koruyor.
Ruhun yorgun olduğu zamanlarda insanlar kararsız kalır, bugün ne yapayım diye kendine sorar. Acıkınca ne yiyeyim der. Ben de bazı haftalar ne yazayım diye düşünüyorum. Aslında yazacak o kadar çok konu var ki. Ancak ucu bir yerlere dokunuyor, bazıları rahatsız oluyor. Bizim insanımız eleştirilmekten korkuyor. Her tenkitte bir art niyet arıyor. Demokrat toplumlarda hakaret içermeyen eleştiriler yapılmalı, herkes istediğini söylemeli. Maalesef bizde böyle değil. İnsanlar dikensiz gül bahçesi arıyor. Türkiye, Avrupa’daki Aydınlanma Çağı’nı yaşamadığı için bu sıkıntıları atlatamıyor. Özgürlükleri kısarak demokrasimizi geliştiremeyiz. Tek taraflı da bakmayalım; ne kadar özgürlük, o kadar da sorumluluk olmalı insanlarımızda.
Uzun zamandan beri çevreden soyutlanmış bir hayatım var. İnsanlarla arzu ettiğim ilişkilerim yok. En önemlisi kütüphaneye gidemiyorum. Bu haftaki yazının konusunu düşünürken Melih Özel aradı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Değerli dostum Nail Tan’ın kitabını nasıl ulaştırayım diye sordu. Hem kitap, hem de diğer konular üzerinde biraz sohbet ettik. Nail Bey; bugüne kadar gazete ve dergilerde çıkan yazılarını bir elemeye tabi tutmuş; çok önemli gördüklerini dört ciltte toplamaya karar vermiş. Önemli olanları diyorum, aslında yazıların hepsi önemlidir. Ne var ki bütün yazıları toplayıp kitap haline getirmek şu ekonomik ortamda mümkün değil. O nedenle ister istemez bir seçme yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu çok zor bir konu. Bazı yazılara öncelik vermek, evlatlar arasında ayırım yapmak gibidir, içiniz yanar. Eminim o da bu sıkıntıyı derinden yaşamıştır.
Kitabın 1. cildi Kastamonu ile ilgili yazılara ayrılmış; 137 makale saydım. Hızla inceledim; bir makale de benim kitabımla ilgi koymuş; İmparatorluktan Cumhuriyete Kastamonu Ekonomisi.
Nail Tan Bey’in asıl mesleği öğretmenlik. HAGEM Genel Müdürlüğü dahil uzun yıllar Kültür Bakanlığı’nın çeşitli birimlerinde görev yaptı, Türk Dil Kurumu’nda önemli çalışmalara katıldı. Bu arada çeşitli gazete ve dergilerde çok sayıda makale yazdı, bilimsel toplantılarda bildiriler sundu. Son on yıldan beri de Kastamonu gazetesinde haftalık yazılar yazıyor. İnsanın sağlığında kendi yazılarını derleyip toparlaması çok takdir edilecek bir konu, yürekten kutluyorum. Arkadan gelenlere iş bırakmamış, sadece okuyun diyor. Yazıları kültür alanında yoğunlaştığı için araştırmacılara büyük kolaylık sağlayacaktır. Araştırma yaparken kaynaklara hızlı ve kolay ulaşım her zaman önemlidir.
Kitap; Kültür Ajans tarafından basılmış. Eser, büyük boy, 342 sayfa. Baskısı güzel, yer yer araya fotoğraflar konmuş. Yazılar, konularına göre sekiz ana başlık altında toplanmış. Kitabın sonunda indeks/ dizin olsaydı iyi olurdu. Belki 4. Cilt tamamlandığında tümü için bir indeks düşünmüş olabilir ama her kitabın kendi indeksi olmalı. Bundan sonraki ciltlerde indeks mutlaka konmalı. İndeks çıkarmak biraz zaman alır ama bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdığı için kitaplar için gereklidir.
Melih Özel ile sohbet ederken, Nail Bey’in çalışmasından övgüyle söz etti, benim de aynı şekilde yazılarımı toplamayı önerdi. 1981 yılından beri Kastamonu gazetesinde köşe yazılarım çıkıyor. Bunların çoğunda Kastamonu ile ilgili tarihî belgeler kullandım. Ancak seleflerim gibi yazılarımın künyesini ben de tutmadım. Sanıyorum gazete 2006’da dijital ortama geçti; hiç değilse son 15 yılın yazılarını bilgisayardan çıkarmak mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Tarihî belge kullandığım yazıları toplamayı ben de isterim. Ancak son bir buçuk yıldır yaşadığım özel durum, bilimsel araştırmalara ara vermemi zorunlu kıldı. Buna rağmen yine de boş durmadım. Biliyorsunuz, İsmail Hakkı Uzunçarşılı yüz yıl önce Kastamonu Lisesi’nde Tarih öğretmenliği yaptı. Açıksöz gazetesi ve Doğu dergisinde yazdığı makale ve şiirleri var. Bunları yayına hazırlıyorum; bir aksilik olmazsa bu hafta içinde çalışmayı bitirmiş olacağım. Kısmet olursa Cumhuriyetimizin 100. Yılına armağan olarak yayımlamak istiyorum.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bazı yazılarını “Kastamonu Meşâhiri” ve “Kastamonu Rehberi” başlığı altında yazmış. Meşhur kişilerle ilgili 30 makalesini 1990 yılında Kastamonu Meşâhiri adıyla kitap olarak yayımlamıştım. Onları da içine alacak şekilde bütün makale, mektup ve şiirleri bu çalışmada topladım. İki yerde gözüme takıldı; kendisi de bu yazılarını kitap halinde yayımlamayı düşünmüş. İnsan, sağlığında her şeyi yapamıyor, ne yazık ki. Arzu etmek başka, gerçekleştirmek başka. Büyük bir tarihçinin arzusunu gerçekleştirmek bana nasip oldu, bundan da büyük mutluluk duyuyorum.
Daha sonra yüreğimdeki bir yarayı kapatmaya çalışacağım. Biliyorsunuz, Abdurrahman Paşa Lisesi Tarihi kitabım 2005 yılında Valilikçe basıldı. Kendi mezunu olduğum okul olduğu için büyük emek verdim. Maalesef kitabın basımında gerekli özen gösterilmedi. Kapak dahil tüm fotoğraflar çok silik çıktı; emeğime de, esere hiç yakışmadı. O zaman Kastamonu Valileri kitabını basan aynı matbaayı önermiştim, nedense başka matbaa tercih edildi. Şimdi ikinci baskısını hazırlıyorum. İnşallah önümüzdeki yıl onu da yayımlar, böylece yazarlık hayatımın finalini de yapmış olurum.
Nail Tan Bey gibi, kendi yazılarımı derlemek, tasnif etmek mümkün olur mu bilemem. Kırk iki yıllık basın hayatı, yazılarımın sayısını bilmiyorum ama sanırım iki bine doğru gidiyoruz.
MUSTAFA ESKİ