Haziran ayı ile birlikte ilk ipuçlarını vermeye başladı, ezelden beri her yıl olduğu gibi aynı döngü baş gösterdi, şehir giderek tenhalaşmaya başladı…
Temmuz ve Ağustos’ta in cin top oynayacak yine.
Üniversite öğrencileri memleketlerine döndü, köy kökenliler için “hasıl vakti”, kamu çalışanları için “senelik izin”…
Meydan esnafın ve “nöbetçi” memurların.
Tatil vakti…
Yazlıkçılar yazlık yolunda.
Okullar kapalı, spor alanları tatil, kültür etkinlikleri sezon sonu…
Sosyal hayat sıfır.
Bir umut “turizmde”…
O da senelerin kadim hayali, henüz tutmadı, fal açmaya devam.
Şehir tenhalaşacak…
En ağır faturayı esnaf ödeyecek.
Maaş, kira, enerji…
Sonbaharda yaprak dökümü.
Yaz aylarında şehrin nasıl hareketleneceğine ilişkin bugüne kadar bir “plan, program, strateji” hiç yapılmadı…
Yaz aylarında şehrin tenha kalması baştan kabul gördü, doğal sayıldı, doğurduğu sonuçlar fark edilmedi bile.
Lokanta boş, otel boş, tuhafiye boş…
Sinek avı.
Bu yaz bari “turizm patlasa”…
Şehir dolsa taşsa insan seli ile.
Not: Şehirdeki sosyal ve ekonomi hareketliliğini yılın tümüne yaymanın yerel yönetim sorumluluğu olduğu aşikar…
“Yerel yönetim” denildiğinde sadece “belediye” anlaşılmasın; mülki idareden meslek odalarına, sivil toplum örgütlerinden kanaat eğitim kurumlarına kadar uzanan “ortak refleks”.
Yaz aylarında “ölü” bir şehrin önüne nasıl geçilir?…
Sosyal ve ekonomik hayat yara almadan Eylül ayına nasıl ulaşır?
Başka şehirler nasıl çözüm bulmuşlar?…
Kafa yorma vakti gelmedi mi hala?
(Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) “Satınalma Gücü Paritesi (Geçici Sonuçlar), 2021” çalışmasını yayımladı, Avrupa ülkelerinin sıralandığı çalışma gösteriyor ki ülkeler arasında “dağlar” kadar fark var…
Avrupa’nın zenginleri ve yoksulları.
27 AB ülkesinin ortalaması “100” kabul edildiğinde, 36 ülke arasında SGP’ye göre kişi başına GSYH endeksi en yüksek ülke “277” ile Lüksemburg, en düşük ülke ise 32 ile Arnavutluk…
Aradaki farkı varın hesap edin.
Türkiye 36 ülke arasında 30’uncu sırada…
Geride bıraktığımız coğrafya “Balkan ülkeleri”
Aynı araştırma içindeki ayrıntılardan biri de “fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi”…
Buna göre, AB ülkeleri genelinde 100 Euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin Türkiye’de 35 Euro karşılığı Türk Lirası ile satın alınabileceğini gösterdi.
Avrupa liginde yukarı tırmanmanın en kestirme yolu “kıymetli” üretimden geçiyor…
“Pahada ağır, yükte hafif”.
MUSTAFA AFACAN