Güneş altın saçlarını topraklarımızdan çekti, soğuk ve kar beyazı yaşamımızı sardı. Şimdi iyi bir dinlence için; binlerce yılın derin bilinmezliğini aydınlatan müzeleri, bir nakış gibi işlenmiş kıyıları ve puslu, gizem dolu ormanları, milli parkları ile bütünsel güzelliğe sahip kentleri gezme zamanı… Ben de böyle bir kentte yaşıyor olmanın keyfini el sanatlarının güzelliği ve büyülü öyküleriyle yaşamak istiyorum.
Anadolu kültürünün Dünya’nın hiçbir köşesinden geri olmadığını, el işlerini izlerken bir kez daha duyumsuyorum. Milattan 1500 yıl önceye ait kazı bulgularında rastlanan kadın başlarındaki takkede görülen oya ile kıyaslandığında ve yabancı dillerde de sözcük olarak bulunmaması nedeniyle oya sanatının Türk kadınına ait olduğu ortaya çıkmaktadır.
- ve 19. yüzyıllarda Kastamonu’da oya sanatı en büyük boyutlara ulaşmıştır. Kaybolan pek çok sanat dalına karşı Kastamonu’da İğne Oyası azalarak da olsa sürmektedir. Hatıra iğne oyaları gelenek olarak, kutular içinde ve sandıklarda saklanıp nesilden nesile aktarılmaktadır. Bu oyaları yapan gencecik kızlar, gelinler, kızına çeyiz hazırlayan anneler usuma düşüyor.Kadınlarımızın eve hapis olmuşluktan kurtuluşu, suskunluğun ipliklere dökülüşü, yaratıcılığın, sabrın örneği oyalara yansıyor.
Yaşanmış sevgilerin, paylaşılamayan yalnızlığın kısaca tüm insani duyguların esintisi, öyküsü aktarılıyor el emeklerine. Oyalar, kadınlarımızın yaratıcılığını, düş gücünü ortaya koymasının yanı sıra sözcüksüz iletişimi sağlayan bir sanat dalı olarak karşımıza çıkıyor. Konuşması sınırlanan, düşüncelerini açıklamayan gelinlerin, genç kızların duygularını yemenilerin oyaları ile anlattıkları biliniyor.
“Yaver Düğmesi”, “Vezir Köprüsü” gibi oyalarla çeyizlerini hazırlarken, iyi bir görevi olan eş istekleri dışa vuruyor. Çocuğu olacağını öğrenen gelin, “Gül” oyalı yemenisini örtüp, mutluluğunu paylaşmak istiyor. Kaynanaya olan kızgınlığı ifade etmenin en kesin yolu ise “Biber” oyalı yemeniyi kullanmak.
Günümüzde para için cüzdanlar kullanılırken, eskiden bu amaçla hazırlanan para keselerinde de oya yer alıyor. Damat kesesinin sevgiyi anlatan canlı renklerde lale, gül gibi oyalarla hazırlandığını öğrenmek şaşırtmıyor. Kayınpeder kesesi ise kumaşın renginde yapılan kirpik ve kötürüm zürefa gibi oyalarla süsleniyormuş.
İğne oyalarına Sarhoş Bıyığı, Hanım Parmağı, Süpürgeli Ondüle, Horoz İbiği, Balık Kılçığı, Hobu Parası, Çatlak Kahve, Çift Kuzu, Gelin Yüzü, Bülbül Tükrüğü, Muşabak Kaya, Elmas Küpe gibi son derece ilginç adlar verildiğini görüyoruz.
İğne oyasının yanı sıra Çarşaf bağı da Kastamonu’nun önemli bir el sanatı, değeri olarak dikkat çekiyor. Bu kenti gezerken, bir konağın görkemli odasında, bir gecekondunun kapısının önünde ya da el sanatları merkezindeki bir dükkanda çarşaf bağı yapan bir hanımla mutlaka karşılaşıyoruz. Yalnızca bu yöreye ait olan çarşaf bağı, bu nedenle Kastamonu bağı diye de biliniyor.
Özellikle, yerli dokuma “sarı kıvrak” yatak çarşaflarının kenarlarına, pamuk ipliğinden, alet kullanılmaksızın, kadınların tırnaklarıyla düğümler atarak yaptıkları bir süsleme şekli, çarşaf bağı. Bağlanarak, düğüm işi ile yapılan çarşaf bağı kimi zaman bir masa örtüsünü süslerken, çeyiz sandıklarında renk renk bağlanmış havlu kenarı olarak karşımıza çıkıyor. En çok da Kastamonu El Dokuması çarşafların kenarlarına dantel yerine yapılıyor ki, bu nedenle “Çarşaf Bağı” diye anılıyor.
Güneşin aydınlığından, ilk yaz ile birlikte ortaya çıkan çilekten, doğanın her gün yeni renkler eklenerek süslenmesinden etkilenmemek ya da köyden bükülerek geçen ırmaktan esinlenmemek olanaksız. Bu etkileşimin sonucunda çarşaf bağlarının; Çilek, Güneşli, Eğri Irmak gibi adlar aldığını görüyoruz.
Süt kaynatılan kazanın kulpunu resimlemiş kimileri. Bir diğerinin aklına kentteki katibin defteri düşmüş. Kazan Kulpu, Katip Defteri, Hasır, Kesme Şeker, Baklava Samsası gibi günlük yaşamdan adlar, bunları simgeleyen desenlere yansıtılmış. Kastamonu ve ilçelerinde en yaygın ve gelir getirici el sanatı olan çarşaf bağı, düğümlerinin sıklığı, süslemenin girift olması, kullanılan pamuk ipliğinin kalitesi ile değerlendiriliyor. Kastamonu’da evlenecek her genç kızın ve erkeğin çeyiz sandığında “bağlı çarşaf” bulunması yörenin geleneği olmuş.
Beş bin yılın anılarını biriktirmiş bu kentle ilgili söyleyecek çok söz var. Göz ucuyla bakıp geçmek, soluk soluğa gezmek haksızlık olur. El sanatları gibi yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan dörtlükleri, manileri de derin anlamlar içeriyor.
“Bilgin yoksa bilginler meclisinde söze karışma,
Sonra söyleyecek söz bulamazsın.
Çağrılmadık yere sık gitme,
Sonra oturacak yer bulamazsın.” diye öğüt veren sözleri, Kastamonu’nun kültürel değerlerini yaşar kılıyor.
MİNE ÖZGÜR