Doların ateşi yükselince insanlar doğru düşünmeye başladı nihayet. Birkaç hafta önceki yazımızda, “güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı sıkar” demiştik. Fiyatlar almış başını gidiyor, yetişmek mümkün değil. Çarşı, pazar tam anlamıyla yangın yeri. Halkın diliyle ifade edersek, Dolar, iğneden ipliğe her şeyi etkilemeye devam ediyor.
Yıllardır televizyonlarda gereksiz şeyleri tartıştık. Ekonomi, eğitim, üretim, işsizlik gibi temel sorunlar hiç gündeme gelmedi. Aylardır cumhurbaşkanlığı seçimini konuşurken ekonominin ateşi gündemi değiştirdi. Zira mutfakta dert kaynamaya başladı. Güneşi balçıkla kapatmaya çalıştık,gücümüz yetmedi. Ekonomik gerçek bütün çıplaklığı ile karşımıza çıktı; insanlar, yandım Allah diye bağırıyor. Gelirler giderleri karşılamıyor. Çalışanların önemli bir kısmı asgari ücretli veya daha alt gelir dilimine mensup. Asgari ücret belirlendi ama zamlar karşısında, kazanımlar bir işe yarayacak mı? Asgari ücret açıklandıktan bir gün sonra motorine ve benzine yüklü bir zam geldi.
Üretmeyen ekonominingeleceği yer burasıdır. İhracat yapıyoruz ama bunun içinde yüksek teknolojiye dayanan ürünlerin oranı çok düşük. Tüm yatırımlar inşaat sektörüne yapıldı; dünya ile rekabet edecek kaliteli üretim ne yazık ki ıskalandı. Pandemininhizmet sektörünü etkilediği doğrudur ama salgın nedeniyle bir sanayi işletmesinin kapandığını duymadım. O nedenle bozulan ekonomi için pandemiye sığınmayalım.
Herkes kendi kafasına göre iş yapıyor; planlı bir çalışma yok. Yakın zamana kadar Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) dediğimiz bir kurum vardı. Ülkemizde yapılacak önemli yatırımları yer, zaman ve finans bakımından planlardı. Şimdi böyle bir teşkilat yok. Bizim gibi kalkınmakta olan ülkeler planlı hareket etmeli, zira mevcut kaynakları çok sınırlı.
Hayat pahalılığı herkesin canını yakıyor. Temel tüketim maddelerine güç, kuvvet yetmiyor. Elektrik, doğalgaz, akaryakıt fiyatları devamlı artıyor; bu durum hayatın her alanına yansıyor. Gıda maddelerininyanına yanaşılmıyor; bütün piyasa Dolara uyarlanmış gidiyor. Çalışan insanlar, bir yıl önceki gelirleriyle bugün kaç Dolar veya kaç gram altın aldıklarını hesaplıyor. Gelirler giderleri karşılamıyor, paranın satın alma gücü zayıfladı.
Son günlerde, ekonomi konusunda bilgiler veriliyor. Televizyonlarda iktisatçıların tartışmalarını izliyoruz. Ekonomi hepimizin cebini ilgilendiriyor. Mutfaktaki tencere piyasanın ateşiyle kaynıyor. Emekliler bu durumdan çok rahatsız. Yeni bir işte çalışacak halleri yok, zaten iş de yok. Gençlerin önemli bir kısmı boş geziyor. Böyle zamanlarda şeffaf açıklamalara ihtiyaç var; piyasaya güven vermek lazım. VatandaşlarTÜİK’in verdiği rakamlara itibar etmiyor.
Birkaç gündür yeni bir ekonomik modelden söz ediliyor. Önce Çin ve Kore dendi, şimdi de Türk modeli diyorlar. Bir model değişikliği olacaksa,önce geniş bir iktisat kongresinde tartışılmalı, sonra uygulamaya geçilmelidir. Hatırlayın 1923 İzmir İktisat Kongresi’ni. Bugün böyle geniş katılımlı bir çalışma yok.
Son günlerde ekonomide kurtuluş savaşından söz edilirken, yastık altındaki paranın yatırıma yönlendirilmesi isteniyor. Mümkün olur mu bilmem? Zira yastık altı, eskiden beri mahremiyetini korur. Atalarımız, “para ile imanın kimde olduğu bilinmez” demiş.
Yastık altı birikimler, geleneksel olarak altındır. Nişanda, düğünde takılan altınlar bir güvence olarak saklanır. Ayrıca küçük kazançlar biriktirilir; bilezik, çeyrek ve lira gibi altınlar alınır. Hastalık, ev, arsa alımı gibi zorunlu durumlarda ortaya çıkarılır. Bunların doğrudan yatırıma dönüşmesi pek mümkün değildir.
Son kırk yılda ve özellikle Turgut Özal ile birlikte ekonomiye bakışımız büyük ölçüde değişti. Hayatımıza Dolar, Euro gibi yabancı paralar girdi. Bugün tüm alış verişlerde Dolar ve Euro kullanılıyor. Hal böyle olunca ABD kendi millî parasıyla adeta dünyayı kontrol ediyor. Ülkelerin merkez bankaları FED’in kararlarını bekliyor, ona göre rota çiziyor.
Ekonomi bozuk gidince paramızın değeri yabancı paralar karşısında zayıflıyor. Böyle durumlarda insanımız altın veya döviz alarak paranın değerini korumaya çalışıyor. Bankalardakidöviz hesapları toplam mevduatın yüzde altmışından daha fazla olmuş. İnsanlar kendi paralarına niçin, neden güvenmiyor, bunun açıklanması ve gerekli önlemlerin alınması şart.
Bazı araştırmacılar,son 30 yılda, yastık altına, 310 milyar Dolar karşılığı altın girdiğini yazıyor. 2010-2020 yılları arasında 107.3 milyar Dolar değerinde altın ithal edilmiş, buna karşılık 52.6 milyar Dolar altın ihracatı yapılmış. Arada kalan 54 milyar Dolardeğerinde altınmutlaka yastık altında bekliyor.Bu rakamlara miras yoluyla gelenleri de dahil edebilirsiniz.
Dolar yerine altın alımını özendirsek de sonuç aynı kapıya çıkıyor. Zira altın da dışardan Dolar ile alınıyor. Özetle ifade edersek, vatandaş altın ve dövizden vaz geçmez. Dövizin önünü keserseniz altına yönelir. Çare, ekonomiyi rayına oturtmak, millî paramızın değerini güçlendirmektir.Millî ekonomiye inanmak lafla olmuyor. Büyük ihaleleri, devlet garantili ödemeleri Dolar üzerinden yaparsanız, vatandaş da millî paraya güvenmez, birikimini altın ve dövizde tutar. Gerçi dövizin önemli bir kısmı bankaya yatırılıyor ama bir kısmı da altınla birlikte yastık altında duruyor.
1932’de Ankara’da Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuş. Gazetelerde,kalın harfli yazılarla vatandaşları yerli malı kullanmaya, tasarruflarını biriktirmeye özendiriyor. Kalıplaşmış bazı ifadeleri sizler için seçtim, okuyunuz:
“Vatandaş! Bankada bir tasarruf hesabı olmayan bir fert, gece deniz ortasında fenersiz kalmış bir vapura benzer.”
“Vatandaş! Tasarruf etmek demek, parayı evde saklamak değildir. Tasarruf etmek demek, bankada bir tasarruf hesabı açmak ve parayı işletmek demektir.”
“Vatandaş! Bankalarda 38 milyon lirayı bulan tasarruf hesaplarını 50 milyon liraya çıkarmak ilk hedefimizdir.”
“Vatandaş! Her Türk senede yalnız 1 lira tasarruf etse senede 14 milyon lira toplanır.”
Anlaşılıyor ki, 1932 yılında bankalarda 38 milyon lira para var ve bunun 50 milyona çıkması isteniyor. Bazı hesaplar yapılmış.15 milyon kişi bankaya beş kuruş yatırsa 750.000; on kuruş yatırsa 1.500.000; yirmi beş kuruş yatırsa 3.750.000; elli kuruş yatırsa 7.500.000 lira tasarruf sağlanacağına dair bir cetvel yayınlanmış.
Başka bir grafikvar.1923 yılında bankalardaki para 4 milyonken 1924’de 6; 1925’de 8; 1926’da 10; 1927’de 17; 1928’de 22; 1929’da 27; 1930’da 32; 1931’de 37 milyon lira olarak gösterilmiş. O günlerde insanlar tasarrufa teşvik edilmiş.
Ekonomi hususunda söylenecek çok şey var, biz konuya dönelim. Yastıkaltımahremdir, buradan piyasaya para çıkmaz.
MUSTAFA ESKİ