Şaban Amca‘yı, ahir ömründe, ama demir gibi sapasağlam bir edayla çapa halkalarını kaynatırken gördüğümde…
“Yaşayacak” dedim, Şaban Amca “Yaşayacak!”
On altısında ana-baba toprağından, Cide’sinden, kopup adım attığı şehirde…
Can Yücel‘in:
“…Hani nerde o İstanbul?
Nassı koymuşlar ki ona,
İstanbul’u kodunsa bul!..” dediği bir şehirde, sekseninde hâlâ “ekmeğini arayan” bir insanı anlatmaya söz mü yeter?
Sohbetini bile elini işten çekmeden sürdürüşündeki çalışma azmine… “İşi süründürmemek lazım, bir an evvel bitirip yerine teslim etmek lazım” deyişindeki kararlılığa şapka çıkarıp “Allah daha nice sağlıklı, uzun ömürler versin…” dileğiyle yanından ayrılırken, Sait Faik‘in bir emek kasidesi olarak değerlendirilebilecek “Yaşayacak” adlı öyküsünün son satırları düşüyor aklıma, öyküdeki elli yaşı Şaban Amca’nın seksenine uydurarak:
“Seksen yaş, bir çocukluk alâmeti ve yaşıydı sanki. Sanki daha dün, daha bir kaç senedir insanlığa doğmuş, çalışmanın zevkli bir şey olduğunu, insanı bambaşka ettiğini anlamıştı. Önünde daha çalışmak üzere beş on yüzyılı vardı.”