Mine Akçakoca Özgür
Cumhuriyet Bayramı’nın 100. Yıl kutlamalarının mutluluğu Sayın Ahmet Keskin’in sözleriyle, bir kat daha arttı. Ahmet Keskin, babası rahmetli Av. Mehdi Keskin’in 2002’de düzenlenen “2023’e Cumhuriyetimizin 100. Yılına Mektup Kampanyası” kapsamında 5 torununa birer mektup yazdığını söyledi. Dedesinin adını taşıyan en büyük erkek torunu Mehdi Keskin’e yazılmış olan mektubu benim aracılığımla basınla paylaşmak istediğini şu sözlerle ifade etti:
“Babam yazılarınızı ilgiyle okur, sizi sever ve değer verirdi. Emaneti size teslim etmemin uygun olacağını düşündüm”
Ahmet Keskin’in bu sözleriyle duygulandım, gurur duydum. Kastamonu Baro Başkanlığı ve Adalet Partisinden 15. dönem milletvekilliği yapmış olan rahmetli Mehdi Keskin, Kastamonu Barosuna bağlı olarak 56 yıl serbest avukatlık yapmıştı.
Hayatını da 83 yaşında olmasına rağmen, yine mesleği için çaba harcarken kaybetmişti. Kastamonu Barosu’nun olağan genel kuruluna katılmak üzere gittiği sırada kalp krizi geçirerek rahmetli olmuş, Keskin’in vefatı nedeniyle genel kurul ertelenmişti.
Mesleki birikiminin yanı sıra, etkin hitabeti, güzel Türkçesi ve edebi bilgisiyle dikkat çeken Av. Keskin kaleme aldığı kitaplarıyla da iz bıraktı. Yalın, içten ve bir o kadar da cesur anlatımıyla yaşadığı döneme ayna tutan eserlerinde; yaşamı boyunca ardından gittiği doğrularını da görmek mümkün.
Babası Mehdi Keskin’den, oğlu Mehdi Keskin’e gelen mektup ile buluşmalarını Ahmet Keskin, şöyle anlattı:
“Ablam beni telefon ile arayıp; ‘Babamız torunları Mine ve Ömer’e birer mektup yazmış. Bu gün geldi. Mutlaka tüm torunlarına yazmıştır, Mehdi, Yiğit ve Eda’ya yazdığı mektuplar da vardır’ dedi. PTT’den araştırdık ve mektuplar bize ulaştı. O zaman babamın 21 yıl önce bu mektupları yazdığından bana söz etmiş olduğunu hatırladım.”
Av. Mehdi Keskin’den söz açılınca konular artarda geliyor. KATSO Başkan Vekilliği de yapmış olan siyasetçi Ahmet Keskin anlatıyor, ilgiyle dinliyorum;
“Babam talebeliğinden beri siyasetin içinde. Çok şeyler yaşamış ve eski Cumhurbaşkanlarımız Süleyman Demirel ile Turgut Özal’ın da dahil olduğu bir çok kişiyle konuşup, onları birebir dinlemiş. İl Başkanı olduğum gün bana şunları söyledi:
‘Oğlum, siyaset millete hizmet etmektir, akçeli işlere bulaşmayınca çok iyi bir şeydir. Fakir fukaranın, garip gurabanın hep yanında olacaksın. Siyasette yapman gereken 3 konuyu unutma.
Birincisi; Asla yalan söylememelisin. Hatta bütün nimetleri itip, doğrudan ayrılmamalısın. Çünkü yalan o gün belki işini halleder ama yıllar sonra karşına gelir ve kalan hayatını mahcup yaşamak zorunda kalırsın.
İkinci konu; kimseye hile hurda, üç kağıt yapma. Ama sana bir tane yapılırsa affetme, 11 misli karşılık ver.
Üçüncüsü ise; siyasetteki ekip arkadaşlarından hiçbir şeyi saklama, bilgileri paylaş. İyi bir insan olduğunda ileride sana olumlu dönecektir’
Babam, karşısına alıp bana bunları söylemeseydi de, ailemden aldığım eğitimle zaten öyle davranırdım ama yine de bu nasihatler hep kulağımda kaldı.
Babam çok düzenli tertipli bir insandı. Vefatından sonra kasayı açınca zarflarla karşılaştık. Her konuda en ince ayrıntısına kadar yazmış, yol göstermiş. Örneğin ‘Davalarımı Baro’daki arkadaşlarıma dağıtın. Ancak bu 2 davamı özellikle şu avukat arkadaşıma verin ve içindeki zarfı da açmadan kendisine teslim edin’ diye yazmış. Bu şekilde her detayı düşünürdü.
Bana her zaman; ‘Siyaset bir yarıştır, yarışacağız ama karakterimizi bozmayacağız. Çünkü siyaset bir gün biter ama dostluk devam eder.
Küçük bir Anadolu şehrinin insanlarıyız. Zamanı geldiğinde hepimiz birbirimizin salını tutacağız. Eski milletvekilleri askeri törenle defnediliyor. Ben istemiyorum. Kastamonu çocuğuyum, büyütmeyin olayı. Ama beni kendi paramla alıp, annene bıraktığım Türk Bayrağına sarıp defnedin, demişti. Öyle yaptık.”
Siyasetçi, iş insanı Ahmet Keskin’e teşekkür edip, Avukat Mehdi Keskin’in torunu Akademisyen Mehdi Keskin’e 21 yıl önce yazmış olduğu mektubu okuyalım:
“Sevgili yavrum
Canım Mehdi’m
Güzel adaşım benim,
Sana (Cumhuriyetin 100. Yılına mektup) kampanyası çerçevesi etkinliği dolayısıyla yazıyorum.
Eğer hayatta isen bu mektubu aldığın zaman 36 yaşında, orta yaşlı, olgun bir beyefendisin. Bugün 12 Ekim 2002’de ben 64 yaşımdayım, sen 15 yaşında bir lise öğrencisisin.
29 Ekim 2023’te neredesin, ne iş yapıyorsun, sağlıklı mısın, evli misin, çocukların var mı, eğer varsa eşinle mutlu musun, maddi-manevi üzüntülerin, sıkıntıların var mı, bunları bilmiyorum. Ama şu anda bu mektubu yazarken, sağlıklı, rahat ve mutlu olman için Rabbime dua ediyorum, göz yaşlarımla yalvarıyorum.
Ben ömrüm boyunca bütün evlatlarımı, onların evladı olan torunlarımı çok sevdim. Onların çocukluklarını, küçüklüklerini, gençliklerini gördüm, çok sevdim. Hep onların tasalarıyla tasalandım, sevinçleriyle sevindim. Senin bunu okuduğun bu gün eğer hayatta isem yine aynı duygular içindeyim; değilsem bil ki, mümkün ise, kabrimde yine sizleri düşünmek isterim.
Sevgili yavrum,
Ben hayatım boyunca hep iyi şeyler yapmaya çalıştım. Annemden, babamdan öğrendiklerimi, duyduklarımı, gördüklerimi uyguladım. Bunun sonucu olarak da toplum içinde hep itibarlı bir yerim, saygın bir kişiliğim oldu.
Şimdi senden istediğim, beklediğim hususları yazıyorum ki, senin de toplum içinde, ailen içinde itibarlı, saygın bir yerin, huzurlu bir hayatın olsun. Dediklerimi yaparsan, evlatlarına da bunları telkin edersen, hem kendine, ailene ve ecdadına, ayrıca da vatanına, milletine, ebedi Cumhuriyetimize layık ve yararlı olursun. Allah katında da makbul kullardan sayılırsın.
*Annen, baban hayatta ise onlara saygı göster, üzme, kırma, dualarını almaya bak ki, senin evlatların da öyle davransın.
*Milliyetine, dinine, güzel örf ve adetlerimize, ailenden intikal eden güzel ahlaka bağlı ol. Bunları evlatlarına, torunlarına intikal ettir.
*Namazını, orucunu, farz ise hac ve zekat görevini mutlaka ama mutlaka yerine getir, sakın ihmal etme.
*Beklemiyorum ama zinhar haram yeme, evlatlarına da yedirme. Kesinlikle yalan söyleme, sana yalan söyleyeni affetme. Çünkü yalan söyleyene inanılmaz, güvenilmez.
*Sana annenden, babandan, ecdadından gelen onuru, dürüstlüğü, olgunluk, kibarlık ve nezaketi elden bırakma.
*Ailenin büyükleriyle de, küçükleriyle de, hısım ve akrabalarınla da dargınlık yapma. Dargınlık konusunda bağışlayıcı ol. Allah’ın emri de budur, benim dileğim de.
*Bu mektubu yazdığım gün ülkemiz çok büyük sosyal, siyasal ve ekonomik krizde bulunuyor. Özgürlüklerimiz tam değil, inandığımız gibi yaşamamız, düşündüğümüzü rahatça ifade etmemiz yasak. Bu gün için böyle yönetiliyoruz. Bizim şimdi adına “Derin Devlet” dediğimiz asker ve sivil bürokrat kesim halktan kopuk, fakat fiilen güçlü. Demokrasinin adı var, kendisi eksik. Dilerim ki sen bu mektubu okuduğun zaman, sosyal, siyasal ve ekonomik açılardan daha rahat, daha özgür, gerçek demokrasinin yerleşmiş bulunduğu bir ülkede yaşıyorsundur. Cenabı Allah’tan dileğim budur.
Canım evladım,
Sana ve varsa şimdi, yoksa gelecekteki eşine, çocuklarına, vatanımıza, milletimize, sonsuza kadar yaşayacak 100 yaşındaki Cumhuriyetimize hayırlar temenni ediyorum.
Bugün bizler, annen, baban, ben, babaannen Muazzez Hanım hayatta değilsek Fatihalarını eksik etme, bunu senden istiyorum.
Sen şimdi 36 yaşında da olsan, benim için bu günkü, 15 yaşındaki aslan gibi delikanlı Mehdi’sin. Seni kucaklıyorum, öpüyorum ciğerparem…
Adaşın, deden Mehdi Keskin
Bu özel mektubu alan torun Mehdi Keskin çok duygulanıp, hemen rahmetli dedesine cevabi bir mektup yazmış. Kendisinin izniyle bu mektubu da sizlerle paylaşmak istedim:
Canım dedem,
Hayatımın Kahramanı,
Biricik adaşım benim,
Cumhuriyetin 100. yılına mektup kampanyası çerçevesinde 2002 yılında yazdığın mektup 28 Ekim 2023’de bana ulaştı. Kelimelerle anlatamayacağım bir heyecanı yaşadım, hatta postacı benim mektubu kendi kendime yazdığımı düşündü. Senden gelen mektupla 100.yıl coşkusunu çok daha anlamlı yaşadım ve senin ne kadar özel bir insan olduğunu bir kez daha anladım.
Cumhuriyetimizin 100.yılında çok şükür sağlıklıyım ve 36 yaşındayım. Ben şu an bildiğin gibi İstanbul’dayım, evliyim. Henüz bir çocuğum yok, ama bir gün Allah nasip ettiğinde senin bizleri yetiştirdiğin gibi ben de çocuklarımı yetiştireceğim. Memleketine, vatanına hayırlı evlatlar olması için senden öğrendiğim her şeyi onlara aktaracağım.
Cumhuriyetimizin 100.yılını kutladığımız bu yıl sen olsaydın nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim, gerçi seni anmadığım ve düşünmediğim bir gün yok. Bugün sen olsaydın, evde bulunan Türk Bayrağını babaannemden çıkarmasını isterdin ve “ Muazzez Hanım Bayrak ütüsüz asılmaz, ütüleyelim öyle asalım” derdin. Aslında babaannem de bu hassasiyetini hep biliyor, sen demeden kutsal bayrağımızı çoktan ütüleyip hazırlıyordu. Hiçbir ulusal bayramda Türk bayrağını evinin balkonundan eksik etmedin. Hatta sen bir yolculukta yol kenarında bulunan yırtılmış Türk bayrağını görüp durmuştun. “Bu bayrağı değiştirin, Türk bayrağı böyle olmaz” diye hem sinirlenmiş hem de tesisin sahibini uyarmıştın. Hatta babam da kardeşim Yiğit de bu olaya şahit olmuştu.
İşte ben böyle bir adamdan, senden memleketimi de vatanımı da sevmeyi çok iyi öğrendim. Aileni, çocuklarını ve torunlarını ne kadar çok sevdiğine hep şahit oldum. Hatta ben senden sevginin ve sevmenin ne demek olduğunu öğrendim.
Her zaman senin gibi bir dedem olduğu için gurur duydum. Senden sonra senin dostlarınla telefonlaşıyorum ve görüşüyorum. Her görüştüğümüzde seni onlardan faklı hikayelerle birçok kez dinliyorum. Ve anlıyorum ki sen sadece bizim değil, birçok kişinin hayatına dokunmuş bir insansın.
Hayatım boyunca senden aldığım her şeyi uygulayacağım. Hani insanların bir başucu kitabı olur, o kitabı okumaya doyamaz, işte sen benim okumaya doyamadığım başucu kitabımsın. Elbette hayat her zaman aynı düzlemde gitmiyor, bazen hüzünler bazen mutlulukların olması insan hayatının doğası. Üzüntülerimde dedem olsa ne yapardı diye düşünüp oradan da seninle çıkıyorum.
Allah’a şükürler olsun, ben her iki dedemi de tanıdım ve yaşadım. Seni 33 yaşıma kadar yaşadım, senden çok şey öğrendim ve seninle yaş almaya da devam edeceğim. Görüştüğüm dostların da senden birçok şey öğrenmiş olduğumu ve bunları çok güzel bir şekilde uyguladığımı teyit ettiklerinde tarifsiz mutluluk ve gurur yaşıyorum.
Cumhuriyetimizin 100. Yılında yaşıyor olsaydın seninle beraber kutlamalara katılırdık. Mektubu yolladığın tarihte ülkemizin içinde bulunduğu durumdan kısaca söz etmişsin. Ülkemiz bugün o günlere göre çok daha güzel günler yaşıyor, elbette yine ülkemizin çeşitli sıkıntıları var. Bugünlerde ekonomik problemleri yine her vatandaş hissediyor. Acaba belirli bir yıl aralığıyla ülkemiz aynı döngüye mi giriyor, bilemiyorum. Global bir dünyada yaşıyoruz, Türkiye de global sıkıntılardan etkileniyor, bunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Ben de senin gibi gelecek günlerde ülkemizin sosyal, siyasal ve ekonomik açılardan çok daha ileri bir seviyeye gelmesi için dualar ediyorum.
Canım Dedem,
Sen şimdi bedenen aramızda değilsin ama fikren her dakika benimlesin. Her sabah uyandığımda sana ve anneme ayrı ayrı Fatihalar okuyorum, umarım sizlere ulaşıyordur. Sen ve annem dışında hayatta olan tüm aile fertlerinin sağlıkları huzurları için ayrıca dua ediyorum, senden öğrendiğim gibi…
Canım Adaşım,
Sen benim için yüzlerce kez sıkılmadan dinlenilen bir türkü gibisin. Türküler topluma mal olmuş eserlerdir ve nesilden nesile aktarılırlar. Sen de topluma mal olan bir şahsiyetsin. Bunu dedem olduğun için söylemiyorum, yüzlerce kişiden duyduklarımla bunu gururla söyleyebiliyorum. Ve diyorum ki kendime: İşte ben de böyle bir adamın torunuyum.
Sözlerin, nasihatlerin hep kulaklarımda. Bir an olsun nasihatlerini kendimden eksik etmiyorum. Her çocuğun küçükken bir idolü olur, bu idol şarkıcı olur, futbolcu olur ya da ünlü biri olur. Ama benim idolüm küçüklüğümden beri hep sen oldun, şimdi yoksun ama yine benim bu yaşımda idolüm, hayatımın başkahramanı, tek kahramanısın!
Senden kalan bir çok hatıra var fakat benim için senden kalan en güzel hatıra kesinlikle babaannem olduğunu bilmeni isterim. Onu her zaman başımın üzerinde tutacağımı en iyi sen biliyorsun. Siz ikiniz benim hayatım boyunca bir dededen bir babaanneden çok daha fazlası oldunuz. Babaannem çok şükür sağlıklı ve bizimle, yaşından ötürü ufak tefek sıkıntıları olsa da Rabbim ona uzun ömürler versin, başımızdan eksik etmesin. Seni dilinden düşürmüyor ve her an sana olan özlemini dile getiriyor. Annen baban iyi ki senin adını Mehdi koymuş, sana Mehdi diye seslendiğimde dedene olan özlemim biraz azalıyor diyor. Bazı akşamlar çayı demleyip içerken seni ve ikinizin anılarını anlatıyor bizlere. Dünyanın en güzel masalını dinliyor gibi hissediyorum. Babaannem seni ve ikinizi anlatmaya doyamıyor bense dinlemeye.
En iyi dostum,
Yol gösterenim,
Sırdaşım,
En özlediğim.