Beklenen haber nihayet Ankara’dan geldi. “Kastamonu üryani eriği” Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından coğrafi işaret tescil belgesini Temmuz 2021 sonunda aldı. Bu haber, eriğin en çok yetişirildiği ilçe Daday’da sevinçle karşılandı.
1990 yılı başından itibaren ısrarla yazıyoruz “Yeşile Dayalı Kastamonu Kalkınma Modeli”ni. Bu modelin dinamik bitkileri; sarımsak, yabani orkide (salep diye bilinir yumrusu), üryani eriği/ala erik, ceviz, kestane, ıhlamur, kızılcık. Üryani eriğinin (ala erik seyrek kullanılıyor, kurusu ad olmuş)kurusu Ankara’da kuruyemişçilerde (nadiren bulunursa) kayısıdan daha yüksek fiyata satılıyor. Coğrafi işaret belgesi alan sarımsak, siyez unu, bulguru gibi ürünlerimizin ekonomik değeri konusunda hâlâ şüphe duyanlar var mı?
Bir kez daha, bu kez siyah puntolu harflerle yazıyoruz: “Dünyada ve Türkiye’e artık beslenme ve su krizi başlamıştır. Su, su ürünleri, tarım ve hayvancılık ürünleri üretimi, bundan böyle en verimli ekonomik işletme dalları olacaktır. Her alanda önemli ekonomik, teknik, bilimsel gelişmeler yaratan Türk bilim insanları, siyasetçiler, tarım ve hayvancılık girdilerindeki sorunları mutlaka çözmelidir.”Türkiye’nin ot, saman, yem ve zirai ilaçları yüksek fiyatlarla temin etmesi ne kadar acı bir durumdur. Siyasetçiler her gün yazılı ve görsel medyada birbirlerine laf yetiştirmeye çalışacaklarına, harcadıkları zamanda beş mısır,beş meyve dikseler ya! İHA, SİHA, aşı yapan Türkiye, inanıyorum ki bu sorunu da çözecektir. Yeter ki iktidar,kafasındaki muhalefet baltasıyla gezmeyi bir yana bırakıp işine baksın.
Üryani eriğinin coğrafi işaretle tescillenmesi, bizi gerilere, Kastamonu’nun bir meyve cenneti olduğu günlere götürdü. Hüsnü Açıksöz (1896-1939), çıkardığı Doğrusöz gazetesinde 20 Eylül 1938 tarihli ve 138 sayılı baskıda bakınız “Meyvalarımız” başlığıyla neler yazmış? Can alıcı, bugüne ışık tutan bölümlerini, ibret alınması temennisiyle sunuyoruz (Yrd. Doç.Dr. Mustafa Eski; Hüsnü Açıksöz’ün Makaleleri, Ankara 2008, s.244-245. Kastamonu Valiliği Yayını):
Meyvalarımız
“Vilayetimizde meyvacılık, ziraat işlerimizin en başında gelen bir iş hâline gelmiştir. Ağaç, bu muhitle iyi barışmış, bu topraklar onun köklerini beslemek için bütün semahatiyle kucağını açmıştır. Herhangi mıntıkada beş on senede gürbüzleşebilen bir fidan bu havzada iki üç senede alıp yürüyüveriyor.
Yazın meyva her yerde boldur diyebiliriz… Vilayetimizde kış meyvacılığı son senelerde iyice ilerlemiştir.
İlk fidanlar Amasya’dan geldiği için adı ‘Amasya Elması’ olarak tanınan Kastamonu elmaları iç ve dış piyasalarda layık olduğu mevkii almış bulunuyor. Bazı valilerin alakalı teşvikleri ve bilhassa halkımızın ağaca ve meyvaya olan derin vukuf ve sevgisi sayesinde bugün Kastamonu havzasında mükemmel yetişmiş elma bahçesi meydana geldi; daha yüzlerce ve binlercesi de meyvaya yatmak üzere.
Azdavay cinsi kış armutlarımızın da piyasada tutacağı yerin çok hürmetli bir mevki olacağına şüphe etmiyoruz. Bu meyvamızın da bahçeler şeklinde çoğaltılması işi de takip ve az vakitte intaç edilecek işlerimizdendir.
Yalnız Kastamonu toprakları için dünyaya geldiğini iddia edebileceğimiz üryani eriğinin kurusu da müstahsilin yüzünü güldürecek durumdadır. Doktorların ‘Eczanelerde ilaç diye satılabilir.’ etiketini yapıştırabilecekleri bu şifalı meyvamızın soyma ve kurutma işi halledildiği zaman Kastamonu havzasında binlerce erik bahçesinin de yeşerip serpildiğini göreceğiz.
Yapılacak fennî teşekküller, meyvalarımızı hem miktar hem de kalite itibarıyla layık olduğu mevkiye çıkaracaktır. Bu yıl elmalarımız çok, armutlarımız da tabiî vaziyette. Çoktan beri hasta bulunan üryanieriklerinde bile bu yıl bol meyva var. Meyva piyasamız açılmak üzeredir. Tüccarlar, şimdiden meyva bahçeleri satın almaktadır.
Meyvanın bu yıl dış piyasada iyi para edeceği ümitleri fazla. Müstahsile ve tüccara hayırlı ve kârlı alışverişler dileriz.”
Ünlü gazeteci, 1939 seçimlerinde Kastamonu Milletvekili seçilen Hüsnü Açıksöz, 1938 yılı başında başka bir yazısında da üryani eriğinden şöyle söz etmiştir (Meyvacılık; Doğrusöz, 1 Mart 1938, S 80; Dr. Mustafa Eski’nin kitabında s.163-164):
“Bundan yirmi sene evvel Kastamonu meyva bakımından yalnız üryani eriği ile şöhret almıştı. Filhakika, bu erik de yalnız bu topraklara mahsus ve birçok hassalara haiz bir meyvadır. Fakat bu meyva, bugün bilhassa Amasya cinsi elmanın yanında ikinci, hatta üçüncü dereceye düşmüştür.”
1948 yılında Polis babam Remzi Tan Kastamonu Emniyet Müdürlüğünde görevlendirilince Şazibey Mah., Çatlak Kapı Sokak’ta kirada oturduğumuz ilk evin büyük bahçesinde bolca üryani eriği vardı. Araç Kavacık köyündeki bahçemizde de babam bir fidan yetiştirmişti. Köyde bolca mürdüm, akça eriğimiz vardı. Üryaniyi soyup kurutma zahmetli olduğundan annem pestilini ve pelverdesini yapardı. Kaymak Çeşme Sokak’taki 1955’te satın aldığımız ikinci evimizin bahçesinde üryani yerine pazar eriği denilen bir erikle sadece yeşilken yenen ekşi kötü bir erik ağacı vardı. Bitişiğimizdeki eski Kırk Odalı denilen konağın yıkılmasıyla yerinde oluşan Fatma Peker’in büyük bahçesi ise üryani ile kaplıydı. Göl İlköğretmen Okulunda tarım derslerinde meyveciliğin önemini ve bu arada üryaninin değerini öğrenmiştik. Israrımla Fatma Hanım’dan bir fidan alıp bahçemize diktik. 3-4 yıl sonra meyva vermeye başladı. Ağabeyim Özdemir Tan’ın eşi Vasfiye Hanım komşulardan üryaninin kabuğunu soyup kurutmayı öğrendi. 2019 yılına kadar kışlık üryani eriğim bizim bahçeden bazen de rahmetli Teoman Ozanoğlu’nun Kurusaray’daki bahçesinden geliyordu. Artık mahrumuz.
Üryani eriğine coğrafi işaret tescili alarak olumlu bir adım atılmıştır ama büyük bir sorumluluk da alınmıştır. Malatya kayısısı, Türkiye’nin her yerine gönderildiği gibi yurt dışına da ihraç ediliyor. Taşköprü sarımsağında yaşananlar şimdi üryani eriğinde de yaşanacak. Üretim olmazsa, hayal ürün pazarlamak zorunda kalacağız. KUZKA’ya büyük görev düşüyor. “Parasız fidan veriyoruz, uzun vadeli bir kısmı hibe kredi veriyoruz.” Bu tür teşvikler Kastamonu köylüsünü sallar ama ayağa kaldırmaz. Türkiye şartlarına, geleneksel köylü anlayışımıza göre çözüm bulmak gerekir. Bir yazımın sonunda da yazdığım gibi, “İstanbul’dan her hafta 2 ton üryani kurusu isterse Mehmet Reis, gönderebilecek misiniz?”
NAİL TAN