Ülkemizde “kültürel mirasın korunması” seferberliğinin öncülerinden biri olan Kastamonu’ya “marka şehir” hedefi peşinde koşmak değil, geleceğe “kimlikli kent” olarak yürümenin gayreti yakışır…
Kastamonu, satılacak ürün müdür ki “marka” stratejilerinin nesnesi olsun.
(Ülkemizin 81 vilayetinde “tarihi, kültürel, doğal, mimari” mirasın korunması ve kullanılarak yaşatılması amacıyla 1990’lı yıllarda başlatılan seferberliğin örnek illerinden biri Kastamonu oldu…
Kastamonu Valiliği’nin ev sahipliğinde 2000 Haziran’ında şehrimizde düzenlenen ve kamu, üniversite,meslek odaları, sivil toplum örgütlerinden birçok temsilciyi ağırlayan toplantının hemen ertesinde “Tarihi Kentler Birliği” kuruldu.
Kastamonu Valiliği tarafından yaratılan “Kastamonu modeli” yekûn şehirlere “örnek” ve “motivasyon” oldu…
Kastamonu’da uygulanan tarihi mirası koruma modeli, bilim literatürüne girdi.
Kastamonu’nun, “kimlikli kent” kavramının ülkemizde can bulmasındaki önemli vizyonunu ve misyonunu unuttuk mu acaba?..
Hatırlamakta fayda var.)
Tüm bu vizyon ve misyondan dolayıdır ki “marka şehir” kavramı, son çeyrek yüzyılda Kastamonu’da hiç “ağza alınmadı” desek yeri…
Kastamonu’nun kullandığı kavram hep “kimlikli kent” oldu.
Tarihi Kentler Birliği ve ÇEKÜL Vakfı, bu yolculukta Kastamonu’nun hep yanında oldular…
Bağ hiç kopmadı.
“Marka şehir” ve “kimlikli kent” kavramları son çeyrek yüzyılda hep karşı karşıya geldiler, iki kavramın da taraftarları oldu…
Bir tarafta “nesneleştirmek”, diğer yanda “özneye saygı”.
Kastamonu için çok değerli bir isim olan ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen’in 2012 yılında yaptığı bir konuşmayı hatırlayalım…
“Kentlerin somut ve somut olmayan kültürel ve tarihi değerleriyle yaşamaya devam etmesi için ‘marka kent’ yerine ‘kimlikli kent’ olmak hedeflenmelidir.”
ÇEKÜL’ün yayımladığı “Sürdürülebilir Kültür Turizmi Kılavuzu”ndan okuyalım…
“Günümüzde kentler yatırım çekmek, ekonomilerini güçlendirmek, öne geçmek için birer çekim merkezine dönüşmek, farklı olmak zorundalar. Bu çerçevede turizmin her türü, kültür turizmi, sanat turizmi, fuar ve kongre turizmi, festival turizmi, sağlık turizmi vb. kentlerin can damarı. Bu uğurda her kent kendi özgün kimliğini, farkını, özelliklerini öne çıkarmaya, rekabette öne geçmeye çalışıyor, hatta kendilerine yeni kimlikler biçmeye uğraşıyor. Son yıllarda turizm planlamalarında yer alan destinasyonların da bu anlayışla ‘marka’ tanımları ile gündeme geldiği gözlemleniyor. Piyasa koşullarına göre gelişen, kentleri birer ‘ürün’e dönüştüren, bu anlamda bir pazarlama stratejisi niteliği taşıyan markalaşma anlayışı, kentleri, kültürleri ve tarihi mirası rekabetin öngörülemezliğine ve tüketim iştahına feda ediyor. Kent kimliği kentin devamlılığını sağlayan önemli bir öğedir. Güncel deyimle sürdürülebilirliğin de ön koşuludur. Bu anlamda kent kimliği kavramı, markalaşma yerine daha derinlikli bir oluşuma işaret etmektedir. Sürdürülebilirlik hedefi taşıyan bir kültür turizmi politikasının, kentlere, kültüre ve tarihi mirasa can veren, özgünlük kazandıran kent kimliğine özel bir özen göstermesi, turizmin bu ana girdisini öncelikle koruması ve yaşatması zorunludur”.
“Kastamonu” demek “kimlikli kent”demektir…
“Marka şehir” misali ışıltılı ancak “içi boş” kavramlarla isminin anılması, hem geçmişteki emeğe hem de kentimizin geleceğine yapılacak en büyük vefasızlıktır.