Tam bir sene geçti büyük felaketin üzerinden. Tamı tamına bir sene… Yiten canlar, giden ekmek tekneleri, canın yongası mallar… Bir sene oldu hiçbirinin yerine eskisini koyamayalı…
Acılar dün gibi taze, o kadar zamanın geçtiğine bakmayın siz. Burunların direği sızlıyor hâlâ o güne geri döndüğümüzde. Koca bir ilçeyi yuttu afet. Biz yalnızca bakakaldık ardından.
Sorumlu… Sorumlu aramadık doğrusu. Aradıklarımızı da bulamadık hoş… Tedbir… Önceden alamadık. Yeni aldıklarımız da pek umut vermedi diyebiliriz geçtiğimiz ay ucundan döndüğümüz krizi görünce…
Yağmur bereketti önceden bizim için. Ekinlere su, barajlara su, insanlara su… Şimdi ise bir felaket artık. Ekinlere çamur, barajlara tahribat, insanlara mezar su bizim için. Ne acı!
Bir karartı görsek gökyüzünde, senaryoları birleştirir olduk kafamızda. Ufacık bir yağmur düşse toprağa, panik hâli sarar oldu dört bir yanı. “Acaba sular sellere karışır mı yine toprağımda?” sorusu kemirdi hepimizi.
Geçtiğimiz sene yaşadığımız felaketin fotoğraflarına baktım dün. Elimden geçse de o fotoğraflar, insanoğlu işte, ne denli bir felaket yaşadığımızı dün tekrar bakınca hatırladım.
Evet, hiç unutmadık, aklımızda. Ama rehavet en kötüsü. Bir tokat daha yememek için doğadan, maksimum tedbirle hareket etmek en önemlisi. Haziran ayında sel sularına kapılıp taa Sinop’tan cansız bedeni çıkan Recep’i unutmayın misal…
Gözde MINIK