Hz. Pir Şeyh Şa’ban-ı Veli Kültür Vakfı’nın, UNESCO’nun 2019’i Şa-ban-ı Veli yılı ilan etmesine yönelik çabalarına ciddi bir akademik destek geldi. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Tatcı, UNESCO’ya bu konuda yapılacak başvuruyla ilgili hazırladığı “teklif” çalışmasını gazetemizle paylaştı.
20’nin üzerinde yayımlanmış kitabı bulunan, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde konferanslar veren ve TV programları yapan, Cumhurbaşkanlığı’nın da kerdisinden Hz. Pir’le ilgili rapor istediği Yrd. Doç. Dr. Tatcı’nın o çalışmasını yayımlıyoruz.
VUSLATININ 450. SENESİNDE PÎR ŞABÂN-I VELÎ
(v. 4 Mayıs 1569)
UNESCO’YA TEKLİF
GİRİŞ
Kastamonu, tarih boyunca birçok velî, ilim adamı, sanatkâr yetiştirmiş; Candaroğlu Beyliği’ne merkezlik yapmış önemli bir kültür merkezidir. Bugün Kastamonu denince akla önce büyük irfan adamı ve bilge Şabân-ı Velî gelmektedir. Şaban-ı Velî ve onun bağlı olduğu aşk, ahlak ve bilgi yolu olan Halvetiyye; İslam ve Türk tarihinde fevkalade öneme sahiptir. Hazret-i Pîr bu tasavvuf mektebinin en büyük şubesi olan ve kendi adıyla anılan Şabaniyye yolunun kurucusudur. O, tıpkı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli ve Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi İslam tarihinde önemli görüşler te’lif ederek sevgiye, bilgiye ve özellikle birlik felsefesine dayalı eğitim anlayışıyla ahlak eğitimi sahasında çığır açan bir öncü olmuştur. Bu açıdan kendisine kaynaklarda “Mürşidü’s-Sakaleyn” veya “Pîr-i Hatem” unvanları da verilmiştir.
Kaynaklarda Seyyid, Hacı, Şeyh, Pîr (vb.) gibi unvanlarla ve ârif-i billâh, mürşid-i sakaleyn, gavs-ı a’zam, kutb-ı âlem, kutbu’z-zamân, hazine-i esrâr-ı âdem; mazhar-ı vech-i bâkî, gönüller merhemi gibi sıfatlarla anılan Şabân-ı Velî, Kastamonu’nun Taşköprü İlçesi’nde Harmancık Mahallesi Çiftehacılar Sokağı’ndaki evde 1497 veya 1499 yılında doğmuştur.
Hazret-i Pîr Şabân-ı Velî, dokuz yaşında anne ve babasını kaybetmiştir. Yetim ve öksüz kaldığı böyle bir dönemde kendisini hayırsever bir hanım evlat edinmiş ve onunla kendi çocuğu gibi ilgilenmiştir. Kastamonu’daki eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a gönderilen Hazret-i Pîr, Fatih Medreselerindeki eğitiminin sonlarına doğru sevgi ve irfan yolu olan tasavvufa yönelmiş ve yetkin bir yol gösterici arayışına girmiştir. 1519 yılında beş arkadaşıyla birlikte İstanbul’dan Kastamonu’ya dönmek üzere yola çıkan Hz. Pîr, Düzce ile Bolu arasındaki Konrapa’da; Osmanlı Türk devletinin cihan imparatorluğu haline gelmesinde fikir babası olan Cemâl-i Halvetî’nin öğrencilerinden büyük gönül adamı Hayreddîn-i Tokadî (ö. 1525)’nin aşk ve irfan mektebine kaydolmuş ve nihayet onun eğitiminden geçerek on iki yıl sonra mezun olmuştur
Hz. Pîr, manevi eğitimini tamamlayıp 1531 senesinden sonra Kastamonu’ya gelmiştir.
Şabân-ı Velî, Seyyid Sünnetî Efendi’nin Hisarardı’nda zâviye olarak kullanmak üzere yaptırdığı ve Hz. Pîr’in vefatından sonra “Şabân Efendi Câmii” olarak anılan mescitte irşâdına devam etmiştir. Hz. Pîr, daha sonra Honsalar Mescidi’ne geçmiş, sohbet ve irşâdına burada devam etmiştir. Buradaki irşâd faaliyetleri onun bu tarihten sonra “Şabân Dede” veya “Şabân Velî” adıyla ününü artırmış, kerâmetlerinin dilden dile nakledilmesine vesile olmuştur.
Şabân Velî, Ömerü’l-Fuâdî’nin Menâkıbnâme’deki beyânına göre 4 Mayıs 1569 çarşamba günü vefat etmiştir. Kastamonulu Muslihüddîn Vahyî’nin Mi’râcü’l-Beyân adlı eserinden öğrendiğimize göre, Hz. Pîr, cezbe ve melâmet ile Hakk’a ulaşmış aşk yoluna mensup bir erendir. Bütün işlerinde İslam’ın hakikatini gözetmiş, mensuplarının da bu hakikati korumalarını ve yaşamalarını istemiştir. Onun, “Şerîat bademin kabuğu, hakikat özüdür.” sözü, bu özelliğini göstermektedir.
Şabân-ı Velî tarafından tesis edilen manevi yolda öğrenciler dört kapı ve kırk makamdan geçerek zâhir ve bâtına ait kurallara riayet etmek durumundadır. Hz. Pîr öğrencilerinin manevî makamları yaşarken, içlerinin Hakla, dışlarının halkla olmalarını istemiştir. Daha sonra Kuşadalı İbrahim Efendi’nin de, “el işte gönül oynaşta” ifadesiyle ortaya koyduğu bu görüş, irfan eğitimi alan insanları aşırılıklardan korumuş ve öğrencilerin daima karşılıksız, Hak adına ve toplum yararına iş yapmasına vesile olmuştur. Diğer taraftan Şabâniyye, ulü’l-emr denilen idare ve idarecilere olan saygısıyla devlet otoriteleri tarafından her dönemde saygı duyulan bir irfan yolu olmuştur. Şabân-ı Velî ve onun silsilesinden gelen kâmillerin yetiştirmiş olduğu kişilerle Şabâniyye, tasavvuf tarihinin en önemli yollarından biridir.
KAPSAM VE AMAÇ
Şabân-ı Velî’nin sevgiye, bilgiye ve birlik felsefesine dayanan düşünceleri yaşadığı döneminden itibaren bütün Osmanlı coğrafyasında etkili olmuştur. Onun tasavvuf yolunda zâhir ve bâtın dengesini gözetmesi, dönemin bilginlerinden birçoğunu etkilemiştir. Bunlar arasında, Şeyhülislam Ebussuut Efendi’nin yakın arkadaşlarından olan, Süleymaniye Camii vaizlerinden Kastamonulu Muharrem Efendi (ö. M.1575) dikkat çeker. Şabân-ı Velî’nin öğrencileri arasında daha sonra Kastamonulu âlimler arasında isimleri anılacak olan Memdî Halîfe (Mehmed Efendi), Kızılzâde Muhammed Efendi, Mahvî Hasan Çelebi Efendi, Sûfi Muhyiddin Efendi, İbrikçizâde/Molla Nâyi Abdi Efendi, Hacizâde Efendi ve yine İskilipli Abdülbaki Efendi, Küreli Mehmed Çelebi Efendi ve Mahmut Efendi, Bolulu Sinan Efendi gibi kişiler de vardır.
Şabânî yolu, Hz. Pîr’in çeşitli bölgelere gönderdiği halîfeleri aracılığıyla Anadolu’nun her köşesine tanındığı gibi, Yemen, Hicâz, Fas, Mısır, Tunus ve Balkanlarda da yayılmıştır. Şabân-ı Velî, temelde Halvetî erkânını esas alan Şabânilik’in kurucusu, pîridir. Halvetiyye’nin ana kolu Cemâl-i Halvetî’den itibaren Cemâliyye adıyla; Hz. Pîr’den itibaren de Şabâniyye adıyla devam etmiştir. Şabân-ı Velî, sözden çok öze önem verdiğinden herhangi bir yazılı eser bırakmamıştır. Onun en büyük eserleri yetiştirdiği kâmil insanlardır. Menâkıbında 360 eren yetiştirdiği belirtilmektedir.
Hz. Pîr yetiştirdiği çok sayıda âşık, ârif, âlim, edip, divan sahibi şair, mûsiki-şinâs ve bestekârlar ile Kastamonu’ya ve Anadolu’ya büyük hizmetler vermiştir. Hz. Pîr ve takipçileri hakkında birçok üniversitede yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapılmış ve yapılmaktadır fakat bunlar yeterli değildir. Kütüphanelerimiz Şaban-ı Velî yolunda yetişen yetkin insanların İKİ BİNİ aşan eserleriyle doludur ve bu kültürün daha çok azı ortaya çıkmıştır.
Öz olarak ifade etmek gerekirse Şabân-ı Velî, bizim kültür tarihimizin ikinci Yesevî’sidir. Osmanlı Türk Devleti onun yetiştirdiği öğrencilerin telkin ettiği fikirlerle devletten imparatorluğa geçmiştir. Bunun için II. Bayezid ile Cemâleddin-i Aksarayî arasındaki münasebetleri bilmek yeterlidir.
Devletinin, milletinin ve insanlığın geleceğini yeniden ve en modern düşüncelerle yapılandırmaya çalışan Hazret-i Pîr Şabân-ı Velî ve onun yetiştirdiği öğrenciler, Anadolu’nun çeşitli şehirlerine gönderilmişler ve buralarda insanlığın birliği ve dirliği için çalışmışlardır. Bu sebeple Kastamonu’da başlatılacak olan faaliyetler, ileride başta Anadolu’nun Amasya, İstanbul, Erzincan, Bolu, Uşak gibi şehirleri olmak üzere; Azerbaycan, Kırım, Balkan şehirleri ve Suriye, Fas, Tunus, Mısır gibi Arap ülkelerinde velhasıl bütün dünyada çeşitli dillerle devam ettirilmelidir.
Geleceğimizin doğru inşa edilmesi için bu kültür köprülerinin iyi yorumlanması ve anlatılması gerekmektedir.
Bütün bu sebeplerledir ki, “Şabân-ı Velî ve onun silsilesinden gelen kültür köprülerimizin” araştırılacağı, mevcut binlerce dokümanın çevirilerinin yapılıp yorumlanacağı bilimsel çalışmaların yapılacağı, bu eserlerden hareketle modern düşüncelerin geliştirileceği, sempozyumların düzenleneceği, belgesellerin yapılacağı bir anma yılına ihtiyaç vardır.
Bu aşk ve ilim okulu içinde yetişen şahsiyetlerin ve felsefelerinin yaşatılması için bu gereklidir.
GEREKÇE
Tasavvuf İslam dinin özü, sevgi yoluyla elde edilen bilgi yüzüdür! Hazret-i Peygamber’in manevi hayatından alınan uygulamaların yekûnu tasavvufun içinde değerlendirilebilir. Bu manevi alan özellikle İslâmiyet’in teşekkülünün ikinci yüzyılından sonra toplumların içinde varlığını ağırlıklı olarak hissettirmiştir. Bu alanda yüzyıllar boyu kitleleri etkileyebilen birçok pir, veli, düşünce adamı, şair, sanatçı ve kanata önderleri yetişmiş ve yetişmektedir. Hazret-i Pîr Şaban-ı Velî de bu aşk ve mana yolunun son piri kabul edilmektedir. Onun aşk ve irfâna dayanan erkânı, yetiştirdiği 360’tan fazla halîfesi vasıtasıyla Kastamonu’dan Anadolu’ya; Balkanlara; Yemen, Hicaz, Fas, Mısır, Tunus ve Cezayir gibi Arap ülkelerine kadar yayılmıştır. Bu şehir ve bölgelerde yetişen zâtların içinde onun yolunu anlatan kalem erbâbı, irfân sahipleri de bulunmaktadır. Bu zâtların eserleriyle büyük bir Halvetî/Şabânî külliyatı ve edebiyatı meydana gelmiştir. Başka bir ifadeyle, Şâbâniyye mensupları ve muhipleri arasında çok sayıda âlim, ârif divan sahibi şair ve mûsikişinaslar yetişmiştir. Karabaş Velî, Kutbüddin Mustafa el-Bekrî ve halifeleri Mehmed Nasûhî, Çerkeşî Mustafa Efendi ve Kuşadalı İbrâhim Efendi aynı zamanda ilmî kişilikleriyle de tanınmışlardır. Şeyhülislam Ârif Hikmet ve Mehmed Sâdeddin Efendi, Hacı Mehmed Zihnî, Abdüllatif Harpûtî ve Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır birer Şâbânîdir. Yine Karabaş Velî’nin oğlu Mustafa Mânevî, Hasan Ünsî, İbrâhim Hâs, Mustafa İbretî, Mehmed Nasûhî, Üsküdarlı Mustafa Zekâî, Geredeli Halil Efendi’nin oğlu Mustafa Rûmî, Kuşadalı’nın mensuplarından Mustafa Aczî, Mehmed Aydî Baba, Abdülaziz Mecdi Tolun divan sahibi Şabânî şairler olarak dikkat çekmektedir.
Diğer tarikatlar gibi Şabâniyye tarikatında mûsikiye önem verilmiş, tarikat mensupları arasında büyük mûsikişinas ve bestekârlar yetişmiştir. Mehmed Nasûhî’nin öğrencilerinden İbrâhim Ağa ile Mudurnulu Mehmed Tulûî Efendi, Mustafa Zekâî Efendi bestekârlık, Mustafa Enverî’nin müridlerinden Hacı Nazif Bey bestekârlık ve zâkirlikleriyle ön plana çıkar. Nasûhî’nin torunlarından Mesud Efendi ve kardeşi Said Efendi, Mustafa Enverî’nin torunu ve Nalçacı Dergâhı son şeyhi İhsan Efendi, mûsiki nazariyatına dair çalışmalarıyla tanınan Abdülkadir Töre, Hacı Ârif Bey’in oğlu Zeki Ârif Ataergin, Mihrimah Sultan Camii İmamı Nâfiz Uncu önemli Şabânî mûsikişinaslarıdır.
Şabânî edip ve şairleri, Mevlânâ, İbn Arabî ve daha çok Yunus Emre tesir ve üslubuyla kaleme aldıkları eserlerinde ilâhî aşk ve irfânı, vahdet-i vücûd düşüncesini, ehl-i beyt sevgisini işlemişlerdir. Şabânî hazirelerindeki tâc-ı şerîfin motifinin işlendiği şâhideler bir sanat eseri özelliği taşır. Çeşitli hat levhalarında da Şabân-ı Velî, Karabaş-ı Velî, Mehmed Nasûhî ve Kuşadalı İbrahim Halvetî’nin adlarını taşıyan istifler dikkati çeker. Bu aşk yolunun tarihçesi ve fikrî yapısı hakkında bilgi veren zatlar içinde bilhassa Ömer Fuâdî (ö. 1636), Karabaş-ı Velî (ö. 1685), Mehmet Nasûhî (ö. 1718), Hasan Ünsî (ö.1723), Enfî Hasan Ağa (ö. 1724), İbrahim Hâs (ö. 1762), Kuşadalı İbrahim Efendi (Ö. 1846), Safranbolulu Mehmed Emîn Efendi (ö. 1867 ), Bolulu İbrahim Şevkî (ö. 1897) gibi zatların önemli bir yeri vardır.
Hz. Pîr’in mücadele azmi, inandığı değerler karşısındaki kararlılığı, ehl-i beyte olan derin muhabbeti nedeniyle sosyal barışa katkısı, sınırsız Kastamonu ve vatan sevgisi, eleştirel bakış açısıyla hoşgörüyü terkibi, insanlığın hürriyetine verdiği önem, çevreciliği, başta insanlara ve hayvanlara karşı olan merhameti, eşyaya verdiği ilâhi kıymet vb. fevkalade dikkati çekici özelliklerdir. Bu değerlerin işlenerek günümüze taşınması gerekmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz üzere Şabân-ı Velî ve yolundan yetişen kişilerin ele alınacağı Unesco çapında bir anma yılına acilen ihtiyaç vardır.
Kastamonu’da, Türklerin hâkimiyetine geçtiği tarihten itibaren kültür ve eğitim hizmetlerine önem verilmiş, pek çok medrese kurulmuştur. Bunlar arasında Ata Bey Gazi Medresesi, İsmail Bey Medrese ve Kütüphanesi, Merdiyye Medresesi, Münire Medresesi, Şaban-ı Velî Kütüphanesi, Tevfikiye Medresesi, Yakup Ağa Medresesi sayılabilir. Bunların dışında günümüze kadar ulaşamayan medrese ve kütüphaneler de vardır. İkinci Meşrutiyet devrine gelindiğinde Kastamonu Vilayetinde İptidaî, İdadî, Sultanî ve Meslek Mektepleri bulunuyordu.
Beylikler döneminde Anadolu’da ilmî ve edebî faaliyetler gelişme imkânı bulmuştur. Bu dönemde Kastamonu’da hüküm süren Candaroğulları’nın 1291-1461 yılları arasında sahnede görülen beylerinin ilim ve edebiyatla bizzat ilgilenmeleri, âlim, edip ve sanatkârlara üst düzeyde maaş ödemeleri, sahalarında tanınmış birçok zevatı Kastamonu’ya çekmiştir. Kendisi de âlim olan İsmail Bey Kastamonu’da mühim bir ilim merkezi kurmuştur. Candaroğullları zamanında taş ve ağaç oyma ve işçiliğine dair de fevkalade eserler verilmiştir.
Kastamonu, Candaroğullları Beyliği’nden sonra da kültür merkezi olma özelliğini korumuştur. Bu sebepten Kastamonu ve civarında yetişen ilim, şiir ve edebiyat mensubunun sayısı artmıştır. Tezkiretü’ş-Şuara sahibi Lâtîfî, Zaifî, Şakâyık-ı Numaniye müellifi Taşköprülüzade, Şeyh Şaban-ı Velî, Tosyalı Tefsirî Mevlana Şeyh Mustafa, Koca Nişancı Mustafa Çelebi, Baltacı Mehmet Paşa, Nâmi Mustafa Efendi, Baharzâde Feride Hanım, Zeynep Hanım, son dönem şuara ve ulemasından Ahmet Mahir Efendi bunlardan bazılarıdır. Ayrıca bir dönem İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İsmail Habib Sevük, Ahmet Talat Onay, Arif Nihat Asya, Orhan Şaik Gökyay (İneboluludur) da Kastamonu’da bulunmuşlar ve Türk tarih ve kültürüne buradan hizmet etmişlerdir.
Kastamonu’da Şabâniyye’nin dışında Mevlevî ve Bayramî (vb.) kültürleri de yaşanmıştır.
Kastamonu şehri kurtuluş savaşı esnasında da büyük hizmetlerde bulunmuş çok köklü ve çok yönlü bir kültür ve sanat merkezi olan önemli bir medeniyet şehridir.
Bu şehrin kendisine has folkloru, musikisi, diğer tezyinî sanatlarla ilgili birikimi araştırılması gereken bakir sahalardır. Çağdaş, inançlı, memleketine ve değerlerine bağlı insanlığı seven ve varlığı şefkat ve merhametle kucaklayan nesillerin yetişmesi, değerlerin geleceğe taşınması gibi gerekçelerle Hz. Pîr kültürünün Unesco’da anılması Kastamonu’nun kültürel mirasının açığa çıkarılmasına da katkıda bulunacaktır.
TALEP:
Şabân-ı Velî sadece Kastamonu’da veya ülkemizde değil bütün dünyada, özellikle İslam dünyasında ve Batı’da her yönüyle yoğun ilgi gören bilgelerimizden birisidir. Onun ve yolundan yetişen yüzlerce bilge ve kültür adamlarının asırlar boyunca varlığını ve etkisini devam ettiren fikirlerinin, estetiğinin, hayâl dünyasının, amatör çalışmalardan kurtarılarak üniversal bir çerçevede, akademik bir hassasiyetle, bilimsel kriterlerle değerlendirilmesi ve incelenmesi gerekmektedir. Böyle bir hassasiyetle onu, çevresini, dönemini ve eserlerini araştıracak; bilim âlemine ve halka doğru yönde katkılar sağlayabilecek bir etkinlik gerekmektedir. Bu faaliyetler aynı zamanda; her yönüyle Kastamonu ve Anadolu kültürünü içeren yüzyılların birikimi filolojik, folklorik, edebî, ilmî, tarihî şahsiyetler, unsurlar, mekânlar ve eserlerle ilgili akademik çalışmalar yaparak bilim ve sanat dünyasına katkı sağlayabilecek, bilimsel ve kültürel geleceğimizin şekillenmesinde etkili olabilecektir.
Hz. Pîr Şeyh Şabân-ı Velî’nin silsilesinden gelen temsilcilerinin eserleri ve düşünceleri bu anma yılı vesilesiyle yapılacak çalışmalarla gün yüzüne çıkacaktır.
Bu değerlendirmeler, tespitler ve beklentiler çerçevesinde, Hz. Pîr Şabân-ı Velî’nin vefatının 450. senesinde Unesco çapında anılması hususu elzemdir vesselam.
MUSTAFA TATCI