“Orman yangınları genellikle felaketlerle yüz yüze geldiğimizde farkına vardığımız bir gerçek. Oysa bunun bir öncesi bir de sonrası var. Yangın sürecini üç aşamaya ayırırsak yangın öncesinde ‘önleyici’ yaklaşım, yangın sırasında ‘söndürme’, yangın sonrasında ise ‘yeniden ormanlaştırma’ önem kazanıyor. Dolayısıyla bütünsel bir eylem planı bu üç aşamayı da içermeli.”
∎ Ülkemizdeki orman yangınları son yıllarda giderek artıyor… Ormanlarımızla birlikte yüreklerimiz de yanıyor… Bu artışın nedenleri neler?
Kabul etmek gerekir ki, orman yangınları, özellikle ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nın bir gerçeği… Belirli bir sıklıkta yüzyıllardır tekrarlanıyor… Ve Akdeniz’in özellikle kızılçam ormanları belirli bir frekans ve ölçekteki orman yangınlarına uyum sağlamış durumda, yangın sonrası doğal süreç içinde hızla yeniden yeşerebiliyor. Sorun, insan etkisi ve iklim değişikliği sonucu artan sıcak hava dalgalarıyla birlikte coğrafyamızdaki orman yangınlarının sıklığı, şiddeti ve ölçeğinin hızla büyümesinde, yani katastrofik boyutlar kazanmasında. Bu durumda yangın, yönetilmesi çok zor bir afet haline geliyor. Önceki yıllarda İspanya ve Yunanistan’da gördüğümüz büyük yangınlar bu defa Türkiye’de karşımıza çıktı. Ülkemizdeki orman yangınlarının yüzde 90’ından fazlası “insan kaynaklı”. Bunun yüzde 32’si ihmal ve dikkatsizlik sonucu çıkıyor. Anız yakma, sigara, piknik ve çoban ateşi, çöp ve diğer yollarla çıkan yangınlar bu gruba giriyor. Yangınların yaklaşık yüzde 6’sının arkasında yerleşim alanı ya da tarla açma gibi kasıt, yüzde 5’inin gerisinde ise örneğin yüksek gerilim hatları gibi nedenlerden kaynaklanan kazalar olduğu biliniyor. Resmi verilere göre “nedeni bilinmeyen” yangınların oranı yüzde 50’nin üzerinde. Yani aslında yangınların ancak yarısının arka planını biliyoruz. Tam olarak bilmediğimiz bir şey için isabetli çözümler geliştiremeyeceğimize göre yapmamız gereken ilk şeylerden biri, “nedeni bilinmeyen” bu orman yangınlarının araştırılması.
“Resmi verilere göre ‘nedeni bilinmeyen’ yangınların oranı yüzde 50’nin üzerinde. Tam olarak bilmediğimiz bir şey için isabetli çözümler geliştiremeyeceğimize göre yapmamız gereken ilk şeylerden biri ‘nedeni bilinmeyen’ bu orman yangınlarının araştırılması.”
∎ Özellikle son günlerde yaşadığımız orman yangınlarında terör saldırıları öne çıkıyor…
Son yangınların eşzamanlı olarak birçok yerde birden başlaması sabotaj ve kasıt ihtimalini akla getiriyor. Bu konunun titizlikle araştırılması gerekiyor. Kesin bir yargıya varabilmek için resmi açıklamalara ihtiyaç var.
Yeşil bantlar oluşturulmalı
∎ Bunun yanı sıra epey zamandır biliyoruz ki ormanlarımızdaki tür dezavantajlarımız da yangınların büyümesine yol açıyor…
Türkiye’de ormanların, genel olarak doğal süreçler sonucu oluştuğunu ve tür kompozisyonun farklı ekolojik koşullara göre şekillendiğini söyleyebiliriz. Geçmişte, kıyı kumullarının durdurulması için yapılmış, sahil çamı plantasyonları ya da bataklıkların kurutulması için okaliptüs gibi yabancı türlerle yapılmış ağaçlandırmalar hariç. Dolayısıyla, ormanlarımız, özellikle de yangınla sık sık birlikte anılan kızılçam ormanları bu coğrafyanın bir parçası. Ancak bu ormanlardaki yangın riskini, çeşitli önleyici müdahalelerle düşürmek mümkün… Örneğin, yangınların hızla büyüdüğü saf iğne yapraklı ormanlara, tutuşması daha zor yapraklı ağaçların karıştırılması, yangın emniyet şeritlerinin yaygınlaştırılması, dere içlerindeki doğal çınar, kızılağaç, zakkum gibi türlerin korunarak yeşil bantlar oluşturulması gibi birçok uygulama yangın riskini azaltabilir.
Odun üretimi yerine ekosistemi önceliklendirmek
∎ Küresel ısınmanın rolü de hayli öne çıkmış durumda…
Uluslararası raporlar yıllardır, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden birinin Akdeniz Havzası olacağını söylüyor. Nitekim yaşanan sıcak hava dalgaları, kuraklık, artan orman yangınları, kuruyan sulak alanlar bunu malesef doğruluyor. Bu nedenle, bir yandan iklim değişikliğine sebep olan sera gazı emisyonlarını hızla azaltırken diğer yandan her alanda olduğu gibi ormanlarımızın değişen iklim koşullarına uyum kabiliyetini artırmamız gerekiyor. Ormanlarımızın yapısında tür çeşitliliğini artırmak, kuraklığa dayanıklılığı daha yüksek türleri tercih etmek, toprağı ve su kaynaklarını korumak, ormanların idaresinde odun üretimi yerine ekosistem hizmetlerini önceliklendirmek gibi seçenekler önümüzde duruyor.
“Doğa yürüyüşü, fotoğrafçılık, kuş gözlemciliği, dumansız piknik gibi hem bize hem de doğaya fayda sağlayacak yeni alışkanlıklar edinmemiz gerekiyor.”
Doğal alanların keyfini çıkarmanın tek yolu mangal değil
∎ Tatil ya da dinlenme anlayışımızda da büyük çarpıklıklar içindeyiz… Kültürel duyarsızlığımızın payı ne kadar?
Her üç yangından birinin ihmal ve dikkatsizlik sonucu çıktığı ülkemizde ormanla rekreasyonel ilişkimizi, tatil ve dinlenme anlayışımızı, alışkanlıklarımızı da sorgulamamız gerekiyor. Araştırmalar, orman-insan etkileşiminin yüksek olduğu ve insan yoğunluğunun ormanla iç içe geçtiği yerlerin yangın için elverişli koşulları arttıran ve ormandaki yangın riskini yükselten bir etken olduğunu gösteriyor. Bunların başında da tatil yerleri ve rekreasyon alanları geliyor. Kültürel olarak ormanla ve doğayla ilişkimiz çoğunlukla ateşli piknik odaklı. Yalnız söndürmeyi unuttuğumuz piknik ateşi değil, ormanda bıraktığımız cam kırıkları ya da gelişigüzel fırlattığımız sigara izmaritleri de yangın için gerekli ilk kıvılcımı başlatabilir. Oysa doğal alanların keyfini çıkarmanın tek yolu mangal değil. Doğa yürüyüşü, fotoğrafçılık, kuş gözlemciliği, dumansız piknik gibi hem bize hem de doğaya fayda sağlayacak yeni alışkanlıklar edinmemiz gerekiyor.
“Son yangınlarla birlikte toplumumuzda derin bir endişe ve çaresizlik duygusu hâkim… Demek ki yeterli ölçüde hazırlıklı değilmişiz. THK uçaklarının çok tartışıldığı son yangınlar gösterdi ki, Türkiye’nin kendi havadan söndürme filosuna, kendi ayakları üzerinde durabilen bir yapıya ihtiyacı var.”
Güçleri birleştirmemiz gerekiyor
∎ Başta yangın söndürme olmak üzere önlemlerimizdeki yetersizliklerimiz neler?
Son yangınlarla birlikte toplumumuzda derin bir endişe ve çaresizlik duygusu hakim… Demek ki yeterli ölçüde hazırlıklı değilmişiz. THK uçaklarının çok tartışıldığı son yangınlar gösterdi ki, Türkiye’nin kendi havadan söndürme filosuna, kendi ayakları üzerinde durabilen bir yapıya ihtiyacı var. Özellikle yangının büyümeden kontrol edilmesi için erken müdahalede hava araçları son derece etkili… Aksi halde yalnız insan eliyle büyük yangınların önüne geçmek çok zor. Uçak ve helikopter gibi havadan müdahale araçlarının yanı sıra yer ekipmanları, arazöz ve personel sayısı artırılmalı, güçlendirilmeli… Erken haber alma sistemlerine ve teknolojilerine daha fazla yatırım yapılmalı. Sonuç olarak, Orman Genel Müdürlüğü gibi bir kurumun tek başına üstesinden gelemeyeceği bu tür katastrofik olaylarda kamusu, yerel yönetimi, sivil toplumu, özel sektörüyle güçleri birleştirmemiz gerekiyor. Örneğin, artık büyükşehir belediyelerinin itfaiye imkânlarından da sistemli olarak yararlanılacak bir düzenleme yapılabilir.
“Mayıs-Kasım arasındaki her yangın sezonundan önce ekipmanlar, söndürücüler, uçaklar, acil eylem planları dahil gerekli tüm hazırlıklar yapılmalı.”
Performansımız yangın öncesinde yaptıklarımıza bağlı
∎ Bir acil eylem planına ihtiyacımız olduğu açık… Bunun ilk adımları neler olmalı, nereden başlamalıyız?
Orman yangınları genellikle felaketle yüzyüze geldiğimizde farkına vardığımız bir gerçek. Oysa bunun bir öncesi ve bir de sonrası var. Yangın sürecini üç aşamaya ayırırsak yangın öncesinde “önleyici” yaklaşım, yangın sırasında “söndürme”, yangın sonrasında ise “yeniden ormanlaştırma” önem kazanıyor. Dolayısıyla bütünsel bir eylem planı bu üç aşamayı da içermeli. Oysa geleneksel olarak konuya daha çok “söndürme” odaklı bakıyoruz… Dünyada da biraz böyle. Ancak yangınlar karşısındaki performansımız, yangın öncesinde yaptıklarımıza bağlı. Hem hazırlık için yeterli zamanımız var hem de yangında kaybettiklerimizle kıyasladığımızla maliyeti çok daha düşük. Yangınların çıkmasındaki “kaza” ya da “kasıt” faktörünü azaltmak için toplumsal eğitim ve bilinç düzeyini yükseltmekten başlayıp, kurumlar ve paydaşlar arası işbirlikleri kurmaya kadar birçok konu bu kapsama girer. Bunun yanısıra Mayıs-Kasım arasındaki her yangın sezonundan önce ekipmanlar, söndürücüler, uçaklar, acil eylem planları dahil gerekli tüm hazırlıklar yapılmalı. Risk oluşturan enerji nakil hatlarının kontrol edilip yenilenmesi, ormandaki çöplerin, özellikle cam parçalarının temizlenmesi bile birçok felaketin peşinen önüne geçmemize yardımcı olabilir.
Dr. Sedat Kalem kimdir?
Eğitimci bir ailenin çocuğu olarak, 1965 yılında Tosya’da doğdu. Diyarbakır Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ne girdi. Peyzaj mimarlığı alanında yüksek lisans (Yıldız Teknik Üniversitesi, 1989) ve doktora (Ankara Üniversitesi, 2001) diplomalarına sahip olan Kalem,1988-1991 yılları arasında Türkiye’de yapımına başlanan otoyol projelerinde, 1991-1995 yılları arasında ise Körfez ülkesi Bahreyn’de önemli peyzaj projelerinin tasarımı ve uygulamasında görev yaptı. 1995 yılında Türkiye’ye dönerek Orman Genel Müdürlüğü Amenajman Dairesi’nde 2 yıl çalıştı. Ardından memuriyetten ayrılarak üçüncü sektör olan STK alanına geçti. Türkiye’nin önde gelen birkaç doğa koruma kuruluşundan biri olan WWF-Türkiye’de (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Proje Sorumlusu olarak 1997’de başladığı görevini 2008 yılından bu yana Doğa Koruma Direktörü olarak sürdürüyor. Aynı zamanda, Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Ulusal Komitesi ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nda Doğa Bilimleri Komitesi Biyosfer Rezervi İzleme Grubu üyesi. Kalem’in doğa koruma alanında çok sayıda çalışma, makale ve söyleşisi bulunuyor.
Mehmet Yücel