Ulaşım, insanların en önemli ihtiyaçlarının başında gelir. Bir yere gitmek, alış veriş yapmak, mal taşımak her zaman önemlidir. Beşerî ilişkiler kadar ekonomik münasebetlerin gelişmesi de ulaşımla ilgilidir. Ulaşım kolaylaştıkça refah düzeyi artar, insanlar mutlu olur.
Eskiden ticaretin gelişmesi için yol, köprü, han, kervansaray, liman ve iskeleler yapılmış. Yol güvenliği sağlanmış. Buna rağmen karada eşkıya, denizde korsanlar güvenliği önemli ölçüde bozmuş. Her şeyin başında can ve mal güvenliği gelir ki, devletlerin birinci vazifesi bunu sağlamaktır.
İki nokta arasında sadece mal sevkiyatı olmaz, haber ve posta hizmetleri de yapılır. Eskiden merkezden taşraya gönderilen emirler, fermanlar süratle yerine ulaştırılırdı. Bu maksatla belli yerlerde menzil noktaları kurulmuştu. At sırtında süratle gidip gelen kişilere “tatar” denirdi. Her menzil noktasında görevli olan kişi, zinde atları hazır bulundururdu. Tatar, menzile ulaşınca yorgun atları bırakır, dinç hayvanları alarak yoluna devam ederdi. Tatarlar genellikle görme veya bedensel engelli kişilerden oluşurdu. Kar, kış demeden her türlü yol şartlarına ve tehlikeye alışıktı. Tatarlar, âmiyane tâbirle “anasının ipliğini satmış gözü kara” kişilerdi. Bağdat ile İstanbul’un arası 400 saat sürüyormuş. Topal Sadık adında bir tatar 7 günde gelmiş. Zaruri duraklamaları da katarsak günlük hızı siz hesaplayın.
Ulaşım konusu zamanla gelişmiş; yollar, köprüler yapılmış. Kağnılar, dört tekerli arabalar ile deve, at, katır gibi yük hayvanları kullanılmış. Ticareti geliştirmek için kervansaraylarda veteriner bulundurulmuş; yem, ot gibi bazı ihtiyaçlar ücretsiz karşılanmış.
Zamanla yollar yapıldı, mesafeler kısaldı. Bundan yüz yıl önce İnebolu – Kastamonu arası iki gün sürüyor. Bir gece Küre veya Ecevit’teki hanlarda konaklamak şart. 1921 Temmuz sonlarında Ankara’dan Kastamonu’ya dört tekerlekli bir araba üç buçuk günde gelmiş.
Motorlu araçların devreye girmesiyle ulaşımda bir hızlanma olmuş ise de yolculuklar yine uzun sürmüş. Söz gelimi Ankara’ya gidenler gece Çankırı’da konaklamış. İstanbul’a otobüs yolculuğu ne zaman başladı bilmiyorum ama Bolu’da konakladıklarına dair bilgiler var. Bizim İstanbul ile bağlantımız 1940’lı yıllarda bile İnebolu üzerinden deniz yoluyla sağlanıyordu.
Bildiğim kadarıyla 1965 yılında İnebolu-Abana arasında karayolu bağlantısı yoktu, ulaşım deniz motorları ile yapılırdı. Hava muhalefeti olunca Abana’da karaya çıkmak mümkün değildi. 1965 Şubatında böyle bu macerayı yaşamış biri olarak deniz yolculuğunun ne kadar tehlikeli ve zor olduğunu söyleyebilirim.
Bugün ulaşım dört ana koldan yapılıyor: Deniz yolu, demir yolu, kara yolu ve hava yolu. En ucuz ulaşım deniz yolu ve raylı sistem. Kastamonu her ikisinden de mahrum. Bütün ağırlık karayollarında. Ancak yollarımız hem yetersiz, hem de standardı çok düşük. Merkezi ilçelere bağlayan yolları herkes görüyor. Şehrin banliyösü Daday; merkeze uzaklığı 30 kilometre, yıllardır yol bekliyor. İnebolu yolu henüz Seydiler’den öteye geçemedi. Tosya yolu derseniz tek kelimeyle berbat. İnişler, çıkışlar, virajlar büyük tehlike.
Köy yolları bile sıcak asfalt yapılırken 45 kilometrelik Araç yolu eski sistem devam ediyor. Ankara yolu yeniden yapılıyor, ne zaman biteceği belli değil. 100 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca ulaşım alanında yapılan en hayırlı iş Ilgaz tünelidir. Türkiye’nin en zor coğrafyasında bulunduğumuz halde yatırımlardan çok az pay aldığımız gayet açık.
Sahil yolu unutuldu gitti. Basın dâhil hiçbir kişi ve kuruluş gündeme getirmiyor. Doğu Karadeniz’den gelen yol Sinop’ta durdu. Sanki Batı Karadeniz ayrı bir devlet. İnebolulular 1938’de İnönü’den sahil yolunun yapılmasını istiyor. Diyeceksiniz ki bir yol yok mu? Var ama gelip gidenler bu yolun özelliğini çok iyi biliyor. Sahil yolu yapılsa bundan Sinop, Kastamonu, Bartın ve Zonguldak illeri önemli ölçüde yararlanır. Bu yol turizm açısından Türkiye için prestij meselesidir. İstanbul’dan çıkan bir araç Sarp’a kadar gidip gelir.
Arazinin engebeli olduğu söylenebilir ama günümüz teknolojisinde yol yapmak basitleşti. Bazı yerleri doldurarak, tünel açarak, viyadükler yaparak sahil yolu açılabilir. Diyeceksiniz ki para nerede? Önce karar verilsin, para bulunur. Görüyoruz, Batı Karadeniz’deki iller, ilçeler eriyor, her yıl nüfusları azalıyor. Böyle devam ederse Batı Karadeniz Bölgesi kendiliğinden doğal millî park olur. Giden insanları bir daha geri döndürmek mümkün olmaz. Kastamonu’nun kalkınmasını ilçelerle hatta komşu illerle birlikte düşünmek lazım.
Hava yolu ulaşımı yılların arzusuydu. Sanıyorum 1959 yaz döneminde kısa süre yolcu uçakları gelip gitti. O zamandan beri hayal eder dururduk. Özel İdare’nin gayretleriyle nihayet havaalanı açıldı, uçaklar gelip gitmeye başladı. Hepimiz sevindik, bu sütunlarda yazılar yazdık.
Görüldüğü kadarıyla hava yolu işi rayına oturmadı. Sosyal medyada çok yakınmalar var. Özellikle sefer iptalleri insanları bıktırdı. Önceden biletinizi alıyorsunuz ama uçup uçmayacağınız belli değil, papatya falı gibi. Sis bahane ediliyor. Her yerde sis var, oralara inen uçaklar buraya neden inmesin ki? Belli ki, bizim bilmediğimiz teknik bir noksanlık var; şu an pilotlar görerek inmek zorunda kalıyor. Havaalanı açıldığında ne kadar çok övüldü, adeta göklere çıkarıldı, hiçbir eksiğimiz yok denildi. Sonra gördük ki en önemli cihaz ILS yokmuş.
Sade vatandaş olarak sormak hakkım: Sabiha Gökçen veya Esenboğa havaalanındaki iniş için gerekli olan tüm teknik donanım bizim havaalanında mevcut mu, değil mi? Özellikle ILS dediğimiz alet var mı, yok mu? Dünyada sisi en çok olan bizim havaalanı mı Allah aşkına?
Diğer bir husus, İstanbul’daki hemşerilerimiz yeni havaalanını çok uzak buluyor. Kartal, Gebze, Pendik gibi yerlerde oturanlar bundan çok şikâyetçi. Gelişi olduğu gibi, bunun dönüşü de var. Sabiha Gökçen’den niye sefer yapılmıyor? Anadolu Jet neden devreye sokulmuyor? Haftanın üç günü Avrupa, diğer üç günü de Anadolu yakasından sefer olamaz mı? Vatandaşa hizmet diyoruz ama mevcut durumu dayatıyoruz. Lafı uzatmayalım; hava ulaşımı konusunda genel bir şikâyet ve memnuniyetsizlik var. Bunu araştırmak, çözüm getirmek ilgili kurumların işi. Neticede vatandaş hizmet bekliyor.
Önce ulaşım ve yol sorunu çözülmeli. Bunlar yoksa gelişme, kalkınma ve hele turizm hayalden öteye geçmez.
MUSTAFA ESKİ