Bir ambulans şirketi sahibinin özel bir hastanenin hepsi birbirinden emektar hekimlerini örgüt üyesi yaptığı ve birlikte devleti dolandırdıkları iddiası üzerine oturtularak 2012 yılında başlayan “Diyaliz” davasının dünkü duruşmasını izledim…
İlk duruşmadan bu yana köprünün altından çok sular aktığını gösteren yanıyla ayrıca ilginçti.
Dünkü duruşmada savunma yapan sanıklar ve avukatları örnekler vererek açıkladılar…
Davanın açıldığı dönemdeki başsavcı FETÖ üyeliği iddiasıyla tutuklu, davaya bakan ağır ceza hakimi aynı iddiadan tutuklu, teknik takibi yapan emniyet müdürü aynı iddiadan tutuklu, görüş bildiren SGK müfettişi aynı iddiadan işten atılmış, dönemin SGK genel müdürü aynı iddiadan işten atılmış.
Gerisi de var…
Diyaliz hastalarına rapor veren hekimlerin usulsüz iş yaptıklarına dair görüş bildiren Adli Tıp Kurumu’nun 5 üyesinden 4’ü FETÖ ile ilişkilendirilerek haklarında işlem yapılmış.
Davaya çeşitli aşamalarda etki ettiği iddia olunan farklı kesimlerden epey bir kişi de yine FETÖ iddiasıyla ya hapiste ya işten atılmış ya da haklarında soruşturma sürüyor…
Sanıklar ve avukatları bu iddiaları dile getiriyorlar.
Avukatlardan birinin dile getirdiği bir iddiayı örnek vereyim.
Mahkeme 5 yıl önce, yani davanın başlangıcında, sıcağı sıcağına, Özel Uğurlu Hastanesi Diyaliz Merkezi’nde tedavi gören hastalara hekimlerin verdiği raporların usulüne uygun olup olmadığı ile ilgili olarak Kastamonu Devlet Hastanesi’nden rapor ister. Kastamonu Devlet Hastanesi hekimleri mevcut raporlara bakılarak bir görüş bildiremeyeceklerini, hastalarla ilgili daha kapsamlı ve ayrıntılı belgelere ihtiyaç duyduklarını dile getiren bir ön rapor verirler. Ancak, avukatın iddiasına göre, 1 gün sonra yeni bir rapor kaleme alırlar ve Özel Uğurlu Hastanesi Diyaliz Merkezi hekimlerinin hastalara usulsüz rapor verdiklerini belirtirler.
Kastamonu Devlet Hastanesi tarafından verilen bu rapor Adli Tıp Kurumu’nca da onanır…
Hekimlerin tutuklanmalarının dayanağı bu raporlar olur.
Yine sanık avukatlarının iddialarına göre, Adli Tıp Kurumu kasıtlı olarak bu davada hareket etmiş, sanık avukatlarının taleplerini cevaplamamış, davanın seyrinde rol oynamış…
Yakın geçmişte ise, Kastamonu Devlet Hastanesi’nin ve Adli Tıp Kurumu’nun Özel Uğurlu Hastanesi hekimlerinin “usulsüz” bulduğu raporlarına ülkemizin sağlık alanındaki en üst otoritesi olan Yüksek Sağlık Şurası ise “uygundur” görüşü verdi.
Sanık avukatlarının hemen hepsi dünkü duruşmada Yüksek Sağlık Şurası’nın mahkemeye ulaşan raporunun hekimler lehinde olduğunu dile getirdi.
Diyaliz davasında köprünün altından çok sular akarken, Kastamonu’nun sağlık hizmetleri kalitesinde ve ulaşımında da köprünün altından çok sular aktı…
Bu arada, bugün hemen hepsi zanlı durumuna düşmüş aktörlerce yürütülen bir süreç sonunda ilimiz, donanımlı bir özel hastanesini doğmadan kaybetti. Alınlarına en ufak leke sürdürmeden yarım asırları devirmiş hekimler bugün doğruluğu boşa çıkmış raporlara dayalı isnatlarla sanık sandalyesine oturtuldu.
Hekimler travma geçirdi…
Kastamonu sağlığını kaybetti.
•••
Not:
Diyaliz hastalarını taşıyan bir aracın kaza yapması sonucu ortaya çıkan durum üzerinden başladığı ifade ediliyor diyaliz davasının…
Ambulansta tek başına taşınması üzerinden devlet tarafından ödemesi yapılan hastalar, toplu nakil aracı ile taşınıyormuş iddiaya göre. Ardından konu örgütlü suç hüviyetine dönüştürülüp bugüne kadar geldi.
Ortada bir suç varsa…
Yasalardaki karşılığı ne ise yapanlar çekmeli.
Ancak tersi durumda da…
Soruşturmayı sulandıranlar, yönünü çevirenler, kurunun yanında yaşı yakanlar, vicdanını yitirenler, hırslarına yenik düşenler, yatırıma engel olarak milletin sağlığı ile oynayanlar da cezalarını çekmeliler.
Hak eninde sonunda yerini bulur…
Seneler geçse de.