Pandemik “Covid-19 Dil ve Edebiyatı” yazılarımı hazırlarken yazılı ve görsel medya ile sosyal medya denen karmaşık iletişim dünyasında sıkça kullanılan bir kelime ile iki deyimleşme aşamasındaki söz dikkatimi çekti. Kelime/sözcük “aynen”, sözler ise “yapacak/yapcak bir şey yok”, “sıkıntı yok”.
Dünyanın lehçeleriyle birlikte en çok konuşulan 5-6.dili konumundaki Türkçe, diğer diller gibi canlı bir kültürel varlıktır. Bilim ve teknoloji, sosyal hayattaki gelişmelerle paralel/koşut olarak dilde yeni kelime, terim, atasözü ve deyimler oluşur. Yine söz konusu gelişmeler doğrultusunda bilim ve teknolojiye egemen istilacı, sömürgeci diller değişir. Türkçe 19. yüzyıla kadar Arapça ve Farsçanın etkisi altında varlığını sürdürdü. Nasıl mı? İki dilden de alıntılarla Osmanlı Türkçesi birleşimini oluşturarak. 19. yüzyılda başlayan Fransızca istilası 20.yüzyıl ortalarına kadar sürdü denilebilir. Bu yüzyılın başlarında Amerikan Kolejleriyle Osmanlı Devleti’ne sızan İngilizce II. Dünya Savaşı sonrası ABD yardımlarıyla kökleşti. TED, Robert Kolej/Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve diğer kolejler Fransızca ve cılız Almancayı sildi süpürdü. Türkçe her gün İngilizceden ithalat yapar duruma geldi. Hâlen, bu son aşama Devletimiz ve TDK’nin bütün önleyici çabalarına rağmen etkin bir şekilde yaşanmakta.
İşte bu üzücü, iç karartıcı ortamda y,z kuşağı gençler; yazımıza konu sözleri neredeyse ışık hızıyla Türkiye’ye yaydılar. Aslında bu sözler Türkçede vardı. Zaman zaman, yeri geldikçe kullanılıyordu. Ancak, beş dakika içinde bir gencin (şimdi yaşlılar da kullanıyor artık) bu sözleri üçer beşer kez kullandığını görünce, şaşırıp kalıyorsunuz. Çünkü, bu tür yerli yersiz tekrarlar, kullanımlar dilde fakirliğe yol açıyor.
Önce “aynen”den başlayalım. “Evet, tamam, öyle, anlattığın gibi, söylediklerine katılıyorum, istediğini yapacağım”” gibi sözlerimizin karşılığı günümüzde “Aynen!” oluverdi. Bazı şahit olduğumuz konuşma örnekleri:
- Dışarda yağmur yağıyor, değil mi?
- Biz sinemaya gideceğiz, sen de gelecek misin?
- Macera, aksiyon filmine gidelim diyoruz.
- Sinemadan sonra ders çalışacağız.
Biz söz grubu, dış anlamından kopup başka bir anlam daha kazanır ve toplumda hızla yayılıp herkesin kullandığı yaygın, kalıplaşmış şekle bürünürse deyim hâline gelmiş olur. Bizce, “Yapacak bir şey yok!” ve “Sıkıntı yok!” sözleri, artık iyice yaygınlaşmış, kalıplaşmış ve mecazi anlam kazanmış, yani deyimleşmiştir.
“Yapacak bir şey yok!” dış, görünen yönüyle iki anlam ifade eder: 1. Çalışmak, iş yapmak istiyorum ama görünürde yapacak hiçbir iş, görev, hizmet bulunmuyor. 2. Bir görev, hizmet veya işle ilgili yapılması gerekenlerin tamamını yaptım. Size yapacak bir iş kalmadı.
Sözün günümüzde deyimleşmesini sağlayan mecazi, görünmeyen anlamını ise şöyle açıklayabiliriz: Bir görev, iş, davranış karşısında elinden gelen her şeyi yaptığı hâlde amacına ulaşamama; çaresizliği, başarısızlığı kabullenme ifadesi. Şahit olduğumuz, duyduğumuz bazı günlük kullanımlar:
- Sabahtan akşama kadar iş arıyorum. Çok yoruluyorum. Yapacak bir şey yok!
***
- Biizm oğlan matematik ve fen derslerini bir türlü yapamıyor. Yapacak bir şey yok!
***
- Hanım, gelinle bir türlü geçinemiyor. Her gün kavga. Yapacak bir şey yok!
Gelelim “Sıkıntı yok!” sözüne, deyimine. Sözün görünen, dış, gerçek anlamını şöyle açıklayabiliriz: Yaptığım işte, görevde, sağlığımda canımı sıkacak ters, üzüntü verecek bir durum, sorun bulunmuyor.
Türk Dil Kurumunun güncel Türkçe Sözlük’ünün son baskısında (2011) sıkıntı kelimesinin şu anlamlarının bulunduğu görülmektedir (s.2092): 1. İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet. 2. Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, mihnet. 3. Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı. 4. Bulunmama durumu. 5. Sorun, mesele, sendrom, problem. Sözle ilgili şu deyimler de sözlükte yer almaktadır: Sıkıntı basmak. Sıkıntı çekmek. Sıkıntıda olmak. Sıkıntısı olmak. Sıkıntı vermek. Sıkıntıya düşmek. Sıkıntıya gelememek.
Genellikle halk arasında “sıkıntı” denilince; geçim sıkıntısı, can sıkıntısı, hastalık, sorun, problem, geçimsizlik anlaşılır. “Nasılsın, hâlinden memnun musun, bir derdin sıkıntın var mı?” sorularına da “Sıkıntı yok” cevabı verilir. Ancak, günümüzde yeni kuşakların öncülüğünde sözün; mecazi, yeni bir anlamda daha hem de yoğun, yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Bu anlam; evet, yaparım, yapıyorum, her zaman destekliyorum, düşüncene görüşlerine itiraz etmiyorum, etkilenmiyorum, değer vermiyorum sözleriyle de ifade edilen anlamdır. Günlük konuşmalardan örnekler:
- Ahmet sana çok kızmış. Çok üzülüyor dargınlığınıza.
- Sıkıntı yok!
***
- Akşama konsere gideceğiz değil mi?
- Sıkıntı yok!
***
- Güzel sevgilin olsun istemez misin?
- Sıkıntı yok!
***
- Bora, üniversitede okuduğu fakülteyi değiştirmek istediğini söylüyor.
- Sıkıntı yok!
***
- Üstün başın dökülüyor. Kir pas içindesin. Kendini bırakma böyle.
- Sıkıntı yok!
Ne diyelim biz? Sayfamızdaki yerimiz doldu taştı ama sözümüz bitmedi. Yapacak bir şey yok! Sıkıntı yok! Aynen!
NAİL TAN