Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı (TÜRKAV) Kastamonu Şubesi, “Kastamonu’nun Manevi Büyüklerini Anma Etkinlikleri”ne yeni bir halka daha ekledi ve Kastamonu’nun fethinde Hüsameddin Çoban’ın yanında saf tutan Deveci Sultan (Yusuf Horasani) için anma programı düzenlendi.
Deveciler Camii’nde düzenlenen programa Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı Şube Başkanı Kamil Conkar, MHP İl Başkanı Emin Çınar, MHP Merkez İlçe Başkanı Ayhan Özmen, Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Yurt, Türkiye Kamu Sen İl Başkanı Nedim Afacan da katıldı.
TÜRKAV Şube Başkanı Kamil Conkar, “Kastamonu’nun tarih, kültür ve medeniyetinde önemli bir yeri olan, yaptıkları hizmetleri ve fedakârlıkları ile genç nesillerimizin aynı ülkü etrafında birleşmeleri noktasında çimento vazifesi göreceğine inandığımız manevi büyüklerimizden Deveci Sultan hazretlerini anmak üzere toplandık” dedi.
Deveci Sultan’ın (Yusuf Horasani) hayatı hakkında da bilgiler veren Kamil Conkar, “Horasanlı Yusuf (Deveci Sultan), üzerinde yaşadığımız yurt topraklarının bizlere miras bırakılmasında emeği ve alın teri olan bir ‘Alp’ ve ‘Eren’ yani tam anlamıyla bir ‘Alperen’dir. Kastamonu’da Atabey Gazi ve onun güçlü kadrosunda yer almış olan Horasanlı Yusuf (Deveci Sultan) takdirle yâd edilmesi gereken, erdem ve ahlak sahibi, yüksek meziyetli bir önderdir. Müslüman-Türk gençliğinin tarihte yetişmiş büyük şahsiyetleri ve örnek kişilikleri bilmesi, tanıması açısından TÜRKAV Kastamonu Şubesi, her yıl anma programları tertip ederek ve tanıtım yazıları hazırlayarak üzerine düşen tarihî ve sosyal sorumluluğu yerine getirmektedir ve bundan sonra da getirmeye devam edecektir” diye konuştu.
Başkan Conkar, Yusuf Horasani’nin kim olduğuyla ilgili de şu bilgileri aktardı:
“DEVECİ SULTAN (YUSUF HORASÂNÎ)
Kastamonu, 1071 Malazgirt Zaferi sonrası Selçukluların Anadolu’da ilk fethettikleri ve vatan kıldıkları yöreler arasındadır. Bu nedenle Anadolu Türk-İslâm tarihinde seçkin bir yere sahiptir. Bu güzel İslâm beldesi, tarihinde çok sayıda Müslüman-Türk büyüğü çıkarmış, bu zatların kabir ve türbelerini koynunda saklamıştır. Deveci Sultan lakaplı Yusuf Horasânî yani Horasanlı Yusuf da bunlardan biridir.
Horasanlı Yusuf (Deveci Sultan), üzerinde yaşadığımız yurt topraklarının bizlere miras bırakılmasında emeği ve alın teri olan bir “Alp” ve “Eren” yani tam anlamıyla bir “Alperen”dir. Halk rivayetine göre Horasanlı Yusuf ve beraberindeki kabilesi, Selçuklu Devleti zamanında Horasan’dan İran’a geçmişler, oradan önce Azerbaycan’a ve arkasından da Anadolu’ya göç etmişlerdir.
Hac vazifesini yerine getirmek üzere yolculuk yaparken Erzincan’da konakladıkları bir gece İslam’ın kutlu peygamberi Hz. Muhammed (a.s.) Horasanlı Yusuf’un rüyasına girmiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz, rüyasında Horasanlı Yusuf’a Kastamonu’yu fethetmek için hazırlık yapan Selçuklu ordusuna katılmasını ve cihat etmesini, böylece 70 bin hac sevabı kazanacağını bildirmiştir. Bu anlamlı öğüt gereği Horasanlı Yusuf, Kastamonu önlerine gelerek Selçukluların büyük beylerinden Atabey Gazi lakaplı Hüsâmeddin Çoban’ın ordusuna katılmıştır. Horasanlı Yusuf, hayatında biriktirdiği bütün sermayesini bu fetih ordusu için ayırmış; çok sayıda at, katır ve deve satın alarak Atabey Gazi’nin ordusundaki askerlere dağıtmıştır. Ayrıca en iyi bildiği iş olan demircilik mesleği icabı ordu için kılıç, miğfer ve zırh gibi sağlam silahlar imal etmiştir.
Neticede Atabey Gazi komutasındaki Selçuklu ordusu, Horasanlı Yusuf ve ekibinin de yüksek gayretleriyle Kastamonu’yu fethetmiş, bu güzel beldeyi kalıcı olarak Türk-İslâm yurtları arasına katmıştır.
Atabey Gazi, fetihten sonra Horasanlı Yusuf ve kabilesine yerleşeceği topraklar vermiş, ayrıca onu Çobanoğulları Beyliği hazinesine reis (bakan) tayin etmiştir.
Horasanlı Yusuf’un deve yetiştiriciliği ile meşgul olmasından dolayı Kastamonu halkı ona Deveci Sultan lakabını vermiştir. Deveci Sultan, Kastamonu’da bir taraftan devlet hizmetinde çalışırken, diğer taraftan da gönülleri fethetmeyi sürdürmüş; yöre halkının tüm yönleriyle Müslüman-Türk kimliği kazanması, sağlam karakterli, ahlaklı, erdemli yeni nesiller yetişmesi için yüksek çaba sarf etmiştir. Kısacası Deveci Sultan, hem “Alp” ve hem de “Eren” olduğunu ispat etmiş; madde ile manayı, kılıç ile kalemi, devlet ile halkı kaynaştırmıştır.
Tarihî gerçeklere göre ise Horasanlı Yusuf (Deveci Sultan), Türkistan coğrafyasında yaşayan kalabalık bir Oğuz (Türkmen) aşiretinin başında bir bey olarak Anadolu’ya göç etmiş; Selçuklu devlet otoritesi ise nüfus politikası gereği onu ve aşiretini o günlerdeki Bizans sınırına, Kastamonu uç bölgesine yönlendirmiştir. Horasanlı Yusuf ve kabilesi, işte bu şekilde Çobanoğulları Beyliği hizmetine alınarak Kastamonu’yu yurt tutmuştur. Kayı, Kınık, Afşar veya diğer Oğuz boylarından birine mensup bu kabile üyeleri, eskiden beri geçim meslekleri olan silah imalatı, demircilik ve deve yetiştiriciliğini Kastamonu’da devam ettirmişlerdir.
Deveciler Mahallesi, Deveciler Camii ve Deveci Sultan Türbesi
Deveci Sultan’ın Kastamonu’nun fethinden sonra Çobanoğulları Beyliği hizmetinde olarak şehrin doğu çıkışında ikamet ettiği, burada silah imalatı, devecilik ve deve kervanlarını karşılama işlerini organize ettiği anlaşılıyor. Kırım-Sinop-Taşköprü ulaşım hattından gelen kervanlar ve deve katarları Kastamonu şehrine girişte burada konaklamışlardır.
Deveci Sultan’ın kurduğu tesislerin yanında Hüsâmeddin Çoban Bey tarafından bir de cami (Deveci Sultan Camii) yaptırılmış, bu mabedin çevresinde ise Deveciler Mahallesi ortaya çıkmıştır. Cami, Candaroğulları Beyliği zamanında Şehzade İskender Bey’in kızı Tura Hatun tarafından tamir ettirilmiştir. Osmanlı döneminde de ibadete açık olan bu mabet zamanla harap olduğu için 1958 yılında yeniden yaptırılmıştır. Günümüzden iki yıl kadar önce ise Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
Deveci Sultan’ın kabri Deveciler Mahallesi’nde Deveciler Camii bitişiğindeki Deveci Sultan Türbesi’ndedir. Burada 12 adet ahşap sanduka vardır.
Bunlardan en gösterişli olanı Deveci Sultan’a aittir. Diğer sandukalardan üçü ise Miralay Mehmed Ali Bey’e, Nakibzâde Hacı Kadem Efendi’ye ve Elyakut Hoca lakaplı ileri gelene aittir.
Büyük Türk Milleti’nin tarih boyu dünyanın en kudretli devletlerini kurmasının ve her çağda var olmasının, ayakta kalmasının başlıca nedeni elbette ki Yüce Tanrı’nın bu millete değer vermesi ve önünü açmasıdır.
Türk Milleti de Cenâb-ı Allah’ı mahcup etmemiş ve yeryüzünde “Tanrı’nın temsilcisi” olarak insanlığa hizmet etmiş, tarihe yön ve nizam vermiştir. Bunun başarılmasında Türk Milleti’nin sahip olduğu yüksek ahlak ve disiplin anlayışı, teşkilatçılık, hız, teknoloji, ülkü ve amaç birliği gibi erdemler rol oynamıştır. Bütün bu erdemler ise iyi yetişmiş Türk insan kadrosunun ellerinde yoğrulmuş ve omuzlarında yükselmiştir.” CM