Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı (TÜRKAV) Kastamonu Şubesi, Kastamonu’nun Manevi Değerleri’ni Anma Etkinliklerinin 9. programında Aşıklı Sultan Hazretleri’ni andı. Türbe önünde gerçekleşen etkinliğe çok sayıda Kastamonulu katıldı.
TÜRKAV Kastamonu Şube Başkanı Kamil ÇONKOR’un konuşmasıyla başlayan program hatim duası ve ikram ile sona erdi.
TÜRKAV Kastamonu Şube Başkanı Kamil ÇONKOR programda yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Kıymetli Hazirun! Değerli misafirler! Muhterem Kastamonulular…
Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı Kastamonu Şubesi olarak 9. sunu düzenlediğimiz ve artık geleneksel hale gelen Kastamonu’nun Manevi Büyüklerini Anma Etkinliğimize hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.
TÜRKAV olarak yıllardır Kastamonu’da eğitim ve kültür başta olmak üzere çeşitli alanlarda hizmet etmeye, faaliyetler yapmaya gayret ediyoruz.
Milli kültürümüze ait maddi – manevi değerlerin öğrenilmesi, anlaşılması ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla çalışmalar yürütüyoruz.
Zira şeyh Edebali’nin, Osman Gazi’ye: “Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın!” nasihatini kulağına küpe edenlerden, bastığı yeri de toprak diyerek geçmeyenlerdeniz.
Merhum Seyyid Ahmet Arvâsi’ye göre tarih, kültür, medeniyet ve bir milletin ülküleri arasında kopmaz bir bağ vardır.
Tarih, zaman ve mekân içinde bir milletin hayatını ve mücadelelerini anlatır.
Aynı zamanda Tarih; geçmişte yapılmış, şu anda elimizde olan ve istikbâli gösteren bir dürbündür.
Milli Kültür maddi ve manevi unsurları ile birlikte bu tarih içinden süzülüp gelen milli tecrübeler ve alışkanlıkları temsil eder.
Kültür, medeniyetin hammaddesidir. Buna göre Türk medeniyetinin ham maddesi de Türk Kültürü’dür.
Ülkü ise, aynı tarihe ve aynı kültüre bağlı bir milletin gelecekte ulaşmak istediği uzak ve yakın amaçları ifade eder.
Bu bağlamda Tarih, bir milleti geçmişte; kültür hâlihazırda; ülkü ise gelecekte birleştirir.
Bu üç bağ, bir bütünlük içinde milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında çok önemli bir rol oynar.
İşte bugün Kastamonu tarih, kültür ve medeniyetinde önemli bir yeri olan, yaptıkları hizmetleri ve fedakârlıkları ile genç nesillerimizin aynı ülkü etrafında birleşmeleri noktasında çimento vazifesi göreceğine inandığımız manevi büyüklerimizden AŞIKLI SULTAN Hazretlerini anmak üzere toplandık.
Şimdi Kastamonu Alperenlerinden Aşıklı Sultan Hazretleri hakkında kısaca bilgi vererek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
AŞIKLI SULTAN (YANIK EVLİYA)
Malazgirt Savaşı’ndan sonra fetihlere devam eden Türk akıncıları kısa süre içerisinde uç bölgesi olan Kastamonu’ya ulaşmış, buralarda İslamî hayat tarzını yerleştirmek için alplarıyla, erenleriyle bir bütün olarak Allah yolunda cihadın muhteşem örneklerini sergilemişlerdir. Zor arazi koşulları ve muhkem kaleleri nedeniyle bölgede Türk hâkimiyetinin kurulması uzun sürmüş, Kastamonu ve çevresi Türklerle Bizanslıların şiddetli mücadelelerine sahne olmuştur. Ancak yüz yıldan uzun süren bir zaman diliminde hâkimiyetin sağlanabilmesi mümkün olmuştur.
Aşıklı Sultan’ın komutanı olduğu ordu, dönem itibarıyla Danişmentliler Devri ordularındandır. Danişmentliler bölgeye bir süre hâkim olmuşlar ancak kesin hâkimiyet Çobanoğulları Dönemi’nde sağlanmıştır.
Aşıklı Sultan Türbesi, Honsalar Mahallesi Kalekapısı mevkiinde Kümbet Sokağı’ndadır. Ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen bu türbe mimari üslubu açısından Selçuklu Dönemi eseridir. Kümbet biçiminde inşa edilen türbenin Selçuklular Dönemi’nde genellikle üst seviyede devlet adamı veya komutanlar için yapıldığı bilinmektedir.
5×13,5 metre ebadında, 100 cm duvar kalınlığına sahip olan türbenin kapısı; kıble tarafında bulunmaktadır. İçeride beş adet ahşap sanduka vardır. Naaşlar sandukanın içerisindedir. Sandukanın üzerinde bulunan yazılı kâğıtlara göre burada metfun olan zevata ait bilgi şöyledir:
1. Sanduka: Adı bilinmeyen bir şehit. 2. Sanduka: Mağripli Mehmet Ağa.
3. Sanduka: Aşıklı Sultan.
Aşıklı Sultan, eti ve kemiği ile sandukanın içerisinde mevcuttur. Ayak bileği “aşık” olarak tabir edilen kemiklere kadar sandukanın camekanlı olan uç tarafından görüldüğü için bu isimle anılmıştır. 4. ve 5. Sandukanın ise kime ait olduğu bilinmemektedir.
Rivayetler ve sanduka başındaki yazılara göre türbenin adına izafeten anılan Aşıklı Sultan, Bizans’ın elinde bulunan şehri, İslam topraklarına katmak için bu beldeye gelerek kaleyi kuşatan Türk ordusunun bir komutanıdır. Zamanın en muhkem kalelerinden biri olan ve ‘’Zalife’’ adıyla anılan Kastamonu Kalesi’nin kapılarından birisi, halen Kale Kapısı olarak bilinen bu mevkiidir. O sebeple savaş burada yoğunlaşmış ve Aşıklı Sultan burada şehit olmuştur. Kesin zaferden sonrada aynı yere bir türbe inşa edilerek komutanın hatırası ebedileştirilmiştir.
1214/1799 tarihli buyrultuda ‘’Mağripli Mehmet Efendi Tekkesi’’ bazı vakıf binalarının satışına dair 1341 tarihli listede de ‘Aşıklı Sultan nam-ı diğer Mağripli Mehmet Efendi Vakfından Tekke Hanesi ‘ ibaresi geçtiğine göre burada bu isimle bir tekke mevcuttur.
Tabiat kanunlarının çerçevesine sığmayan Aşıklı Sultan asırlardır çürümeyen bedeniyle yüce kitabımızda ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Yok, onlar hayattadırlar, lakin siz anlayamazsınız’ (Bakara:154) buyruğunun anlamını derin derin düşünmemize vesile olmaktadır.
Bu hususta Kastamonu’muzun değerli âlim ve mütefekkirlerinden merhum Mehmet Feyzi Efendi’nin kıymetli izahını buraya almakta fayda görüyoruz. “ İnsan sağlığında imanını kemale erdirmek, salih ameller işlemek ve güzel ahlak kazanmak suretiyle bedenine bir nur (enerji) sağlar.
Bu nur bedenin toprak tarafından yenmesine mani olur. Bu nura en çok peygamberler sahip olduğundan onların bedenleri kabirde hiç bozulmadan ter ü taze kalır. Peygamberlerin varisleri olan evliyanın bedenlerinde de bu nur bulunduğundan onlarda da bu özellik vardır. Ancak bazı evliya sağlıklarında bedenlerinin toprağa karışmasını cenab-ı Hak’tan istedikleri için bedenleri yok olur.
Şehitlere ölümü tattıkları anda melekleri ve cennetteki mekânlarını gördüklerinden dolayı “gören, müşahede” eden anlamında “şehit” denmiştir. Bu anda onlar velayet derecesine ulaşırlar. Bedenlerinin çürümemesine sebep olan nur ile nurlanırlar.”
Cumhuriyetin ilk yıllarında türbe bir yangın geçirir. Zamanın Valisi, gecenin bir yarısı uykusundan “Ben yanıyorum, kalk yangını söndür!” hitabıyla uyanır. Gerçekten de türbe yanmaktadır. Aşıklı Sultan’ın ayakları alevler içindedir.
Derhal müdehale edilip yangın söndürülür fakat Aşıklı Sultan’ın ayak kısmı artık yanmıştır. Bu olaya izafeten türbe “Yanık Evliya” adıyla meşhur olmuştur. Yangının izleri hem bu zatın ayaklarında hem de türbenin duvarlarında hâlâ bellidir.
Daha önceleri evlerin arasında sıkışıp kalan türbe binası, 1979 senesinde yapılan restorasyonla birlikte çevresi istimlak edilerek ortaya çıkarılmış ve bahçesiyle birlikte ihata duvarı içine alınmıştır.
Burada yeri gelmişken bir durumu ifade etmek istiyorum. Türbenin mevcut durumu gördüğünüz gibi iki kat şeklindedir. Altta bulunan yer mezar odasıdır. Mezar odasının kapatılarak ziyaretlerin yukarıdan, üst kattan yapılması türbe ziyareti adabına daha uygundur. Vakıflar bölge müdürlüğümüzün bu konuda gerekli adımları atması isabetli olacaktır.
Büyük Türk Milleti’nin tarih boyu dünyanın en kudretli devletlerini kurmasının ve her çağda var olmasının, ayakta kalmasının başlıca nedeni elbette ki Yüce Tanrı’nın bu millete değer vermesi ve önünü açmasıdır.
Türk Milleti de Cenâb-ı Allah’ı mahcup etmemiş ve yeryüzünde “Tanrı’nın temsilcisi” olarak insanlığa hizmet etmiş, tarihe yön ve nizam vermiştir.
Bunun başarılmasında Türk Milleti’nin sahip olduğu yüksek ahlak ve disiplin anlayışı, teşkilatçılık, hız, teknoloji, ülkü ve amaç birliği gibi erdemler rol oynamıştır.
Bütün bu erdemler ise iyi yetişmiş Türk insan kadrosunun ellerinde yoğrulmuş ve omuzlarında yükselmiştir.
Kastamonu’da Aşıklı Sultan da bu manada takdirle yâd edilmesi gereken, erdem ve ahlak sahibi, yüksek meziyetli bir komutandır.
Müslüman-Türk gençliğinin tarihte yetişmiş büyük şahsiyetleri ve örnek kişilikleri bilmesi, tanıması açısından TÜRKAV Kastamonu şubesi, her yıl anma programları tertip ederek ve tanıtım yazıları hazırlayarak üzerine düşen tarihî ve sosyal sorumluluğu yerine getirmektedir ve bundan sonra da getirmeye devam edecektir.
Sözlerime son verirken programımıza katılımlarınızdan dolayı her birinize ayrı ayrı şükranlarımı sunar, Allah’ın izni ve inayetiyle gerçekleştireceğimiz bundan sonraki programlarımızda da bir araya gelebilmeyi cenabı Allah’tan niyaz ederim.
Şimdi kıymetli hocalarımız kısa sureler okuyup hatim duası yapacaklardır.
Hocalarımıza, programın hazırlanmasında emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma, katkılarından dolayı Kastamonu Belediyemize ve güler yüzlü samimi destekleri için Honsalar Mahalle Muhtarı Sayın Ramazan BOYACI’ya ayrıca teşekkür ediyorum.
Rabbim şimdiden kabul buyursun.
Cenab-ı Allah, Anadolu ve Kastamonu’nun Müslüman-Türk yurdu olmasında emeği geçen, şehit olan tüm komutan ve askerlerimize rahmet eylesin. Bizleri de onlara layık eylesin.
Teşekkür ediyorum.”