Kastamonu Belediyesi “Türk Dünyası Günleri” düzenledi, dünyanın farklı coğrafyalarında varlığını sürdüren “Türk” kültürleri aynı sahnede buluşturulmaya çalışıldı, gelecek yıllarda çok daha başarılı programlara imza atılacaktır elbette…
“Türk Dil Kurumu”, “Türk Tarih Kurumu”, “arkeoloji dünyası” da programda yer bulacaktır kuşkusuz.
“Dil”, “tarih” ve “arkeoloji” olmasaydı “Türk Dünyası” olmazdı…
Her üçünün de altında “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” imzası var…
“Türk Dil Kurumu”…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurdu, “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla 12 Temmuz 1932’de, “Sâmih Rif’at, Ruşen Eşref, Celâl Sâhir ve Yakup Kadri” ilk yönetim kurulu oldu, “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek” hedeflendi, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında üç kurultay toplandı, kurumun adı 1934’de “Türk Dili Araştırma Kurumu”, 1936’da ise “Türk Dil Kurumu” oldu. “Göktürk” yazılı metinleri, Dîvânu “Lügâti’t-Turk”, “Kutadgu Bilig” gibi eserler üzerinde çalışıldı ve yayımlandı, çağdaş Türkçe’ye dair gramer, sözlük, imla ve terim çalışmaları sürdü gitti. Türkçe, asırlar boyu diğer dillerden aldığı eklentilerden olabildiğince temizlenmeye gayret edildi.
“Türk Tarih Kurumu”…
Batılı kaynaklar ve ders kitapları “Türk tarihi” üzerine yanlış bilgilerle doluydu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ilk adımı 28 Nisan 1930’daki Türk Ocakları’nın VI. Kurultayı’nda attı, 16 üyeden oluşan “Türk Tarihi Tedkik Heyeti” oluşturuldu, “Tevfik Bıyıklıoğlu, Yusuf Akçura, Samih Rıfat, Dr. Reşit Galip, Âfet İnan, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Hâmid Zübeyir Koşay, Halil Edhem, Ragıb Hulûsi, Reşid Safvet Atabinen, Zâkir Kadîrî, Sadri Maksudi Arsal, Mesaroş, Mükrimin Halil Yinanç, Vâsıf Çınar ve Yusuf Ziya Özer” yola çıktı, “Türk Tarihinin Ana Hatları” adıyla ilk çalışma yayımlandı, kurumun adı 1935 yılında önce “Türk Tarihi Araştırma Kurumu” ve sonrasında “Türk Tarih Kurumu” oldu.
1 Kasım 1936’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuştu Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
“Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusunun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. Tarih Kurumu’nun Alacahöyük’te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayı’nın aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim.”
“Arkeoloji Devrimi”…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk “somut” kültür eserlerine dayanmayan bir tarihin gerçekçi olmayacağının bilincindeydi, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra kurduğu Topkapı Sarayı müzesini ülkemizin dört bir ilinde açtığı müzeler izledi, Ankara Orman Çiftliği’nde Frig Tümülüsü kazısı başladı, Remzi Oğuz Arık ve Hamit Zübeyir Koşay 1935-36 yıllarında Alacahüyük ve Ahlatlıbel kazılarına başladılar, Ekrem Akurgal, Halet Çambel, Sedat Alp, Arif Müfit Mansel başta olmak üzere arkeoloji eğitimi için yurtdışına burslu öğrenciler gönderdi, 1934 yılında “Türk Arkeoloji Enstitüsü”, “İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Kürsüsü”, “Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi” birbiri ardına hayata geçirildi, dünyanın belki de hiçbir ülkesinde bu kadar kısa sürede gerçekleşmeyen bir arkeoloji devrimine imza attı.
Yetmedi ki fikrince sağlında yaptıkları…
Mal varlığını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’na bıraktı.
“Türk Dünyası” demek “Atatürk” demek…
Çok kanıta gerek yok aslında; soy isminden belli.
Kastamonu Türk Dünyası Günleri’nin gelecekteki programları elbette çok daha kapsamlı olacaktır…
“Dil”, “tarih”,” arkeoloji” ve elbette “Atatürk”.
MUSTAFA AFACAN