Ses sanatçılarımızdan Rahmetli Abdullah Yüce’nin “Uzayıp giden of, tren yolları/Ah, açılıp sarmayan yarin kolları ” diye başlayıp sürüp giden bir şarkısı vardı, eskiden…
O zamanlar herkesin radyosu yok. Çoğunlukla kahvehanelerin radyoları ve yanında plak çalmak için pikapları vardı.
Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Sabite Tur Gülerman, Safiye Ayla, Abdullah Yüce gibi ünlü ses sanatçılarının taş plaklara kayıtlı sesleri müşteri çekmek için hoparlöre verilip herkese dinletilirdi.
Diğerleri yanında “Uzayıp giden tren yolları…” şarkısının benliğimi farklı okşayan bir yanı vardı. Her seferinde beni ayrı duygulara götürürdü nedense… Çocukluk işte…
Belki, tren konusunda Rahmetli babacığımdan öğrendiğim bilgileri yaşayamamdan, görememden kaynaklanan bir duyguydu bu…
Ya da görememiş olmanın üzerimde yarattığı hayal güçsüzlüğü…
İlkokul sıralarında Hayat Bilgisi dersinin; “Taşıtlar ünitesi”nde görsel olarak üniteye ilişkin tablolardan treni, lokomotifi, vagonları, rayları belleğimize yerleştirirdik. Ama resim-iş dersinde hiç birimiz trenin resmini gerçeğe yakın çizemezdik .
Belki de, İç Anadolu kentlerinde yaşayan bizim gibi çocuklar da; denizi görmediklerinden/bilmediklerinden vapur/gemi çiziminde hayal güçlerini zorluyorlardı.
Bizler ise, kapkara posta vapurlarını, tuz gemilerini, beyaz duvaklar giymiş yolcu gemilerini haftada iki/üç kez gördüğümüz için resimlerini de severek gerçeğe yakın çizerdik.
Şimdi denizle içice yaşıyoruz ama; çocuklarımız/torunlarımız vapurun/geminin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar.
Ansiklopedilerdeki fotoğraflara/resimlere bakıp bilgi ediniyorlar.
Xxx
DP iktidara geldiği 1950 yılında Karadeniz sahil yolu vardı, ama ulaşım bugünkü gibi gelişmiş değildi. Trabzon’dan Samsun’a taşıtlarla iki günde gidiliyordu.
Buradan, yaşanan ulaşım sorunu düşününüz…
Karayolu ulaşımı ülkenin genel sorunu idi o zamanlar.
DP iktidarı ABD’den aldığı “Mareşal Yardımı” ile karayolu yapımında önemli gelişmeler sağladı.
Yollar yapıldıkça taşıt ithali de o oranda arttı. Tabii ki, bu durumdan başta ABD ve taşıt üreten diğer ülkelerin gözü aydındı!..
Öte yandan tren yolu yapımı ve ulaşımı nedense ihmal edildi.
1980’li yıllardan itibaren deniz ulaşımı da öyle…
Xxx
Geçen seçim öncesi, sandığa girip seçilme heyecanı yaşayan iktidar partisinin bir adayına;
“Osmanlı döneminden bugüne, gelip-geçen iktidarlar Karadeniz bölgesine tren yolu yapılacağını söylediler. Ancak hepsi havada kaldı. Siz tren yolunu yapacağız, diyorsunuz. Bunu yapılmış kabul edelim. Güzel de… Seçmen; Karadeniz’e eskiden olduğu gibi yolcu ve yük taşıyan gemi seferlerinin başlatılmasını istiyor.” dediğimde ağzı açık kaldı, “Bu da nereden çıktı?” dercesine…
Cumhuriyet’in 10. Yıl Marşı’daki “Demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan” heyecanını anlamayan, ya da kıskanan bu yeni siyasetçi, deniz yolu ulaşımını bilmiyordu anlaşılan…
Belki de, hiç vapur yolculuğu yapmadığındandı bu…
Şimdi akıllar hep karayoluna takıldığı için, tren yolunun bulunduğu yerlerde Karadenizli vekilin yaşadığı durum vardır belki de…
Xxx
Eskiden parti yöneticileri; bürokraside, bilimde, sanatta, kültürde, ticarette vb. alanlarda başarılarıyla ünlenmiş, ülkenin öncelikli sorunlarını, insanının özlemlerini bilen kişilerin ayağına dek gider, yalvarır/yakarır aday olmalarını rica ederlerdi. Bu nedenle de, TBMM çatısı altında bilgili/aydın/elit bir topluluk oluşurdu.
Şimdi öyle mi?
Lütfen siyasal tarihimize bakınız/araştırınız; o dönemde Meclis’te kavga/gürültü, itişme-kakışma, yumruklaşma, bacak ısırma olur muydu?
Demokrasiler; seçenlerin beyinsel zenginliği yanında; yönetim kadrolarını oluşturanların da çok bilgili/deneyimli olmalarını gerektiriyor.
İşte böyle bir ortamda Meclis’in sergilediği barış ortamıyla; ulusal birlik, dirlik, heyecan gelir ülkeye…
Tabii ki tren yolu da… Kalkınma da, refah da…