Ziraat Türkiye Kupası’nda rakibimiz Galatasaray oldu, futbol ilahlarının gönlünden kopana ne kadar şükretsek az, orta alanda pas çevirmekle geçmekte olan yazgımıza direkt müdahale ettiler…
Tam “hikaye yazma” havası.
Tek maç üzerinden oynanacak turun İstanbul’a çıkması ayrıca “lokum”, hep iddia etmiyor muyuz aslen “İstanbul takımı” olduğumuzu, bir nevi “derbi” işte…
İstesek olmazdı.
Türkiye Kupası sayesinde Galatasaray ile karşılaşmaya aşinayız hem, 7 sezon önce 2 kez oynadık, daha dün gibi…
“Ezeli rekabet” diyelim de gülümseyelim.
Veteran maçını da unutmamak lazım…
Resmi olmasa da etti mi “3” maç.
Ne olduysa o veteran maçından sonra oldu zaten…
Yağmurlu bir havaydı, futbol ilahlarının kulağına o maçta su kaçtı, hemen ardından çekilen kurada Galatasaray ile aynı guruba düştük.
Galatasaray kadrosunda kimler yoktu ki; Alp Yalman, Cüneyt Tanman, Erdal Keser, Hasan Vezir…
KSK’da daha önce teknik direktörlük yapan Hasan Vezir maç sonu yaptığı açıklamada Kastamonu misafirperverliğini yere göğe koyamamıştı, diğer ünlüler de öve öve bitirememişlerdi, ha bu arada çim zemine de hayran kalmışlardı.
Kastamonspor kadrosunda ise emektar futbolcular yanısıra sırtına formayı geçirip protokol tribününden sahaya inen vali, milletvekili, belediye başkanı vardı, futbol aşklarına hayran kalmıştık…
Bizim asli futbolcuların işi zordu ama, rakiple mücadeleden çok, protokolsporlulara eşit pas taksimiyle ter döktüler.
4-1 yenildik…
Unutulmaz gündü.
6 Ekim 2015’teki veteran maçının ardından…
23 Aralık 2015’te A takımlar Türkiye Kupası grup mücadelesinde çıktılar sahaya, ilk randevunun olduğu Gazi Stadı hınca hınç dolamadı, deprem dayanıklılığı riski gerekçesiyle eski açık tribüne seyirci alınmadı çünkü, bu durum vali ile siyasiler arasındaki iktidar maçını iyice su yüzüne çıkardı, maçın galibi Isparta valiliğine terfi eden vali oldu, siyasiler önlerindeki maçlara baktılar.
Süper Lig’in bir diğer ekibi Kasımpaşa’yı elemiştik öncesinde…
Havamız tamdı, özgüvenimiz tavandı.
Gazi’de oynadığımız Kasımpaşa maçı da bir alemdi, kış vakti maç önce uzatmaya, ardından penaltılara gidince stadı aydınlatma görevi arazöz ve ambulans tandemine düşmüştü…
O gazla “dört dörtlük stad isteriz” diye epey yaygara yaptık ama tınlayan olmadı.
Galatasaray’la “başa baş” mücadele ettik, 2-1 yenildik ama lehimize verilmeyen gol maça damgasını vurdu, Mustafa Denizli’yi epey tedirgin ettik…
“Hikaye yazdık” o gün harbi harbi.
İstanbul’dan külliyatlı sayıda basın mensubu gelmişti maçı takip etmeye, hiç unutmam, kallavi bir gazetenin spor yazarı prorokol tribününün üst kısmına çıkmış bakınıyordu, yardımcı olmak istedim yerel gazeteci misapirperverliğiyle, “basın tribününü arıyorum” dedi, “tam üstündesiniz” dedim…
Şok.
Cep telefonundan yazdı yazıyı geçti, bir diger kallavi gazeteci telefonla yazdırdı, telefonun öbür ucundaki isimsiz kahraman süsleyecekti artık yazının sağını solunu…
Büyük basın pratikliğine bu sayede sahit olduk.
İstanbul’daki maçı 4-1 kaybettik…
Nam, şan, can kazandık.
Türkiye “Bir Kastamonu Hikayesi” okumuş oldu…
O gazla kendi ligimizde sampiyon olduk.
Aradan 7 yıl geçti…
Türkiye Kupası’nda kader ağlarını ördü yine.
Takımıyla, yönetimiyle, İstanbul’daki hemserilerimizle yeni bir hikaye yazma fırsatı önümüze geldi…
Sonuca bağlı kalmadan, sahada ortaya koyacağımız emek ve İstanbul’daki camiamızın güçlü görüntüsüyle maçı tur atlamanın çok daha ötesinde kazanım ile bitirmemiz olası.
MUSTAFA AFACAN