İsmail Hakkı Sevük’ün satırlarından okuyoruz, “Hammer diyor ki Kastamonu, manzarasının fevkalade letafeti yüzünden, Şehzade Cem’i on dört yaşında şair yapmış, Fatih’in oğlunu on dört yaşında şair yapan o fevkalade letafet şüphesiz hep bu tepeleri süsleyen çamlardan ve şehri çevreleyen yeşilliklerden geliyordu”…
Şehzade Cem’i “şair” yapan memleket.
Öyle görünüyor ki…
Şehzade Cem ile birlikte İtalya’ya göçen Cem Şairleri’nin de yolunu açan şehir.
Sevük’ü okumayı sürdürelim…
“Kırmızı kiremitli evleriyle önümde serilen şehre bir daha baktım: Kalem sahiplerinden kimisinin ‘Karye-i Kübra’ tesmiye ettiği, kimisinin bir harabeye ve viraneye benzettiği, kimisinin kasvetli ve simsiyah bir ev yığını halinde tasvir ettiği şehirde nasıl bir sihir ve cazibe vardı ki ayrılırken ruhuma ince ve derin bir sızı veriyor. Ve kalbimi samimi bir melalle titretiyordu?”
“Sihirli şehir”…
Unutulma seçeneği olmayan.
“Bazı şehirler ince çizgili resimlere benzer, uzaktan bakarsın manasını anlayamaz ve letafetinin farkına varamazsın, bazı şehirler ise yağlı boya tabloları andırır, onlara herhalde biraz uzaktan bakmak lazımdır: Kastamonu işte bu nev’i tablolara benziyor”…
“Yağlı boya resim şehir.”
Ayrılık ve mesafelerin daha da beter sevdalandırdığını ifade ediyor Sevük…
Genç bir şairden alıntılıyor hissiyatını “Kavuşmanın tadı yok, ayrılığı tatmadan” dizeleriyle.
İçinde yaşarken farkına varılamayan bir güzellik…
Hasret ateşine ayrılığın odun taşıdığı şehir.
Şehzade Cem’den Hammer ve Sevük’e uzanan bu sihir neydi acaba?…
Bugün dahi anlayabilmiş ve anlatabiliyor değiliz.
Her şehir elbette düşünce insanlarının kaleminde övgüye mazhar olur…
Bardağın dolu tarafını gören ince hissiyatlı insanlardır sonuçta.
Kastamonu’yu okudukça hem göğsümüzün kabarması hem de daralması ikiz kardeş…
Atmosferinden sıyrılmak olası değil.
(İsmail Hakkı Sevük, Kurtuluş Savaşı yıllarında Kastamonu Sultanisi’nde edebiyat öğretmeni idi, dönemin Açıksöz gazetesinde başyazarlık yaptı, milli mücadeleyi desteleyen yazılar kaleme aldı…
Sevük’ün, Açıksöz’deki yazılarını Mustafa Eski kitap halinde yayımladı.)
Not: Sevük’ün “Ayrılırken” isimli köşe yazısından pasajları buraya aldım bugün…
Şehrimize bu kadar hayran ve samimi satırlar döktürene vefa ve böylesi bir edebi dile şapka çıkarmak lazım.
Edebiyatla tarihi harman etmesi zaten başlı başına bir deha…
Şehzade Cem’den girip Hammer’den çıkması ise ders.
Yazının içinde (yukarı almadım) “çevreci” ve “şehir planlamacı” pasajlar da var…
Kesile kesile çıplak kalan tepelere çok içlenmiş Sevük, şehrin çukurda kalıp da mezarlıkların tepelerde kalmasını eleştiriyor, mezarlıklarda selvi olmamasına dikkat çekiyor.
Edebiyatçının ötesinde “düşünür” aslında Sevük…
Kastamonu’dan kimler geldi kimler geçti, bugüne ders, fikri dayanak.
MUSTAFA AFACAN