15-16. yüzyılda bilgin, devlet adamı, yazar yetiştiren Celalzade ailesinin en ünlü ferdi, Koca Nişancı lakaplı Celalzade Mustafa Çelebi’nin (1490-1567) Rodos Fetihnamesi eserini bir önceki yazımızda tanıtmıştık. Bu yazımızda oğlunun Gencîne-i Letâif/Latifeler Hazinesi kitabı üzerinde durmak istiyoruz:
Mahmud bin Mustafa: Gencîne-i Letâif/Latifeler Hazinesi, bs. haz. Ömer Zülfe, İstanbul 2012, 108 s. Hâcegân Yayınevi: 69.
Kitabı baskıya hazırlayan Prof.Dr. Ömer Zülfe’nin ön söz mahiyetindeki BirkaçSöz başlıklı (s.7-9) yazısından kitap ve yazarı hakkında bazı bilgiler ediniyoruz. Eserin yazarı Mahmud b. Mustafa, Kanunî döneminin ünlü vezirlerinden Koca Nişancı lakaplı Celalzade Mustafa Çelebi’nin oğludur. Babasının makamı dolayısıyla iyi bir öğrenim görmüş, Topkapı Sarayı’nda divan kâtibi olmuştur. Bazı entrikalar sonucu divan kâtipliğinden uzaklaştırıldıktan sonra konağına çekilip bu kitabı yazarak 1574 yılında tamamlamıştır. Sultan III. Murat’a takdim edildiği anlaşılmaktadır. Yazarın, daha sonraki hayatı ve ölümüyle ilgili ne yazık ki bilgi yoktur. Babası 1557’de Nişancılıktan emekliye ayrılırken yerine oğlunu hazırlamıştı ama olmadı.
Kitap, halk edebiyatı bakımından çok önemlidir. İçinde sadeleştirilerek yayıma hazırlanmış 13 hikâye bulunmaktadır. Bunlar halk hikâyelerinin ilk şekilleridir. Eserin başında, III. Murat’ı öven bölüm ve yazarın hayatından kesitleri anlatan manzum bölüm, torun Celalzade’nin sanat yeteneğini gözler önüne sermektedir.
Kitaptaki hikâyeler şunlardır:
- Irmağa Kapılan Kul
- İflas Eden Tüccar
- İskender ve Demir Kale
- İskender Hint Sınırında
- İflas Eden Tüccar (2.hikâyeden farklı)
- Köprü
- Kervan
- Ejderha
- Suya Düşen Bebek
- Çiftçi ve Aslan
- Ürkek Borçlu
- Kör Yılan
- Bedevî ve Halife
Her hikâye metninde düzyazı, şiir karışık bir üslup göze çarpmaktadır. Hikâyeler iki bölümden oluşmaktadır. Kıssa (hikâye), hisse (ibret, ders). Önce hikâye anlatıllmakta sonra da hikâyeden alınması gereken dersler, ayet ve hadis desteğiyle sıralanmaktadır. Her hikâye manzum duayla bitmektedir. Dede Korkut destanlarına çok benzeyen yönleri vardır. 16. yüzyılın bu hikâyeleri, 19. yüzyıl hikâyeciliğinin temel taşlarından bir bölümüdür. Hikâyelerde olağanüstü olay ve tipler ağırlıklıdır. Bu yüzden, hazırlayan masal gözüyle de bakmıştır metinlere.
Prof.Dr. Ömer Zülfe’ye iki teşekkür borçluyuz. Birincisi Tosyalı Celalzade ailesinin en küçüğü Mahmud Efendi’nin bir eserini kitaplık raflarından indirip Kastamonululara sunduğu için. İkinci teşekkürümüz ise eseri, sadeleştirip yeni nesillerin de okumasını sağladığı için. Böylece, bugün 16. yüzyılda okunan, anlatılan hikâye, masallardan da haberdar olduk. Mahmud bin Mustafa’yı ruhuna fatiha göndererek saygıyla anıyoruz…
NAİL TAN