İllerin ekonomik kalkınmışlıklarının ve sosyal gelişmişliklerinin, “nüfus” ve “nüfuz” seviyelerinin, topyekun gösterdikleri iradelerinin en net göstergelerinden biri de stadyumlarıdır…
“Türkiye-İskoçya” milli maçını seyrederken Diyarbakır’ı analiz ettim elde olmadan.
“Süper Lig” maçlarını izlerken de aynı sıkıntı tutar yakamdan hep, maç sonuna kadar da bırakmaz, cebelleşir dururum…
Gözüm maçtadır, aklım stadyumda.
Kastamonu ile emsal illerin stadyumları karşıma geldiğinde daha beter azar marazım…
Gözüm gol filan görmez.
Aslına bakarsanız mevzu “nüfus” değildir, “nüfuz” da değildir, “ekonomi” hiç değildir…
Şehrin topyekun bir irade ile, sporu, toplumsal alanın vazgeçilmezi olarak sunabilmeleri ve gereğini el birliği ile yapabilmeleridir.
Çoğu zaman o stadyumlar boş tribünlere oynar…
İnanç daimdir ama.
Diyarbakır Stadı da böylesi bir ortak emeğin sonucu besbelli…
Dünya standartlarında, milletçe göğüs kabartan, medeniyetin ölçütü olarak sunulabilecek bir şaheser.
2018 yılında “Ziraat Türkiye Kupası” final maçı ile açılmıştı…
Şehrin farklı liglerdeki futbol kulüplerine ev sahipliği yapıyor.
2008 yılında peşine düştü Diyarbakırlılar, 2014’te temel atıldı, 2018’de “santra” yapıldı…
Çim saha haricinde “skorboard, restoran, kafeteryalar, VIP salonları, yayın yapılacak alanlar, basın bölümü, otoparklar” içeriyor, alttan ısıtmalı, 33 bin seyirci kapasiteli, 31’i engellilere ait olmak üzere toplam 558 tuvalet, 28 mescit, 20 bilet satış noktası, mağaza, bildiğiniz “yaşam alanı”.
Derdim, “Kastamonu” ile “Diyarbakır” mukayesesi yapmak değil asla…
Diyarbakır Stadı’na hayran kaldım; sadece o.
•••
Not:
Numan Karanlık’ı, Kastamonu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ndeki göreviyle bilirdik, oysa, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezuniyetinin öncesi ve sonrasına pek çok iş sıkıştırmış, hayat kavgası işte…
Berber çıraklığından pazarcılığa, fabrika işçiliğinden hipodromda büfe işletmeciliğine kadar, emek yoğun.
Şube müdürlüğüne uzanan bankacılık kariyeri…
Ardından “kültür ve turizm”.
Edebiyatçı…
Öykü biriktiricisi.
Adım adım tedrisatından geçmiş hayatın…
Her satırın ardından ne emek var kim bilir?
İstanbul doğumlu olmasına karşın, baba tarafından Dadaylı, anne tarafından Taşköprülü olması “Kastamonuluyum” demesine kafi olsa gerek…
His meselesi tabii ki.
O kadar biriktirmiş ki memleket hikayelerini zihninde, bir çırpıda dökülüverdiği besbelli kaleminden, “İçimdeki Dağ-Daday Öyküleri” kitabı…
29 öykü.
İçinde bu toprakların hikayesi var…
Satır aralarında devrialem.
Satırları daim olsun…
Öykü biriktirmeye devam.
MUSTAFA AFACAN