“Kimseden ümmid-i feyz etmem dilenmem per ü bâl
Kendi cevvîm, kendi eflâkimde kendim tâirim.
İnhinâtavk-ı esârettengirândır boynuma
Fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür bir şâirim.”
Her zaman tarihî konulardan söz edecek değiliz. Biraz da şiir diyelim ve önce Tevfik Fikret’ten söz açalım. Yakın dönem edebiyatımızın en güçlü şâirlerinden biridir o. Ne var ki,ortalıkta arayanı, soranı da pek yok. Gerçi onun böyle bir arzusu da yok.Âşiyan mezarlığında, derin bir sükût içinde Boğazı seyrediyor. Girişte yazdığımız dizelerde özetle diyor ki, kimseden bir şey beklemem,kendi dünyamda geziyorum, bir eğik baş boyunduruktan daha ağırdır boynuma; fikri, irfânı, vicdânıözgür bir şâirim. Onun hayat felsefesi bu dörtlükte toplanmış. Özgürlüğü yaşam tarzı olarak benimsemiş. Kimseye boyun eğmemiş, kimseden bir menfaat beklememiş; o dönemdeki fikir hareketlerinin içindeyer almamış. Yaşadığı dönem II.Abdülhamit devridir ve baskı vardır.
TevfikFikret, sosyal sorunlara dinî ve hamâsî açıdan değil, Batılılar gibi pozitivist bir anlayışla yaklaşır, gerçekçidir. Batı dünyasını ve özellikle Fransa’yı çok iyi tanır. Dünyaya evrensel bir pencereden bakar, tüm insanlığı kucaklar. Daha önceleri söylenmiş“Milletim nev-i beşer, vatanım rûy-ı zemin” sözünü kendine göre şöyle ifade emiş:
“Toprak vatanım, nev-i beşer milletim… İnsan,
İnsan olur ancak, bunu iz’ânla inandım”
Ancak bu sözler eleştiri konusu da olmuş; milliyet fikrinin inkârı olarak algılanmış; beynelmilelcilik şeklinde düşünülmüş.Biliyoruz ki, Yunus Emre de bütün insanlığı kucaklayan hümanist bir anlayışa sahipti. Diyor ki,“Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan, halka müderris olsa hakikatte âsidir.” Evrensel bakış, Tevfik Fikret’ten yüzlerce sene önce de bu topraklarda filizlenmiş, kök salmış.
Tevfik Fikret, dönemin özelliği gereği istibdad yönetimini açıktan hedef almaz, dolaylı anlatımlarla duygusunu ifade eder. Yaşayanlar bilir; zaman zaman İstanbul’un üstüne sis çöker. Şiirlerinde İstanbul bir simgedir, asıl hedef padişahtır. Buradan hareketle ülkenin üzerinde bir sis olduğunu anlatmaya çalışır. Sis şiirinde bunu güzel ifade eder.Ümitsizlik, nefret ve yalnızlık duygusu içindebazen isyan ettiği görülür.Uzun anlatımdan sonra sanki hıncını alıyormuş gibiİstanbul için çok ağır sözler kullanır. Şehrin kirliliğini göstermemek için sisle örtünmesini ister:
”Örtün evet, ey hâile…Örtün, evet, ey şehr,
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!”.
Bir gün gerçek sis dağılacak, ancak istibdadın sisi devam edecektir. Şair burada çocukları düşünür, zira onların, sisinağırlığınıtaşıyamayacağın bilir.
“Ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber,
Ey kimsesiz, âvâre çocuklar… Hele sizler, hele sizler”.
Tevfik Fikret çocuk sevgisini Haluk’un Bayramı şiirinde açıkça gösterir. Bir bayram günü,Haluk’un sevinmesini isterken, öksüz ve yetim çocukları da hatırlatır oğluna:
“Baban diyor ki, evet meserret
Çocukların payı; lakin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim ağlıyor… Haluk dinle.”
Kaynağı ne olursa olsun, haksızlıklardan rahatsız olur, tepki koyar. Tarih-i Kadim şiirinde biraz da isyan ve iç çatışma vardır. Özellikle din ve tarihle çatışır. Çözemediği büyük bir çelişki içindedir. Bu tezatlar onu yalnızlığa, karamsarlığa götürür.
Balıkçılar şiirinde sosyal bir yarayadeğinir; açlık ve yokluk. Anne, baba ve oğuldan ibaret üç kişilik fakir bir balıkçı ailesini anlatır. Geçim denizdedir ama deniz de dalgalıdır:
”Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine, lâkin yarın ümit ederim,
Sular biraz daha sâkinleşir… Ne çare kader!”.
Kader, yoksulluğun adıdır. Şiirde; baba, çocuğunu cesaretlendirir, denize açılırken bazı uyarılarda bulunur.Ne de olsa ailenin tek çocuğudur.
“Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala,
Ninen, baban, iki miskin biz artık ölmeliyiz.
Çocuk düşündü, şikâyetli bir nazarla…Ya biz.
Ya ben nasıl yaşarım, siz ölürseniz?”
Tevfik Fikret; devlet malını yiyen art niyetli kişilere de öfkelidir. İmparatorluğun son döneminde, yolsuzluklar artmış; devlete çöreklenenler olmuş. Han-ı Yağma adlı şiirde pek güzel anlatır bu durumu:
“Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak,
Yarın bakarsınız söner, bugün çatırdayan ocak,
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, kapıştırın, kapış kapış, çanak çanak.
Verir zavallı memleket, verir ne varsa malını,
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayâlini,
Bütün ferâğ-ı hâlini, olanca şevk-i bâlini
Hemen yutun, düşünmeyin harâmını, helâlini.
Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.”
Tevfik Fikret tüm karamsarlığına karşın gelecekten ümidini kesmez. Memlekette sabah olacağına, yani istibdadın, baskının son bulacağına inanır. Bu duygularını Sabah Olursa adlı şiirde açıklar. Bütün ümidi gençlerdedir:
“Evet sabah olacaktır, sabah olur, geceler/ Tulû-i haşre kadar sürmez, âkıbet bu semâ/Bu mâi gök size bir gün acır, melûl olma/Hayata neş’e güneştir. Melâl içinde beşer/ çürür bizim gibi…siz ey fezâ-yıferdânın/ Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!/ Ufukların ebedî iştiyâkı var nûra.
MUSTAFA ESKİ