Yaklaşık altı aylık bir kaçaklık sürecinden sonra tekrar merhaba dostlar… Sizlerle sohbet etmeyi, kendi aklıma düşenleri sizlerle paylaşmayı çok özledim. Aslına bakarsanız bugün başladım yarın başladım derken kısmet bugüneymiş yazmak.
Zaman zaman neden ara verdiğimi soran dostlarım oldu. Bu yüzden de sizinle hasret gidermeye başlamadan önce maruzatımı da bildireyim isterim. Efendim, bildiğiniz gibi bir şekilde yaşamın bana hediye ettiği profesyonelliklerimden biri de senaristlik. Senaryo yazarlığına kendime göre gerekçelerimle yedi yıl kadar ara vermiştim. Yazma çizme işlerinden hiç kopmasam da sanırım piyasa koşullarına içim soğuduğundan yazmıyordum. Bu pandemi ile dönüşen koşullarımda hayat bir kez daha yazmam için bana ısrar etti. Tabi bu noktada yeniden senaryo üretmem için bana ısrar eden ve şimdi birlikte projeler yazdığımız sevgili dostum Özgür Kaymak’ın, dostum ve yapımcım Selim Erkul’un ve özellikle Kastamonu Gazetesi’nde bana küçük bir yer ayırıp yazı antrenmanımı geri kazanmama vesile olan Cemil Özel abimin de bu işte katlıları büyük. Velhasıl kelam sizinle görüşmediğim aralıkta bana göre çok keyifli (kimse yoğurdum ekşi demez J ) bir proje ürettik. Eğer çok büyük bir mâni çıkmazsa da yakında sizlerle de buluşacak dizimiz… Uğuru kaçmasın diye geniş detayları daha sonra paylaşacağım…
*********
Genellikle yazmayı planladığım yazılarımı önce deftere yazmak gibi bir alışkanlığım var. Elle yazmanın yaratıcılığı tetiklediğini düşünüyorum. Bugünkü yazımı da önce defterime not almak için hazırlandım dolma kalemimin mürekkebini yeniledim hatta totem yaptığım için yeni ve boş bir defteri aldım önüme tam yazmaya başlayacağım ilk sayfayı açtım ki deftere 11 Ocak 2021 diye tarih attığımı gördüm. Genellikle aldığım kitaplarıma da defterlerime de aldığım tarihleri not ediyorum. Defteri bir buçuk yıldır hiç elime almadığımı fark edince aklıma ihtiyaç ve istek meselesi düştü yine…
Günümüzün hızlı gelişen teknolojisi, hızlı ilerleyen ve sürekli hıza zorlayan tüketim alışkanlıklarımız isteklerimizle ihtiyaçlarımızın birbirine karışmasına sebep oldu. Artık bir biçimde gönlümüzün her çektiğini, her arzu ve isteğimizi yaratıcı bahanelerle gerekçelendirip ihtiyaca dönüştürmeyi başarıyoruz… Dolaplarımızın içi, masalarımızın üstü evimizin her tarafı ihtiyaç süsü verilmiş şeylerle dolup taşmaya başlıyor. Bir sefer giydiğimiz kıyafetleri veya şeyleri yenilerini alabilmek için belli bir süre sonra evden başka bahanelerle hayatımızdan uzaklaştırıp yeni yeni ihtiyaç süsü verilmiş isteklerimizi gerekçelendiriyoruz.
İşte bir buçuk yıldır kullanmadığım defterimi açınca aklıma bunlar düştü ve aşağıda okuyacağınız yazıyı yazdım;
“11 Ocak 2021’de bu defteri almışım ya da daha önce almışım da ilk defa 10 Ocak diye tarih atmışım bilemedim şimdi… Bu defter de bir kullanırım düşüncesiyle, kapağının şekline, kağıdının kalitesine heves edip aldığım ve kenarda kullanılmak için sırasını bekleyen defter dağının bir parçası olmuş…
Eğer bugün bu yolculuğa çıkarken bu defteri almak bir şekilde aklıma düşmeseydi muhtemelen kullanılmayan defterler dağında sırasının gelmesini bekleyecekti…
Kim bilir, o defter dağında benimle halvet olmayı bekleyen kaç defter vardır? Veya sırasını bekleyen kalemler denizinde, kıyafetler kanyonun derinliklerinde yahut da daha kaç tanesırasını bekleyen “şeyler” var?
İşte o tüm şeyler aklımıza düşmezse, elinize almazsanız ya da ne bileyim görmezsen varlıkları da yoklukları da incitmiyor insanı… Misal geçenlerde sevdiğim bir kalemliğimi ve içindeki harika üç dolma kalemimi kaybettim. Deli gibi arandım… Ve bulamadığım için de çok üzüldüm… Aramam da üzülmem de gayet normal ve insani duygular… Eğer bir eşyayı kaybederseniz maddi değeri ya da hatırası yüzünden üzülürsünüz, gayet anlaşılabilir bir şey bu…
Anlaşılabilir ve normal olmayan durum ise kalemliği ve kalemleri kaybettiğimi çok sonra fark etmiş olmam. Yani kayıp olduklarını fark edinceye kadar kayıp olduklarının farkında değildim ve bu yüzden de herhangi bir üzüntü duygusu yaşamadan hayatıma devam ediyordum. Aklıma bile düşmemişler, ihtiyaç duymamışım…
O halde onların yokluklarını aylar boyu fark etmesem bir üzüntü ya da eksiklik hissetmeden yaşayıp gidecektim.
İşte tam bu anda şunu fark ettim, “kaybettiğimizi ya da varlıklarını hatırlamadığımız, umursamadığımız o kadar çok şeyler biriktiriyoruz ki ruhumuzda yokluklarına dair hiçbir eksiklik duyumsamadan yaşayıp gidiyoruz.”
Ve işte yine tam tam bu anda bu şunu düşündüm, “o halde şu anda bu kaybettiğim şeylere dertlenmek neden?” Örneğin o dolma kalemleri kaybettiğim için neredeyse aldığımdan beri kullanmadığım başka dolma kalemlerimi kullanmaya başladım ki bu yeni şanlı dolma kalemlerin yerine hala sırasını bekleyen yüzlerce kalemden (sayıda abartmıyorum ama almada abartmışım J ) sırasını bekleyenlerden birini de seçebilirdim.
Yazma çizme işlerime bağlı olarak kırtasiye ürünleri ile çok işim oluyor ama şuanda kendime de itiraf ediyorum ki üç yıl hiçbir kırtasiye ürünü almasam sorun yaşamam… Üç yıl herhangi bir şey (yiyecek dışında) almadan gayet yaşayabileceğim kadar şeylerim birikmiş…
Kendime tutabilmeyi umut ederek uzunca bir süre şeyleri istiflememeye karar verdim. Böylece hem ruhumda hem de cüzdanımda kambur yaratmamış olacağım… Bir şeyler gerçekten ihtiyaç olduğunda nasıl olsa alınıyorlar…
27 Temmuz 2022 – Çatalzeytin”
*********
Benim kendi kendime itiraflarım bu şekilde dostlar. Uzunca bir süre isteklerimin esiri olmadan sadece gerçek ihtiyaçlarımı tanımlayarak yaşama gayreti içerisine girdim. Bakalım nasıl gidecek.
Bugünlük bu kadar sevgili dostlar. Bir sonraki yazıda görüşünceye kadar sevgiyle kalın…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU