“1921 Ocak”…
Yunan ordusu Anadolu içlerine doğru harekete geçti, emperyalist destekçilerinin kışkırtmasıyla bir heves, Osmanlı’dan son kalan toprakları taksim etmeyi ve sömürgeleştirmeyi amaçlayan Sevr Anlaşması’nı TBMM hükümetine kabul ettirmeyi umuyordu, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarında umduğunu bulamadı, Kuvayi Milliye ordusu çelik bir duvar ördü, “tarih yazdı”.
Birinci İnönü Zaferi’nin tebriki Fevzi Paşa’dan geldi Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey’e…
“Büyük komutanların şerefli komutası altında tam bir kahramanlıkla harp eden Batı Ordusu’nun, İnönü Meydan Muharebesi’yle kazanılan son başarılarından dolayı sizi ve Batı Ordusu subay ve erlerini tebrik eder, başarılarının devamını Allah’tan dilerim.”
İkinci İnönü Zaferi’nin tebriki ise Mustafa Kemal Paşa’dan…
“Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Muharebeleri’nde üzerinize yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Milletimizin istiklal ve varlığı, dahice idareniz altında görevlerini şerefle yapan komuta ve silah arkadaş-larınızın kalbine ve vatanseverliğine büyük bir güvenle dayanı-yordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz…”
Düşman yenilmişti iki savaşta da yenilmesine ama halka karşı giriştiği zulüm bitmiyordu…
Savaş, kurallarına göre yürümüyordu.
“24 Nisan 1921”…
Kastamonu Tekkealtı Meydanı.
Kuvayi Milliye safına geçen, ordunun cephane başta olmak üze-re ihtiyaçlarını karşılamakta “İstiklal Yolu” ile tarihi bir destana imza atan Kastamonu’da, halk toplandı…
İşgalcilerin sivil halka karşı sergiledikleri mezalim protesto edi-lecekti.
Kastamonu Müftüsü Osman Nuri Efendi kürsüye çıktı…
Konuştukça yer gök sarsıldı.
O konuştu…
Halk ağladı.
Hüsnü Açıksöz’ün yazı işleri müdürü olduğu dönemin Açıksöz gazetesindeki haberde şöyle izah edildi o gün…
“Efendi hazretleri tâ samim ruhlarından koparak gelen muhrik bir sesle, eteklerini hiçbir müslim erkeğin görmediği hemşirelerimi-ze alçak ve kirli Yunanlının tecavüzüne meydan vermemesi için Cenab-ı Haktan tazarruatta bulunuyordu. Dinleyenler hıçkıra hıçkıra ağlayarak âmin dedikçe yerin göğün sarsıldığı hissedili-yordu.”
Kastamonu Müftüsü Osman Nuri Efendi…
Milli mücadelenin en başında safını seçti, 30 Mayıs 1919’da Nasrullah Camisi’nde İzmir’in işgalinin kınandığı toplantıya bizatihi halkı davet ederek verdiği vaaz ve ettiği dua ile halkta dire-niş meşalesi yaktı, 1919 yılının Eylül ayında kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kastamonu Şubesi’nin de önde gelen destekçi-lerinden ve çalışanlarından oldu.
Öyle ki…
1920 Nisan’ında, İstanbul Hükümeti tarafındaki Şeyhülis-lam Dürrizade Abdullah Efendi’nin Kuvâ-yi Milliyecile-rin öldürülmelerinin günah sayılmayıp dinen caiz ve vazife sa-yıldığını duyuran fetvasına karşın Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi tarafından yazılıp 153 müftü tarafından imzalanan fetvaya imza koydu.
Kurtuluşun manevi mimarı oldu 153 müftü…
Kurtuluşun sarıklı kahramanları.
“Cumhuriyet’i biz böyle kurduk”…
Kalpaklıların tarihini biliyoruz, sarıklıların tarihini de öğrenelim.
Not: “Tekkealtı Meydanı” neresi?…
Bugünkü Halk Eğitim Merkezi’nin önü.
1900’lerin başında, Halk Eğitim Merkezi’nin olduğu yerdeki “Ahi Ali Camisi”, “Şuca Tekkesi” yahut “Tekkealtı” ismi verilen inanç alanının bir ünitesiydi, “Candaroğulları” dönemi eseriydi, etrafın-da ikişer katlı zaviye ve iki konak, türbe, kıraathane, şadırvan, han vardı…
“Külliye” idi.
Zaman içinde devrin değişiminden nasibini aldı…
Bugüne “adı” kaldı.