Yabancıların yaklaşık bin yıldır “Türkiye” anlamına çıkan “Türk eli” namıyla adlandırdıkları Anadolu’yu emperyalist işgalden kurtarmak için İstanbul’da elinden gelen çabayı gösterdi, “hasta adam” komadaydı ne var ki, ne saltanatına ne de “tebaasına” hayrı vardı…
“Tek umut” Anadolu’ydu.
Osmanlı topraklarını parça parça işgal etmeyi sürdüren İngiltere liderliğindeki emperyalizm, Karadeniz bölgesine gözü dikmişti, “bahane” arıyordu, “Türkler bölgedeki Rum vatandaşlara saldırıyor, durdurmazsanız biz durdururuz” şeklinde ültimatom verdi Osmanlı saltanatına…
“Oyundu”.
Osmanlı saltanatından ülkeyi kurtarmasına yönelik tüm umudunu kesen 38 yaşındaki subay göreve talip oldu…
“9. Ordu Kıtaatı Müfettişi Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyari Mirliva Mustafa Kemal.” (9. Ordu Müfettişi Padişah Yaveri Tümgeneral Mustafa Kemal.)
Genelkurmay 2. Başkanı Kazım İnanç Paşa ile görev tanımını yazdı, Karadeniz bölgesindeki karışıklıkları inceleyecekti ancak Samsun’dan itibaren tüm doğu vilayetlerinin komutanlarına ve valilerine doğrudan emir verebilme maddesini özellikle ekletti, Kastamonu Kolordu Komutanlığı ve Kastamonu Valiliği de emir altına aldığı bölgelerden biriydi…
İngilizler ayağa kalktılar haliyle, bu kadar geniş yetkiden huylandılar, genç subayın geçmişini biliyorlardı ne de olsa, tedirgindiler.
Bandırma vapuruna binmeden bir gün önce İzmir işgal edildi…
İstanbul sokaklarında İskoç askerler devriye geziyordu.
Samsun’a vardı…
Sancak merkezi Samsun’da ne mutasarrıf vardı ne de askeri komutan.
Samsun’da devlet yoktu…
200 kişilik İngiliz işgal kuvveti ve sokaklarda cirit atan Pontus çeteleri vardı.
Tümgeneral Mustafa Kemal’in Bandırma vapuru ile Samsun’a çıkan 9. Ordu Heyeti’nde “Albay Refet Bele, Albay Kazım Dirik, Yarbay Mehmet Arif, Binbaşı Hüsrev Gerede, Binbaşı Kemal, Albay İbrahim Tali Öngören, Binbaşı Refik Saydam, Yüzbaşı Cevat Abbas, Yüzbaşı Mümtaz, Yüzbaşı İsmail Hakkı, Yüzbaşı Ali Şevket, Yüzbaşı Mustafa, Üsteğmen Hayati, Üsteğmen Abdullah, Üsteğmen Hikmet, Teğmen Muzaffer, Katip Faik, Katip Memduh” yer alıyordu (Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam” Cilt 2)…
“Görev” neydi?
Osmanlı saltanatı ve İngilizler yanı sıra vapurdakiler de Samsun yolculuğunun “asıl” görevini “resmen” biliyorlardı…
19 Mayıs’ın ertesinde olacakları hesap eden “Tek Adam” Mustafa Kemal’di.
Misal…
Heyetin 2’nci adamı “Albay Refet Bele”, 19 Mayıs ile başlayan millî mücadele akabinde oluşan devrim hareketlerinden rahatsızlık duydu ve “net” olarak 9 Kasım 1924 tarihinde Gazi Mustafa Kemal ile yollarını ayırdı, Gazi’yi hedef alacağı iddia edilen meşhur “İzmir suikastı” davasında yargılandı.
Yahut…
Heyetin 3’üncü adamı “Albay Kazım Dirik”, “10 Temmuz günü iki önemli olay geçer. Biri, beklemediği bir darbedir. Rauf Bey’in anılarına göre, Mustafa Kemal’e hayatında en çok yeis veren olaydır. Gerçi bir bakışta olay, önemsiz gibi görünür. Kurmay Başkanı Kazım Bey, onun karşısına dikilmiştir. ‘Paşam, siz askerlikten istifa ettiniz. Benim bundan sonra emrinizde bu vazifeme devam imkanım kalmadı. Evrakı kime teslim edeyim?’ Mustafa Kemal’in cevabı hazin bir inilti olur. Bulunduğu koltuğa derin bir yeis içinde gömülür: ‘Ya öyle mi efendim? Peki efendim…’” (Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam” Cilt 2)
Ya da…
Heyetin 3’üncü adamı “Yarbay Mehmet Arif Bey”, meşhur “İzmir suikastı” davasında yargılandı ve idam edildi.
Emperyalizmin işgal ettiği, saltanatın alkış tuttuğu, “tebaa” rütbesindeki milletin yokluk içinde kıvrandığı Anadolu cehenneminin gün gün cennete evrilme yolunda “fikren” ekseriyetle “tek başına” yürüdü Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Beraber yola çıktıklarından kimi “saltanata” kimi “halifeliğe” takılı kaldı.
Aydınlık bir geleceği hayal etti ömrünce…
“Tek başına”.
“Tek adam” geldi…
“Tek adam” gitti.
Not: “Nutuk” okuyalım…
“Tek Adam” kalabalığa karışsın.
MUSTAFA AFACAN