Bugünkü konumuz ülkemizde de çok sevilen dünyaya mal olmuş iki kadim oyun hakkında olsun istedim.
Tavla ve Satranç.
Satranç; bazı kesimler tarafından bir spor dalı olarak kabul edilen bir zekâ oyunudur. Dünyada her yıl turnuvası düzenlenen hatta dünyanın en iyi bilgisayarları ile dünya şampiyonlarının mücadelesine şahit olduğumuz bir oyundur. Basit bir takım ile herkesin oynayabileceği bir oyunken bizim halkımızda biraz elit bir oyun olarak görülür nedense?
Tavla ise tam halk oyunudur. Anadolu’nun her kahvehanesinde, her lokalinde bazen masadan bile kaldırılmaz. Okeye dört kişi çıkmazsa ikisi tavla oynar, üçüncü sineklik(*) yapar.
Yani satranç; enginar, brokoli ise tavla kuru fasulye, pilavıdır Türk halkının.
Peki, bu iki kadim oyun nasıl icat edildi? Ona bir bakalım.
Günümüzden 1400 yıl önce imparatorların savaşmaya ara verdiği bir dönemde Hint imparatorunun canı sıkılır ve ülkesinin bilim adamlarına komutanlarının barış zamanı savaş kabiliyetlerini kaybetmelerine engel olacak bir oyun icat etmelerini ister.
Uzun uğraşlardan sonra satranç tahtası imparatorun önüne konur ve oyun anlatılır. İmparator bir savaş meydanında olabilecek her hamlenin ustaca oyun tahtasına yansıtılmasından çok memnun kalır ve oyunu Pers imparatoruna yollar.
Bir satranç tahtası ile oyunun nasıl oynanacağına dair hiçbir açıklama olmadan sadece şu not yazılmıştır.
‘Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır.
İşte hayat budur.’
Çöz ve oyna.
Pers imparatoru döneminin en âlim veziri Buzur Mehir’i huzura çağırır ve ondan hem oyunu çözmesini hem de ondan daha iyi bir oyun icat etmesini ister. Eee tabi altta kalacak değil ya o da imparator sonuçta.
Vezir Buzur Mehir haftalarca uğraşarak oyunu çözer ve hem kendisi, hem imparator hem de tüm âlimler satranç oyunu karşısında hayranlık ve saygılarını saklayamazlar.
Koca savaş meydanı 64 kare 32 taş ile masa üstündedir. Hint imparatorunun dediği gibi Daha iyi bilenin, daha ileriyi görenin hayatta kazanacağı ortadadır.
Peki, hangi oyunla karşılık verilecektir Hint imparatoruna? Onun cevabı da hazırdır Buzur Mehirde.
On gün sonra Pers imparatorunun huzuruna çıkan vezir çıkartır tavlayı koyar masaya ve anlatır;
Tavlanın;
Dört köşesi dört mevsimi,
İçindeki karşılıklı 6’şar hane 12 ayı,
Pulların toplamı ayın 30 gününü,
Siyah ve beyaz pullar gece ve gündüzü,
Karşılıklı 12’şer hane günün 24 saatini simgeler.
Hint imparatoru tarafından satranç ile bir savaş meydanını masaya yatırılırken Pers imparatoru tarafından ise tavla ile mevsimiyle, ayıyla, günüyle, saati ile tüm zaman kavramı masaya yatırılmıştı.
Artık tavla Hint imparatoruna yollanabilirdi. Tabi ki bir not ile beraber;
‘Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır.
Ama biraz da şans gerekir, işte hayat budur.’
Hayatta ne kadar planlı, dikkatli, tedbirli olsak ta zarlar aleyhimize gelirse bazen yapacak bir şey kalmaz. Moral bozmadan oyuna devam etmekten başka çare yoktur.
Hayatta şansınız bol olsun.
(*) Sineklik: Okey veya kâğıt oyunlarında oyunda olmayıp yanda oyunu seyreden ve bedava çay kahve içerek seyircilik yapan kişi veya kişilere verilen ad.
Feza TİRYAKİ