ÇEKÜL Vakfı’nın çıkardığı “Yerel Kimlik” dergisinin 64’üncü sayısı yayımlandı, vakfın akademi koordinatörü Kibele Eren’in kaleme aldığı “Tarihi Kentler ve Turizm Beklentisi” başlıklı dosya muhakkak ki Kastamonu için de damıtarak okunması gerekli bir yazı…
Tarihi kentimizde turizm hedefliyoruz malum.
Yazının girişinde yer alan “Ülkemizde yerel yönetimler bir süredir sadece bir anıt binaya turistik işletme belgesi vererek veya farklı kültür varlıkları arasında bir gezi güzergâhı işaretlendirme çalışmasıyla turizmin kente gelmeyeceğini, başka kentlerde, hatta yurtdışında üretilen incelikten yoksun ürünlerle de yerelin, esnafın kalkınamayacağını biliyorlar. Daha uzun vadeli, kamu-yerel ve özel işbirlikleriyle stratejik planlar hazırlamanın yine bu aktörlerle planları hayata geçirmenin öneminin farkındalar” paragrafı ilimizdeki yerel yönetimleri işaret etmiyor…
Kastamonu’nun turizme dair “stratejik planı” yok, “laf ola, beri gele” içeriğinde sürgit toplantıları aşan “kamu-yerel-özel” işbirlikleri de yok.
“Turizmi geliştirme hedefiyle yola çıkan yerel yönetimin amacı kitlesel turizmin yıkıcı ve tüketici etkisi yerine yerelde kalkınmaya katkı sunmak; istihdamı, ziyaretçilerin ve hemşerilerin memnuniyetini artırmaksa yukarıda belirttiğimiz gibi kamu-yerel ve özel aktörlerle nasıl bir planlama yapmalıyız?” sorusunun cevabı ilerleyen satırlarda “Bölgenin ve kentin imajını turizm destinasyonu olarak yaratmak ve geliştirmek üzere bir turizm kurulu oluşturmalıyız” olarak veriliyor…
Kastamonu’nun “kitlesel turizm” mi yoksa “yerel kalkınma” peşinde mi olduğu henüz net değil ve “turizm kurulu” da yok zaten.
“Nasıl bir kurul?”…
“Kurulda mimarlık, şehir planlama, sanat tarihi, müzecilik, arşiv, mühendislik, eğitim, güzel sanatlar, turizm gibi farklı disiplinlerden uzmanları bir araya getirmeliyiz. Kurulun ilk işi kentin kuvvetli ve zayıf yönlerini objektif bir biçimde inceleyerek olumsuzlukların nasıl avantaja çevrileceğini planlamak olabilir. Bunun için kamu (valilik, bakanlık, üniversiteler), özel (iş insanları), yerel (ticaret odaları, esnaf odaları ve STK’lar) arasında çalıştaylar, arama toplantıları yapılabilir. Söz konusu veriler ışığında yerel yönetimin altyapı çalışmalarını doğal, tarihi, kültürel zenginlikleri en iyi şekilde korumak ve özellikle ziyaretçilerin kente giriş yaptıkları güzergâhlardan başlayacak şekilde tasarlaması ve yönetmesi bu aşamada önem taşıyor. Yine bu aşamada kentlinin ve ziyaretçilerin faydalanabileceği etkinlik alanlarının -tiyatrolar, parklar, spor alanları, müzeler, konferans merkezleri, karavan alanları gibi- gözden geçirilmesi, oluşturulması, hazırlanması gerekebilir.”
“Eğitim ve tanıtım planlaması” ihtiyacının altı çizilmiş, “İl/ilçe milli eğitim müdürlüğü, üniversiteler ve çeşitli STK’lar aracılığıyla kentlinin doğal ve kültürel mirasını sahiplenmesi için farkındalık seferberliği düzenlenebilir. Özel sektörün ihtiyacı olan iş gücünün karşılanması amacıyla yerel yönetimler ve özel sektör işbirliğinde turizme yönelik meslek ve beceri kazandırma kursları düzenlenebilir. Yerelin özgün değerlerini öne çıkaran turistik ürünlerin çeşitlendirilmesi amacıyla üniversiteler ve STK’larla işbirliği yapılabilir. Tanıtım anlamında yerele ait hikâyeler çağdaş tanıtım anlayışına hizmet edecek şekilde gündeme getirilmeli, böylelikle yerel değerler tanınmış, bilinen bir ürün haline dönüştürülmeli. İçinde yaşadığımız dijital dünyada ulusal ve uluslararası tanıtım için gerekli tüm platformlar kullanılabilir”…
Nice zamandır unutulan “ayrıntılar” ilimizde.
“Kültürel mirası” kim yaşatır?…
“Son olarak somut olmayan kültürel mirası yaşatan kişileri; kadınlar, gençler ve engelliler başta olmak üzere herkesi kapsayacak planların turizmin gelişimi ve geçim kaynaklarını iyileştirmenin en iyi yolu olduğunu unutmadan bu grupların da karar alma yetkilerinin güçlendirilmesini teşvik etmek gerekiyor.”
Kibele Eren’in yazısı ilimiz namına “yol gösterici”…
“Yerel Kimlik” dergisinin her sayısını kentçe hatmedebilsek keşke.