Ülke futbolumuzun yazılı olmayan kuralına göre flaş bir maç öncesi ya da sonrası futbolcuların zırvalaması gayet normaldir…
İskenderun maçı bu kapsama girdiği için tabelayı öpüp başımıza koymamız gerekiyor.
Beraberlik yahut mağlubiyetle karşı karşıya kalmadığımız için ne kadar dua biliyorsak okumamız lazım hatta…
Adı profesyonel ama kendisi zır amatör futbolumuzun cilvesi bu çünkü.
Şükretmemiz lazım ayrıca, karın çamurun içinde nerdeyse çeyrek gün süren zorlu kupa mücadelesinin ardından fikstürün olur da ancak bu kadar “lokum” denk gitmesine…
Ölçüp biçsen bu kadar rast gitmez.
Dahası, hafta sonu maçları itibarıyla yükselme potasındaki rakiplerimizin söz birliği etmişçesine puan kaybetmelerine ne demeli peki?…
Olunur da Allah’ın sevgili kulu takım ancak bu kadar olunur heralde?
Kötü futbol oynarken kazanmak önemli bir iş muhakkak, kadrodaki 3 pivot santrfordan yoksun sahaya çıkıp da 2 golle soyunma odasına dönmek ise apayrı bir iş…
Bu kadar hücum gücü eksikliğine bi de, sezon başında formanın sahibi iki kanat oyuncusunun ilk 11’de olmadığını da ilave etmek gerekiyor sanırım.
Devam edeyim mi handikaplara?…
Stoperlerden biri yoktu, “Santrfor arkası” olarak büyük beklentiyle alınan hücumcumuz da yine “bencht”eydi.
Hal böyle olunca, ilk dakikalarda gelen sağ Salim golden sonra ikinci pozisyona taa 57’nci dakikada girmeyi, bir elin parmağını bulacak kadar bile korner atışı kullanamamayı, topu topu iki elin parmağı kadar şuttan ancak bir kaçının çerçeveyi tutmasını filan dert edecek halim yok anlayacağınız üzere…
Rakibin korneri yok, gol pozisyonu yok, ola ola 2 şutundan çerçeveyi tutan 1 şutu var.
Netice itibarıyla süper top oynayıp 10 gollü galibiyet alsak da federasyonun vereceği puan yevmiyesi buydu…
Taraftarın maç sonu alkış turu da gayet şık oldu.
Alkış turu demişken, bi ara orkestra şefi kimliğine bürünen Belediye Başkanı Babaş’ı harbiden tebrik etmem gerekiyor…
Hiç çaktırmadan kaş, göz, işaret parmağı ile taraftar korosunu öyle bir süper yönetti ki, alkıştan herkesin payını almasını sağladı.