Kastamonu Gazeteciler Cemiyeti başkanlık görevini Mustafa Balcı’ya devreden Erkan Yılmaz, genel kurulda yaptığı konuşmada basının sorunlarına dikkat çekti.
Mesleğin sorunlarını ve gelinen süreç hakkında Erkan Yılmaz şunları ifade etti:
“Yazılı basın açısından tehdit olarak görülen internet haberciliği, bir yasası olmamasından kaynaklı denetimden uzak yayın hayatını sürdürmektedir. Bu durum hem yazılı basın, hem de internet haberciliğini hakkıyla yerine getirenler açısından büyük bir sorun teşkil etmektedir. Dijital ortamda yayıncılık ve yazılı basına etkisi konusunda bakış açım şudur;
Burada tartışmanı özü; bu mesleğin görsel, işitsel, yazılı veya dijital ortamda yapılıyor olması değildir. Bu işin kabuğudur. Bizim yaptığımız iş gazeteciliktir, kamu yararını gerektiren bir iştir, sorgulamayı gerektiren bir iştir, özünde muhalif olmayı gerektiren bir iştir. Ama bugün biz kirpi mesafesini koruyamayan, hayatiyet alanlarımıza siyasetin, hayatiyet alanlarımıza ticaretin ve mahalli idarelerin müdahale ettiği bir sektör haline geldik. Diğer taraftan yazdıklarından değil, yazmadıklarından para kazananların gününü gün ettiği bir meslek haline geldik. Bizim asıl bu problemi çözmemiz lazım. Bu problemi çözemezsek ister yazılı ortam da yapalım, ister dijital ortam da yapalım gideceğimiz bir yer yoktur arkadaşlar…
Biz eskiden şehirlerimizin haklarını savunurduk. Kastamonu’nun tünelini, evet Ilgaz’ı biz deldik arkadaşlar. Evet makineler deldi, fakat Kastamonu basınının gayretleriyle oldu. Ilgaz Tüneli, Kastamonulu basın mensuplarının ısrarlı takip ve yayınları sonucu hayata geçmiştir.
Gazetelerimizin sadece müzede görüldüğü döneme inşallah ömrüm yetmez. Radyolar başladığında gazeteler biter dendi olmadı, televizyonlar çıktığında gazeteler biter dendiğinde bitmedi, şu anda karşımıza internet haberciliği çıktı yine gazetelere bir şey olmayacaktır, inancım bu yöndedir. İnternet haberciliği ve gazeteciliğe olan güven kaybından kaynaklı traj sıkıntısı da bir başka sorundur. Arkadaşlar bir zamanlar 1 milyonun üzerinde trajı olan Hürriyet 85 binlere, 250 bin trajı olan Milliyet 26 binlere kadar gerilemiş durumdadır. Traj kaybını, sadece internet haberciliğinden kaynaklı bir sorun olarak görmüyorum, çünkü Avrupa bunu dengelemeyi başarmış. Bizdeki asıl sorun Basın Etiğidir… Bu noktada daha çok yol almamız gerektiğini düşünüyorum. Gazete ile okur arasındaki güven kaybında 11 şiddetinde deprem var. Mesleğimiz de önceliğimiz meslek ahlakı ve güvenli haber olmalıdır. Evet, azalırız, yıpranırız, hırpalanırız ancak yazılı basın devam edecektir, buna inanıyorum.
Özellikle gazetelerimiz günümüzde çok ağır şartlarda yayın hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Asgari ücretli bir fikir işçisinin işverene olan maliyeti, gazete baskı kalıbının maliyeti, gazete baskı boyasının maliyetinde yüzde 50’lere varan artış görülmüştür. Kağıt fiyatlarındaki artış ise yüzde 140’a ulaşmıştır. Bunun karşılığında gelirler de ciddi oranda düşüş vardır. Şüphesiz bu durum karşısında gazetelerimiz ekonomik açıdan çok zayıflamış, bu da çalışanları etkilemiştir.
Günümüzde “kağıt sorunu” gerçekten büyük bir problem arkadaşlar. Hepimiz bundan şikayet ediyoruz, yakınıyoruz. Ancak nedense bunların başımıza gelmemesi için de geçmişten nedense ders almıyoruz! Bu ülkenin kurucuları, Cumhuriyet’in kurulduğu andan itibaren Türkiye’nin gereksinimi olan, ihtiyacı olan şeylere önem vermişler. O yokluklar, o çaresizlikler içerisinde bir takım fabrikalar kurmuşlar. Türkiye Kağıt Fabrikası’nın ilk kuruluşu 1934 yılına dayanır. İzmit Kağıt Fabrikası, Atatürk sağ iken kurulmuştur. O gün bu fabrikadan ilk çıkan gazete kağıt bobinleri sanki bir hazine gibi arabalara yüklenmiş, İzmit’te dolaştırılmış ve alkışlanmıştır. Daha sonra Türkiye’nin birçok bölgesinde kağıt fabrikaları kuruldu. Kağıt aslında stratejik bir maddedir. Nedir stratejik olan; şayet kendi merminizi imal etmezseniz başkaları vermediği sürece savaşma gücünüz kalmaz. Demir, çelik stratejik maddedir ancak kağıtta stratejik maddedir. Çünkü, eğer size iyi ilişkileriniz olmayan ülkeler kağıt vermezse nesillerinizi okutamazsınız! Okuma yazmayı bile beceremezsiniz, kitap dahi okutamazsınız. O nedenle Atatürk bu fabrikanın kuruluşu sırasında -selüloz bir medeniyet hamurudur- demiştir. Sonra ne olmuştur, işte geçtiğimiz yıllarda kağıt fabrikalarımızın nasıl kapandığını hep birlikte gördük. Allah’tan İzmit Kağıt Fabrikası Müze haline getirildiğinden dolayı arazisi kurtarılmıştır. Örneğin Giresun Kağıt Fabrikası 5 Milyon TL’ye özelleştirilmiştir. Sonra bu kağıt fabrikasını alan kişi yalnızca hurda makineleri 11 Milyon TL’ye satmıştır. Daha sonra da burası TOKİ’ye 68 Milyon TL’ye satılmıştır. Çaycuma Kağıt Fabrikası karton fabrikası olmuştur. Taşköprü Kağıt Fabrikası ise özelleştirilmiştir ve akıbeti gözler önündedir. Şimdi biz hem kendi öz kaynaklarımızı sıfırlayacağız, sonra da dış güçlere kızacağız. Böyle sistem olmaz arkadaşlar… Türkiye bağımsız olmak istiyorsa sanayi de millileşmediği taktirde asla egemenliğini koruyamaz.
Bizim bu mesleğimiz hakikaten zor bir meslektir. Öyle herkesin soyunmaması gereken bir meslektir. Baba yiğitlik ister, düz durmayanların, yalpayanların, menfaati için mesleğini satanların bu meslekte kesinlikle yeri yoktur, hatta bu ülkede de yeri olmaması gerekir. Ve bu mesleği gerçek anlamda yapanların da korkmaması gerekir. Bizim İstiklal Marşımız nasıl başlıyor; ‘Korkma’ diyor, sana korkma diyor. Ve devam ediyor; Korkma, Sönmez Bu Şafaklarda… Sönmeden Yurdumun Üstünde Tüten En Son Ocak… Ne diyor, eğer tüten tek bir ocak kalmışsa senin korkmana gerek yok, o bir tek ocaktan biz diriliriz. Onun için değerli meslektaşlarım; bu zorlu mesleği icra ederken; Susmayın, Korkmayın…”