“Suya versün bâğban gülzârı zahmet çekmesün,
Bir gül âçılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su.”
Ne zaman suyun adı geçse, Fuzûli’nin meşhur Su Kasidesi aklıma gelir. Yukarıya aldığım beyitte; bahçıvan, gül bahçesini suya versin, yani boşuna uğraşmasın; bin gül bahçesine su verse, senin yüzün gibi bir gül açılmaz, diyor.
Divan Edebiyatı’ndan bir beyitle yazıya girdim. Çocukları bir işe teşvik amacıyla “düğününde kalburla su taşırım.” derdi büyüklerimiz. Kalburla su nasıl taşınır, kavramaya çalışırdık. Sonradan anladık ki, basit işler için bizi teşvik etmişler.
Büyükler, küçüklerin getirdiği suyu içtikten sonra,“su gibi azîz ol“ der. Veya “su gibi ömrün uzun olsun” diye dua eder. Bazen “düğünün degüzün olsun” diye uzatırlar.Bizim düğünler genellikle güzün olur. Yeni ürünler ambara konur, fazlası satılır; insanlar hem maddî, hem de iş yükü bakımından biraz rahatlar. Şimdi gelenekler yavaş yavaş değişiyor.
Su konusu herkesin gündeminde. Birleşmiş Milletler kararı gereği, 1993’den beri, her yıl22 Mart’ta Dünya Su Günü kutlanıyor. Şimdi biz de ilk kezSu Şûrası düzenliyoruz. İsabetli bir karar, suyun değerini anlamaya başladık.
Canlılar için hava, su ve toprak temel şart. Nefes alıp veriyoruz; havaya, oksijene ihtiyaç var .Ekiyoruz, biçiyoruz; besinlerin tamamı toprakta üretiliyor. Suyu hem içiyoruz, hem de diğer alanlarda kullanıyoruz.
Eski çağlarda, medeniyetler verimli topraklarda kurulmuş. Mısır’da Nil, Mezopotamya’da Dicle ile Fırat. Balkanlarda Tuna gibi nehirler ve bunların suladığı geniş ovalar. Kızılırmak, Sakarya ve Ege’deki nehirleri de unutmayalım. Zira Anadolu’daki uygarlıklar bu ırmakların çevresinde oluşmuş.
Devletlergıda, su ve enerji gibi üç ana ihtiyacı gidermek zorunda. Dünya nüfusu sekiz milyar. Bu kadar çok insana yetecek yiyecek, enerji ve su lazım. Ne yazık ki durum aksini gösteriyor, üstelik nüfus hızla artıyor.Sular kirleniyor, içecek sular azalıyor. Erozyonla topraklar kayboluyor. Havamız da kirleniyor.
O kadar çok yanlışvar ki, insan kendi ayağına balta vuruyor, adeta kendi ipini çekiyor. İklim değişikliği kaçınılmaz. Sıcaklık ve kirlenme nedeniyle dünya yaşanamayacak bir duruma geliyor. Belki de kıyamet denilen olay böyle gerçekleşecek. Bilim insanlarının uyarısına dikkat edilmiyor.
Dilimizde, suyla ilgili çok fazla atasözü ve deyim var. Bir konuyu uzun uzun anlatmak yerine, bir deyimle ifade etmek daha hoş olur.Su ile ilgili bazı sözler saptamaya çalıştım: Suyu baştan kesmek, su akarken testiyi doldurmak, su testisi su yolunda kırılır, suyu getiren de bir testiyi kıran da, taşıma su ile değirmen dönmez, kırk dereden su getirmek, dümen suyuna gitmek, üstüne bir bardak soğuk su içmek, ekmek elden su gölden, su koyuvermek, suya düşmek, suyu ısınmak, suyu çıkmak, suyuna tirit, suyu bulandırmak, suya sabuna dokunmamak, sudan çıkmış balığa dönmek, su dökmek, dümen suyunda gitmek, başından kaynar su dökülmek, suyun durgun akanından insanın yere bakanından kork, taşıma su ile değirmen dönmez, su gelince teyemmüm bozulur, su içerken yılana dokunulmaz, su küçüğün söz büyüğün, su uyur düşman uyumaz, akan su kir tutmaz, sular seller gibi. Bu listeyi uzatmak, hayatın akışına göre örneklendirmek mümkün.
Uluslar arası ilişkilerde su kelimesi çok kullanılır. Herhangi bir bölgede, söz gelimi Doğu Akdeniz veya Ege’de siyasal gerilim artınca, sular ısınmaya başladı diyoruz. Yani savaş yaklaşıyor. Bugünlerde Rusya-Ukrayna gerilimi nedeniyle Karadeniz’de de sular ısınıyor. Kuzey yarım kürede ve özellikle çevremizde yaz, her açıdan sıcak geçecek sanrım.
Suya sabuna dokunmamak sözünü hiç sevmem. Bu, tarafsız kalmak değildir. Ortada bir sorun varsa, kaçamak davranmak yerine, haklıdan ve doğrudan yana taraf olmak gerekir. Suyu getiren de, testiyi kıran da bir dediğimizde liyakat ve emek ortadan kalkar, haksızlığın önü açılmış olur.
Akarsu pislik tutmaz sözü doğru bir ifade değil. Günümüz ortamında sularımız kirleniyor. Özellikle açıktan akan sular çok tehlikeli, asla içilmemeli. Çocukluğumuzun geçtiği kırlardaki güzel pınarlar bugün yok. İnsanlar çevredeki su kaynaklarını öylesine kirletiyor ki, hayvanlar bile su içmiyor oluklardan. Hele çeşme başları iğrenç.
Alternatif enerji kaynakları çoğalıyor. Rüzgâr ve güneşe dayalı yenilenebilir enerji teknolojileri hızla gelişiyor. Yakın zamanda petrol, doğalgaz ve kömürden üretilen enerjiye gereksinim azalacak. Ancak suya olan ihtiyaç çok artacak. Dünyada içilebilir suların oranı çok düşük. Küresel ısınma su kaynaklarını azaltıyor. Önümüzdeki yıllarda, bazı bölgelerde su savaşlarını göreceğiz. Özellikle Dicle ve Fırat gibi sınır aşan sular,Suriye ve Irak’la ilişkilerimizde daima gündeme gelmiştir. Fırat ve Dicle üzerindeki barajlar rahatsızlık yaratmıştır.
Türkiye su bakımından orta halli bir ülke. Mevcut kaynaklarımızı akılcı kullanmalı, vahşi sulama yöntemlerini terk etmeliyiz. Yer altı sularımızın azaldığı, Konya ovasındaki obruklardan anlaşılıyor. Suyun kıt olduğu bölgelerde mısır, pancar gibi suya çok ihtiyaç duyan bitkileri ekmemek gerekiyor.
Kastamonu özeline geldiğimizde durum hiç iyi değil. Öncelikle merkez ve ilçelerin atık su sorunu çözülmeli. Sahildekiler denize, diğerleri çaylara akıyor. Şehirlerin modernliği ölçülürken parklar, meydanlar kadar atık suların durumu ve çevreye duyarlık da hesaba katılmalı. Her türlü kirlilik sularımızı etkiliyor.
İlimizin suya ihtiyacı var. Karaçomak dışındakilerin neredeyse tamamı sulama amaçlı barajlar. Şimdi Kırık barajı yapılıyor, şehrin su ihtiyacını uzun yıllar karşılar.Daha önce burada yazdım, cevap veren olmadı. Ilgaz dağındaki özel veya kamu binalarının atık suları, baraj havzası için bir tehlike yaratıyor mu? Özellikle Aşağı Tüfekçi köyünden geçen ve yerel adı Karanlık Dere olan çay. Çevre Bakanlığı, DSİ, Kastamonu Belediyesi, Sağlık Müdürlüğü bu konuda bir ön araştırma yaptı mı? Vatandaş olarak öğrenmek istiyorum.
Düğünler için bir şey diyemem ama ömrünüz su gibi uzun olsun.
MUSTAFA ESKİ