AK Parti Milletvekili Hakkı Köylü, mahalle ve köy muhtarlarıyla Öğretmenevi’nde düzenlenen kahvaltılı toplantıda bir araya geldi ve 16 Nisan’daki referandum ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Toplantıya Belediye Başkanı Tahsin Babaş, AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ahmet Namlı, İGM Üyesi Mehmet Ataş, Ziraat Odası Başkanı ve İGM Üyesi Mehmet Butur da katıldı.
Hoşgeldiniz konuşması yapan Ahmet Namlı’nın ardından konuşan Hakkı Köylü, “16 Nisan’da bir anayasa referandumu var. TBMM’de iki parti olan AK Parti ve MHP’nin birlikte karar verdiği, birlikte kaleme aldığı ve birlikte komisyanlardan geçirdiği daha sonra da mecliste birlikte oyladığı iki partinin oylarıyla kabul edilen bir anayasa değişikiliği kanunu şu anda da huzurlarınızda. Burada iki husus var; bir kısmı hayır, bir kısmı evet diyor. Biz evet diyenlerdeniz. Hatta bana Tosya’da basın mensupları şunu sordular, Tosya’dan ne bekliyorsunuz, yüzde 60 olur mu? Ben dedim ki Tosya’da yüzde 85’den aşağısı kayıp demektir. Peki siz de buna evet diyor musunuz ve bir başkasına yönlendiriyor musunuz? Televizyonda bir iki çıktı ya Mehmet kardeşim ben evet diyorum, sana gönderiyorum sen de evet diyormusun diye. Dedim ki bu soruyu bana sormak çok ayıp birşey, kanun tasarısı teklifinin altında imzası olan TBMM’de evet oyu kullanan adamlara da bu sorular sorulmaz. Bu yakışıksız da birşeydir ve ben sana gönderiyorum, sen bana gönderiyor musun şeklindeki davranışlar etik değil, doğru da birşey değil.
Bunlar yaşanınca Genel Merkez, milletvekilleri böyle birşeylere de girmesinler dedi. Şarkıcılar, artistler, sanatçılar gruplar kendi aralarında böyle birşey yapabilir ama Milletvekillerine ben evet diyorum, sen de evet diyormusun diye sorması çok gereksiz de birşey” dedi.
Konuşmasını, “Anayasa’da değiştirilecek 18 maddenin bazısı teknik, bazıları düzenleme maddesi, bazıları da uyarlama maddesi, bunlara fazla girmeden birkaç tanesi ile kamuoyunda tartışılan birkaç madde ile ilgili de bilgi vermek istiyorum” diye konuşmasını sürdüren Köylü, şöyle dedi:
“Şimdi dünyada çeşitli rejimler var, bunların bir kısmı demokratik rejimler, bir kısmı da teotratik, despotik ne sayarsanız sayın, yani demokrasi ile ilgisi olmayan rejimler. Adı cumhuriyet olan rejimlerin hepsinin demokrasi ile ilgisi yok. Bizim rejimimiz cumhuriyet; bunda sorun yok. Ama sadece adının cumhuriyet olması onun demokratik bir rejim olduğu manasına da gelmez. Suriye’deki rejimin adı neydi, cumhuriyet… Libya’daki, Irak’taki rejimin adı neydi, cumhuriyet… Rusya’daki rejimin adı neydi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği diye geçiyordu eskiden. Bunun gibi daha adında cumhuriyet olan bir çok rejim var. Ama bunların adının cumhuriyet olmasından başka cumhuriyetle ve demokrasi ile hiç bir alakası yok. Adı cumhuriyet olmadığı halde demokrasi ile yönetilen ülkeler var. İngiltere’nin adı ne krallık, Hollanda, Belçika, Danimarka, Norveç, İspanya vs.kırallık. Yani dünyada özellikle de Avrupa’da adı krallık olan ama demokratik olan ülkeler var. Şu halde bizim rejimimizin adı cumhuriyettir, krallık değildir. Ama diğer saydıklarım gibi teotratik cumuriyet değildir, demokratik bir cumhuriyettir. Bizde yönetim sistemi bize mahsus bir parlementer sistem. Avrupa’nın çok ülkesinde parlementer sistem var, başkanlık var, yarı başkanlık var, dünyanın başka terlerinde de böyle. Şimdi parlementer sistem yasama, yürütme, yargı şeklinde oluyor. Bakın şimdi itirazlar nereden geliyor? Tek kişinin elinde tüm yetkiler toplanacak, parlementer sistem ortadan kalkacak, padişahlık gelecek… Şu andaki sistemimizde yasama yürütme devamlı kalır, buna kimse itiraz edemez, çünkü hükümet parlementoda çoğunluğu sağlayan partilerden kurulmaktadır. Peki çoğunluğu sağlayan partili hükümeti bu parlemontoya söz geçirebilir mi, elbette ki geçirir. Bu hükümetin istemediği hiç bir kanun meclisten geçmez. Hükümetin istemediği hiç bir kararı meclis alamaz, nedeni de mecliste çoğunluğu vardır. Hükümet ne istiyorsa o olur, eğer çoğunluk partili bir hükümet yoksa o zamanda zaten kargaşa çıkıyor. Bunu 7 Haziran’dan sonra da gördük. Bir hükümet, koaliasyonda kurulamadı, koaliasyon olduğu zamanda bir sürü kargaşanın çıktığını da hepimiz gördük.
Bu sistemin değişmesinin ana sebeplerinden birisi koaliasyonlarla, hükümet krizleriyle memleketi oyalamamak, istikrarı damuhafaza etmek içindir. İtalya bu işle başa çıkamadı, bir değişiklik yaptı, dedi ki yüzde 40 oy alan parti ne pahasına olursa olsun iktidar olur. Koaliasyon yok, koaliasyonlardan bıktığı için baktı ki olmayacak böyle bir karar aldı, böyle bir kanun çıkardı. Bizde böyle birşey yok, zaten de olmazdı”
“Şu andaki sistemimizde cumhurbaşkanı tek başına imzasıyla verdiği hiçbir karar yargı denetimine tabii değildir” diye konuşmasını sürdüren HakkıKöylü, “Ne Anayasa Mahkemesine gidebilirsiniz, ne idari yargı mercine gidebilirsiniz. Yeni gelecek sistemde Cumhurbaşkanının imzası olduğu her karar yargı denetimine tabii tutulacak. Cumhurbaşkanının rahatlığı serbestliği açısından şu anki sistem mi iyidir, yoksa gelecek olan sistem mi iyidir? Gelecek olan sistem cumhurbaşkanının elini ayağını bağlıyor. Cumhurbaşkanı şu anda sadece vatana ihanetten yargılanabilir. Meclisin belli bir çoğunluğunun oyuyla hakkında soruşturma açılır ve Anayasa Mahkemesi’nde yargılanabilir, ama sadece vatana ihanetten yargılanabilir. Bunun dışında hiçbir suçtan yargılanamaz. Bugün böyle peki yarın yeni gelecek düzende cumhurbaşkanı işlediği bütün suçlardan dolayı sorgulanabilecektir, yargılanabilecektir.”
Köylü, gensoru konusuna da değinerek şöyle konuştu:
“Gensoru demek verdiği güvenoyunu geri almak demektir yani bakan gensoru sonucunda düşürülür. Bugünkü sistemde hiçbir bakan gensoru ile düşürülemez çünkü mecliste hükümetin çoğunluğu vardır. İktidar partisi çoğunluk partisi olduğu için bakanlar gensoru ile düşürülemez sadece mecliste konuşmaları sağlanır, konuşulur ve giderler. Dolayısıyla bu gensoru bugüne kadar hiçbir işe yaramamıştır.
25 yaş ile 18 yaşa arasında şu fark var, 25 yaşındaki genç tahsilini tamamlamıştır, aday olabilecek durumdadır. Seçilme yaşı 18’e indirilmiş olmasa bile 18 yaşındaki hiç kimse milletvekilliğine aday olmaz, olamaz, daha okulunu bitirmemiştir. Mesela bizim partimize bakarsak üniversite mezunu olmayan kimse yoktur. Dolayısıyla üniversite bitirmeyen bir adam milletvekilliğine seçilemez. Üniversiteyi bitirmesi için de en azından 21-22 yaşını bitirmiş olması lazımdı.”
Köylü konuşmasını şöyle noktaladı:
“Milletvekili sayısının 600’e çıkarılması eleştiriliyor. Nüfus 60 milyonlarda iken 1995 senesinde CHP ve Doğruyol Partisi 450 milletvekilinden sayısı 550’e çıkardı. Kimse itiraz etmedi. 1980 öncesinde ise milletvekili 600’dü. Almanya’da 900’den fazla, İngiltere’de bin 200, Fransa’da 700’den fazla. Nüfusu bizimle yanı olan ülkelerin milletvekili sayısı Türkiye’den fazla. Nüfus arttıkça milletvekili sayısı artmalı. Kastamonu’da 4 milletvekili olsa daha mı kötü olur. Hatta milletvekili sayısı 5 olsa daha mı kötü olur? İnsanlarımız vekili bulur, derdini anlatır. Sorunlarla daha iyi ilgilenilebilir. Meclisteki çalışmalara da daha iyi katkı sağlanır.
Kılıçdaroğlu dedi ki: otobüsü 2 şoför, uçağı 2 pilot kullanıyor. 80 milyonluk Türkiye’yi nasıl bir kişi idare eder dedi… Başta bir kişi var, ama tek başına idare etmiyor. Etrafında çok sayıda yardımcı var. Otobüsü birkişi kullanıyor. Kullanan yorulunca öteki otobüsü kullanıyor. O şekilde düşünecek olursak Kastamonu’ya 3 tane Vali atanması gerekir. İstanbul’da 20 vali olması gerekir. Cide’de 2 Kaymakam, Tosya’da 3 Kaymakam olmalı.
Şu anki sistemimiz, sistem falan değil. Sayın Cumhurbaşkanımız bürokrasinin kendi işini yapmasını söylüyor. Vatandaş milletvekiline gelmek zorunda kalmayacak. İşini iyi yapan adam liyakatlı adamdır. Liyakatli adamın da iyi yere gelebilmesi lazım. Başkalarının hatırıyla birileri bir yerlere gelmemeli. Taşlar tam yerine oturuncaya kadar 15-20 sene geçer ve biz bu işi belki 20 sene sonra çözeriz. Bu sistemin en büyük özelliğinden birisi işlerin daha süratli gidecek olması.”