Türk futbolunun alt yapısı ile ünlü kulübü Altınordu FK’nın başkanı Seyit Mehmet Özkan, TV366’da Yılmaz Acar Davut ve Serkan Horuz’un sorularını yanıtladı.
Altyapıyı öz kaynak olarak niteleyen Seyit Mehmet Özkan, sporda dernek modelini çağdışı olarak tanımlarken, sistem probleminin yaşandığını, borçlardan dolayı iflas eden takımların yerine bir başka isimle aynı düşüncenin geldiğini ve yine sonucun değişmediğini söyledi.
Altınordu’yu satın almadan önce Kastamonuspor’un da seçenekleri arasında olduğunu söyleyen Seyit Mehmet Özkan, taraftar baskısının olmayacağı bir kulübü tercih ettiğini aktarırken, Kastamonuspor başkanına da gençlerle devam edilen süreçte deneyimlerini ve önerilerini aktardı.
Kastamonu’yu ve Hasan Doğan’ı anlatarak açıklamalarına başlayan Seyit Mehmet Özkan, “Ben Batı Karadeniz’i çok severim, 3 defa gezdim. Kastamonu’yu çok severim. Azdavay’ı ve kanyonları falan gezdik. O bölgenin hikayelerini seviyorum. Kastamonu’nun Milli Mücadele’de çok önemli bir yeri var, yiğit insanların memleketi. Küre dağlarına bayılırım. Görmeyenler için gerçekten görülmesi gereken bir bölge. Kastamonulular güzel bir coğrafyada yaşıyor. Hasan Doğan çok kıymetli bir spor insanı, çok yakın dostumdu. Kısa süren birlikteliğimiz oldu ama çok değer verdiğim birisiydi. Eğer yaşasaydı Türk futboluna öz kaynak sistemiyle ilgili çok önemli atılımlar, yeniden yapılanmalar, reformlar yapacak çok önemli birisiydi. Allah onu daha çok seviyormuş ona cennette yer verdi. Hasan Doğan gerçekten çok sıra dışı bir liderdi” ifadelerini kullandı.
Altınordu’yu almadan önce Kastamonuspor ile ilgilendiğini de söyleyen Özkan, bu konuda ise şunları söyledi:
“Eski kulübümde Salih Uçan’ın Fenerbahçe’ye satışından sonra aramızda bir anlaşmazlık oldu. Gelirin yarısını akademiye vermeleri gerekiyordu vermediler. Ben de ceketi alırım çıkarım dedim, ihtimal vermediler, yatırımımı orada bıraktım. Biz eli iş tutan aklı çalışan insanlarız. Eli iş tutan adamın hiçbir şeyden korkmaması lazım. Eli iş tutan adam her yerde başı dik yaşar. Sonra kulüp aramaya başladım. Kulüp aramaya başladığım süreçte 3-5 kulüple görüştüm. Tepecik, Bergama, Isparta kulüpleri vardı. Kastamonuspor için de o zaman sözler olmuştu ama olmadı onlar. İçinde kent ismi olmayan, taraftar baskısı olmayan bir kulüp istiyordum. Allah da bize Altınordu’yu nasip etti.”
Kastamonuspor başkanına da bazı önerilerde bulunan Özkan, “Başkanımıza başarılar diliyorum. Bu takımı daimi kampa almasını öneriyorum, evlere falan bırakmasın. Kastamonu dışında bir yerde de kampa alabilir. Bu çocuklar sadece futbol yaşayacak. Haftanın 7 günü futbol koklayacak. Futbol, futbol, futbol… Antrenör de eğer pedagojik bilgiye sahipse, genç insanın davranışlarından anlayan, empati kurabilen, genç insana hata yapma toleransı gösterebilme olgunluğuna erişmiş bir antrenörse, hataları başkalarına atmayan kendi üstüne alan bir antrenörse eğer o takım yaşar. İyi beslemek önemli” dedi.
Türk futbolunun çağdışı olarak tanımladığı dernek organizasyonundan kurtulması gerektiğini de söyleyen Özkan, “Dernek organizasyonu çok kötü, dernekçilik artık çağdışı kalmıştır. Avrupa’da Barcelona falan dernek sisteminde ama orada ideal bir kurum kültürü var. Bizim burada adam kulübü borçlu bırakıyor, sen diyorsun ki kimse almaz diyorsun derken birisi gelip alıyor kulübü. Sonra o alan biraz daha fazla borçlandırıyor. Sonra başkası yine alıyor. Kulüpleri borçlandıran bu yapının, mutlaka bir hesabının sorulması lazım. Koskoca yüz yıllık kurumları tehlikeye atmak, şehirlerin isimleriyle özdeşleşen kurumları batık demek hiç iyi bir şey değil” diye konuştu.
Futbolcunun maç oynadıkça yetişeceğini de söyleyen Seyit Mehmet Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir futbolcu oynaya oynaya yetişiyor. Bizim insanımız maalesef çok aceleci. Çocukla biz profesyonel sözleşme imzalıyoruz. Sözleşme, üniversiteden mezun olunmuş gibi düşünülsün. Profesyonel sözleşme imzaladığımız çocuklara aslında şunu diyoruz: ‘Sen, eğitimini tamamladın, artık yavaş yavaş yarışmacı düzeyde iyi şeyler yapmak üzere bir yeteneğini koydun. Şimdi olacaksın.’ Sözleşme imzalayınca oldu sanılıyor, bu sefer çocuğun çevresi ‘Sen 3 büyüklerde oynarsın, Avrupa’da oynarsın’ diyorlar. Ama bu iş o kadar zor ki… Bu meslek 90 dakikaya sıkıştırılmış bir meslek. Normal iş hayatında insanlar haftada 5-6 gün, günde 9 saat çalışıyoruz. Yaptığımız hatayı ertesi gün telafi edebiliriz. Ama futbol öyle değil. İstediğin kadar iyi antrenman yap mental olarak en ufak durumda performansın etkilenir.
Bizim birinci sloganımız ‘İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu.’ İyi birey olmak için önce kendini tanıman lazım, kendinle barışık olman lazım. Aynaya baktığından kendinden kesme alman lazım, ne haber demen lazım kendine. Kendisiyle barışık olmayan başkasıyla nasıl barışık olur? İyi vatandaş o kadar geniş bir kavram ki… İyi vatandaş da toplumla barışık olan bireydir, topluma az ya da çok katkıda bulunan insandır. Bizim çocuklarımız akademide odalarda kalıyor, odalarını kendileri temizliyor. Yemekhanede çalışanlarımıza ‘Ellerinize sağlık’ demeyi bilecekler. Selam vermeden gündelik işlerini yapınca hayvandan ne farkı kalır insanın? İnsan konuşa konuşa kendini ifade eder. Şehir çocuğu etin nereden geldiğini, yumurtanın nereden geldiğini bilmiyor; bilmesi için de böyle bir çalışma yaptık. Tavuğu görmemiş, sadece resimlerde görmüş şehir çocukları var. Tavuklarımız var çocuklar yem atıyor, büyükbaş hayvanlarımız, keçilerimiz var… Günde 80 litre süt alıyoruz, muhallebimizi keşkülümüzü kendimiz yapıyoruz. Organik tarım alanımız var domatesi, biberi, kavunu kendimiz yetiştiriyoruz. Domatesin çiçeğinin ne renk olduğunu, kirazın çiçeğinin rengini öğreniyor çocuklar. İnsanın sahada başarılı olması için farkındalığının gelişmiş olması lazım. Biz 20 yaşındaki bir çocuktan, sahada 40 yaşındaki bir iş adamının olgunluğunu bekliyoruz.”