Lafın “tarım lisesi” mevzusundan başlayıp buralara varacağını tahmin edemezdim açıkçası, “buralar” dediğim “Sözen Köpüklü Elma Suyu”, “Kastamonu Ziraat Okulu”, “elma kooperatifi” rotasında geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar uzanıyor…
Kastamonu’nun “üretim” yıllarındaki son dönemeci.
(“Tarım lisesi” yazısında “Kastamonu Ziraat Okulu” güzergahını tek cümle ile jet hızında geçince okur eleştirdi haklı olarak…
Kusuru affettirmek farz oldu.)
1950’liler…
“Yarım üstü çeyrek asır” evvel.
“Sözen Köpüklü Elma Suyu”…
Taşköprü Müftüsü’nün oğlu olan Ahmet Sözen, Kastamonu Sanat Okulu’ndan mezun oldu, girişimci bir yapısı vardı, iş hayatına atıldı, Polonya malı Valmet traktörlerinin, Star kamyonlarının, Hoover çamaşır makinelerinin Kastamonu bayiliklerini aldı, kısa sürede şehrin tanınan bir tüccarı haline geldi, vizyon sahibiydi, ülkemizin belki de ilk “meyve suyu” ürünlerinden birini yaptı, “köpüklü elma suyu”, ilk başta Kuyudibi’nde kurduğu imalathaneyi daha sonra Özel Uğurlu Hastanesi’nin ilk yerleşkesinin hemen bitişiğindeki binaya taşıdı, memleket “elma suyu” gördü sayesinde.
Kastamonu’nun meşrubat olarak “elma suyu” ve “gazoz” içiyordu o tarihte…
“Yerli” üretim.
(“Niye köpüklü?” diye merak ettim…
Günümüzde yurtdışı alışveriş sitelerinde satılan önde gelen elma suyu markaların hepsinde “köpüklü” vurgusunu gördüm ve Ahmet Sözen’in ileri görüşüne ve ticari bilgisine hayran kaldım.)
Filmin sonu “mutlu” bitmedi…
İşletme kepenk indirdi.
“Kastamonu Ziraat Okulu”…
Göl köyünde 1960’lı yıllarda açıldı, ülkemizdeki az sayıdaki “ziraat” liselerinden biriydi, “ziraat liseleri” deyip geçmemek lazım, “ziraat fakülteleri” bu liselerden yol buldu, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’nin dallanıp budaklanmasında elbette aktörlerden biriydi bu okullar, ki, bugün hala meyvelerini yiyoruz, fidancılıktan tutun da meyveciliğe, bağ bostandan tarlaya, kırsal üretimin amiral gemisiydi ziraat liseleri.
Kastamonu Ziraat Okulu da bölgemize can veriyordu…
Kapısına kilit vuruldu.
(Kastamonu Ziraat Okulu mezunların talebi okulun yeniden açılması ve Göl köyündeki yüzlerce dönüm arazisinde tarımsal üretimin yeninden başlaması…
Söz konusu arazi üzerinde askeriye var mevcutta.
“Ziraat” tarafıyım…
Evvela “üretim”.)
Sadece Kastamonu Ziraat Okulu’nun konu edildiği bir konferans yapılsa misal…
Kitap derlense ya da.
“Elma kooperatifi”…
Evvel zaman “elma” diyarıydı Kastamonu, kasa kasa üretilir, kâh ürüne çevrilir kâh ham halde satılırdı, ilimizin ilk ziraat mühendislerinden ve “aydın” kimliğiyle kanaat önderlerinden Mehmet Haseki önderliğinde kurulan kooperatif, elma başta olmak üzere meyve ürünlerine yöneldi, birlikten kuvvet doğurmak namına verilen önemli bir emek oldu ilimizde.
Olmadı…
Kapandı kooperatif.
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarında Kastamonu…
Ne ilerdeymişiz?
**********************************************************
Mucize son 5 dakika
GMG Kastamonuspor her iki yarıyı ayrı psikolojide oynadığı Etimesgutspor maçının sonunda “gülen” taraf oldu, maça “özgüven” ile başlayıp “sererek” sürdüren temsilcimizin yüzünü Allah “güldürdü”…
Ders olsun.
İlk 45 dakikalık raundda her iki kalenin filesi top yüzü görmedi, “gole gidiş yolu” üzerinden puan verilmiş olsa ev sahibi ekibin 3 farklı galibiyeti vardı, “11, 19, 22, 39″uncu dakikalardaki pozisyonlarda sonuca ulaşmış olsaydı ev sahibi, konuğun 42’nci dakikada bulacağı gol ancak “teselli ” olurdu…
Her “10” dakika başına “1” gol düşürmek içten bile değildi.
(22’nci dakikadaki “kombine” atak golden de değerliydi gerçi futbolun zerafeti namına…
Oğuzhan Doğan’ın lakabı “ince bilek” bundan böyle nezdimde.)
Takımlar soyunma odasından ilk yarıdaki rollerini tersyüz ederek sahaya döndüler, konuk ekibin orta alandan diklemesine çıkışlarına ev sahibinin tepkisiz kalması 62’nci dakikada gelecek golün habercisiydi bir bakıma, ne görüldü ne de tedbir alındı, ev sahibinin tecrübesiz oyuncuları sahada, tecrübeli teknik ekip kulübede oyundan düştü…
25 dakika “reflekssiz” geçti.
Oyun mücadele volümü kısık sürüp giderken, tam “maç bitti” denirken, GMG Kastamonuspor’un “maç kurtarma gediklisi” Metincan Cici’nin huyunu bilenlere “geliyor” dedirten serbest vuruşu ve hemen akabinde genç yetenek Birkan Öksüz’ün taa taç çizgisine komşu bir araziden fileleri bulan “duran” topu ile kara göründü…
Yekun ahaliye gözlerini ovuşturmak düştü.
Ha gayret çocuklar…
Tarih sizi yazacak.
MUSTAFA AFACAN